Neden ölümünden 130 yıl sonra fikirleri böyle ısrarla çarpıtılıyor: Marx ve Üretici Güçler

— Daniel GLUCKSTEIN ((La Vérité/Gerçek’in 79. sayısından dilimize Pınar Erol tarafından çevrilmiştir.))

Ölümünün 130. yıldönümünde Karl Marx üzerine birtakım kitaplar ve makaleler yayınlandı. Yayınlanmış bu kitap ve makalelerin çeşitliliğine karşın yazarlarının bir ortak noktası var: Yazarlardan bazıları Marx’a kapitalizm ve onun çelişkileri hakkındaki tahlilinin yerindeliği (ve bugünkü geçerliliği) için itibar ediyor olsa da, tamamı Marx’ın bu tahlilden çıkardığı sonuçları reddediyor. Yani kapitalist sistemin büyüyen çelişkilerinin çöküşe yol açtığını, sosyalizmin, kapitalist sistemin bu tarihi açmazından kaynaklanan gerekliliğini ve dolayısıyla da bağımsız bir işçi örgütü ve bir İşçi Enternasyonali için mücadele etmenin nesnel gerekliliğini yadsıyorlar.

Son bir yıl içerisinde Fransızca olarak yayınlanmış olanlar içerisinde, Marx adına Marx’ın inkârında en ileri giden çalışma Paul Boccara imzasıyla yayınlanmış olandır. Boccara, on yıllar boyunca Fransız Komünist Parti önderliğinde yer aldı ve bu partinin Ekonomik Komitesinin sorumlusu olarak görev yaptı. Marx’ın Kapital’i, Eserin Katkısı ve Demode Hale Gelişi isimli bu çalışmasını ise “Ekonominin Ötesinde” alt başlığı ile yayınlamıştır.

(Devamı basılı olarak edinilebilir.)

Otuz Yıl Sonra Uluslararası İşçi Birliği’nin (LIT) Politikasının Gerçek İçeriği Nedir?

— Edison CARDONI ((La Vérité/Gerçek’in 79. sayısından dilimize Taylan Acar tarafından çevrilmiştir.))

Morenocu Uluslararası İşçi Birliği (LIT) ((Çevirenin notu: Örgüt diğer dillerdeki isimlerinden ziyade, İspanyolca isminin kısaltması olan LIT (Liga Internacional de los Trabajadores) ismiyle tanınmaktadır.)) Dördüncü Enternasyonal’in 1952-1953 krizi sonrasında ortaya çıkan eğilimlerden biriydi. LIT’in lideri 1987 yılındaki ölümüne kadar Nahuel Moreno’ydu. LIT’in başta Brezilya olmak üzere bazı Latin Amerika ülkelerinde önemli bir etkisi bulunmaktadır, ancak diğer kıtalardaki etkinliği sınırlıdır.

LIT 2012 yılında kuruluşunun 30. yıldönümünü kutladı. Sunumlarda LIT’in “devrimci ilkelerinin” ve “ortodoks Troçkizmin son kalesi” olduğunun altı çizildi. Ancak bu iddiaların gerçekliği nedir? Bu makalenin gayesi bu soruya cevap verecek verileri ortaya koyarak LIT’in geçmiş ve bugünkü siyasi tutumunu masaya yatırmaktır (ayrıca bkz. Julio Turra, “Venezuela Nereye?” La Vérité/Gerçek, Sayı 76).

Konuyu detaylandırmak için, Ocak 2013’te tamamlanan yazının orijinaline Venezuela’da 14 Nisan’da yapılan seçimlerde ortaya çıkan güçler dengesiyle ilgili eklemeler yapmak gereğini gördük. Bugün geldiğimiz noktada görüldü ki, ABD emperyalizmi Chavez’in 5 Mart’taki ölümünü fırsat bilerek ülkeyi karıştırmaya kalkıştı. Tüm seçim süreci boyunca, seçimlere hile karıştırdığıyla ilgili bir iddia ortaya atıldı ve seçim sonuçları tanınmadı. Ancak gerçekte seçimlerde hiçbir hile olmamıştı. 14 Nisan’da seçim sonuçlarının Chavezci aday Maduro’ya meşru ve yasal olarak iktidarı vermesiyle birlikte, ülkeyi karıştırma planları yeniden devreye sokuldu (Maduro, emperyalizmin adayı Capriles’in yüzde 48,98 oyuna karşılık geçerli oyların yüzde 50,75’ini elde etti).

(Devamı basılı olarak edinilebilir.)

Türkiye’ye Sadece Türkiye’den Bakmanın Açmazları

— Şadi OZANSÜ

Türkiye’de “burjuvazinin farklı kampları arasında bir iç savaş yaşanıyor”, “burjuvazinin Batıcı-laik kanadıyla İslâmcı kanadı arasında ölümüne bir savaş sürüyor”, “şimdi burjuvazinin İslâmcı kanatları arasında patlak vermiş olan çatışma geri dönülemez bir iç savaşa dönüşmüş durumda”, “burjuvazinin İslâmcı kanatları arasındaki bu kanlı hesaplaşmada Batıcı-laik burjuvazi de taraflardan birinin yanında saf tutarak kavgasını sürdürüyor”, “Fethullahçılarla Tayyipçiler birbirlerine girdiler”, “bu savaşta Gül de Gülen’in yanında”…

Bu minvalde “tespitler” yapmayı yıllar içinde dilediğimiz kadar sürdürebiliriz. Her yeni durumda yeni “ittifaklar” yaratıp, bunları “tahlillerimize” kolaylıkla monte edebileceğimiz gibi, sürekli olarak görüntülerle uğraştığımızdan hep “haklı” da gözükebiliriz. Hatta kimbilir belki yarın MHP’nin oyları biraz yükseldiğinde “burjuvazinin iç savaşı”nın saflarına bir yerden “milliyetçi burjuvazi”yi de dahil edebiliriz. Bu durumda “tahilllerimiz” hiç açık vermemiş olacağından “tespitlerimiz” ile gurur da duyabiliriz. Bütün bunlardan çıkartacağımız sonuç da bizi daha da “haklı” çıkaracak olan bir “3. Cephe” önerisi olur kuşkusuz. Vebayla kolera arasında bir tercih yapamayacağımıza göre… Ama acaba kazın ayağı öyle mi, şu meseleye bir başka zaviyeden de bakamaz mıyız? Devamı

Dünyada Siyasal Durum

— La Vérité/Gerçek ((La Vérité/Gerçek’in 80. sayısından çevrilmiştir.))

La Vérité’nin yeni seri 80. sayısını baskıya girdiğimiz şu saatlerde İran’la emperyalist güçler arasında 24 Kasım tarihinde nükleer silahlar meselesine ilişkin imzalanan anlaşma, emperyalist hâkimiyet sisteminin bütününün ve özellikle de o sistemin içinde en güçlü emperyalizmin, yani Amerikan emperyalizminin derin krizini bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

Bu anlaşma hiç tartışmasız, bir kez daha, emperyalizmin egemen bir ülkenin içişlerine müdahale ederek kendi yasasını dayatması anlaşmasıdır. Nükleer silah bulundurma hakkını (ki bugüne kadar bu silahı insanlara karşı kullanmış tek ülkedir) sadece kendinde ve başta İsrail olmak üzere uydularında gören ABD emperyalizmi, bu hakkı başkalarına yasaklama derdindedir. Bununla birlikte İran’a karşı askeri müdahale de dahil olmak üzere sözlü ve fiili tehditleri tırmandırmasının ve daha bundan birkaç ay öncesine kadar silahlı müdahale tehdidinde bulunmasının ardından Amerikan emperyalizminin bu ülkeyle anlaşma ve müzakerelere başlama yolunu seçmesinin kuşkusuz bir anlamı vardır. Obama bu anlaşmayı yorumlarken “Dünya sorunlarının çözümünde barışçıl yolları devre dışı bırakamayız” diyerek şu eklemede bulunuyordu: “Sert yapıp tahrik etmek politik düzlemde kolay olabilir, ama güvenliğimiz için böyle davranmamalıyız.

Son ana kadar emperyalizmin çeşitli fraksiyonları birçok farklı tercih arasında gidip geldiler. “Sosyalist” bir hükümetle temsil edilen Fransız emperyalizmi, Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un ağzından sürekli olarak hep daha saldırgan ve militarist ses verdi. Gene ABD’de bile, Kongrenin bir kesimi yapılan anlaşmanın devreye girmesinden duyduğu büyük memnuniyetsizliği dile getirdi. Tabii İsrail hükümeti de, İran’ın yeniden devletlerarası diplomatik ilişkiler sahnesine dahil olmasını getirecek olan bu anlaşmayı şiddetle protesto etti. Devamı

Bu Sayı

— Yayın Kurulu

Elinizdeki sayımız Haziran Ayaklanmasının şekillendirdiği bir dönemin ürünü. Türkiye tarihindeki belki en önemli gelişme diyebileceğimiz bu büyük olayı doğru değerlendirmek için bağlamını iyi anlamak gerekiyor. Şüphesiz Haziran Ayaklanmasının nedenlerini sadece Erdoğan hükümetinin yaşam tarzına müdahaleleri ya da Gezi Parkı’nı yıkmaya çalışmasıyla, hatta bir bütün olarak sadece bu hükümetin her tür hak ve kazanıma saldırmasıyla açıklamak yetersiz kalıyor. Haziran Ayaklanmasını emperyalizmin 2008’den beri süren krizinin oluşturduğu savaşlar, devrimler ve karşı-devrimler dönemi bağlamında bir vaka olarak görmemiz gerekiyor.

Bu anlayıştan hareketle sayımızı bir dünya durumu değerlendirmesiyle açıyoruz. IV. Enternasyonal’in teorik yayın organı La Vérité/Gerçek’in editörlerinin kaleme aldığı metinde ABD emperyalizminin Suriye savaşından geri adım atması ve İran’la ilişkilerini yumuşatmaya çalışmasının yanı sıra Çin-Japonya geriliminde aldığı tutuma da değiniliyor ve bu tavır değişikliği ABD içerisinde süren sınıf mücadelesi koşullarına bağlanıyor. Marksizm’in temel ilkelerinden biri politikaya ülkeler değil sınıflar temelinde bakmak olmasına rağmen ABD’yi bir bütün olarak ele alma eğilimi yaygın olduğundan bu tahlil önem taşıyor. Brezilya ve Avrupa’nın yanı sıra Azanya’daki duruma detaylı olarak değinen metin ayrıca emperyalizmin temel direklerinden Almanya’daki seçimleri analiz ediyor.

Böyle bir buhran döneminin klasik görüngülerinden biri olarak iktidar odakları arasındaki ilişkilerin sürekli değiştiğini görüyoruz. 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla ayyuka çıkan Erdoğan-Cemaat çatışması bunun son örneği ve tabii ki sadece Türkiye içindeki güçlerle açıklanabilecek değil, ABD emperyalizminin doğrudan dahil olduğu bir çatışma olarak görmemiz gerekiyor. Şadi Ozansü makalesinde bu değişen güç ilişkileri ortamında geçici çatışmaları kalıcı, temel çatışmalardan ayırabilmek için bizi meseleye daha geniş bir kapsamda bakmaya davet edip değişik ülkeler ve tarihsel dönemlerden örnekler veriyor. Yarı-sömürge bir ülkedeki politikanın emperyalist bir ülkedekine göre nasıl farklılaşması gerektiğini açıklıyor ve yazısını bir kurucu meclis toplanması için barajsız, yasaksız seçim çağrısıyla sonlandırıyor.

Fulya Ayata, Haziran Ayaklanmasına katılanların çoğunluğunun işçi sınıfına mensup olmasına rağmen işçi örgütlerinin neden katılmadığı sorununu inceliyor. Haziran’ı bir orta sınıf hareketi olarak göstermenin maddi olarak yanlışlığını ve politik olarak hükümete hizmet eden yanını gösteren Ayata, işçi örgütlerinin tarihsel rolünü Türkiye’deki geçmiş örneklerin ve diğer ülkelerdeki güncel örneklerin ışığında açıklıyor. Yazar aynı zamanda işçi örgütlerinin Tunus’ta olduğu gibi canlandırılıp hareketin önder gücü haline getirilmesi için yapılan pratik çalışmalardaki deneyimi de aktarıyor ve işçi örgütlerinin yaşadığı bunalımı aşmak için kitlesel işçi partisi çağrısını yeniliyor.

Türkiye’de Moreno’nun kuruculuğunu yaptığı LIT akımından gelen çeşitli gruplar mevcut. Bunlardan İşçi Cephesi’ne Haziran Ayaklanmasının hemen arifesinde, Mayıs ayında “Gerici Ortayolculuktan Vazgeçin!” başlıklı dostça bir uyarıda bulunarak Suriye konusunda Pablocu (Stalinist bürokrasinin yüzyıllarca hakim kalacağını savunup onların partilerine gizli antrizm yapmayı savunanlar) ve Cliff’çilerle (Sovyetler Birliği’nin devlet kapitalizmi olduğunu ve yıkılması gerektiğini savunanlar) beraber, emperyalizmle aynı çizgide durmamaları gerektiğini belirtmiştik. Edison Cardoni’nin bu sayımızda yer verdiğimiz değerli yazısı LIT’in 30 yıllık tarihinde “Ortodoks Troçkizm’in taşıyıcısı” iddiasına rağmen Troçkizm’le çelişen politikalarına dikkat çekiyor. Bu tespitler Türkiye’deki LIT akımının devamı siyasetlerin tavırlarını açıklamada da yardımcı olacaktır kuşkusuz.

Bu sayımızdaki son metinde Daniel Gluckstein, Fransız Komünist Partisi’nden (FKP) Paul Boccara ile Marx’ın iktisadi teorisi üzerine bir polemik yürütüyor. Marx’ın Kapital’inin demode olduğunu iddia eden Boccara’nın FKP önderliğinde ve Ekonomik Komitesi’nde uzun yıllar görev yapmış olması Stalinizm’in Marksizm’den ne kadar uzaklaştığına dair çarpıcı bir işaret. Gluckstein Boccara ile Marx’ın döneminde varolmayan bilgi teknolojileri gibi görüngüler üzerine tartışırken bir yandan da Boccara’nın önerdiği sosyal güvenlik sisteminin yıkımı, sınıf işbirliği politikalarını da sert bir şekilde eleştiriyor.

Emperyalizmin krizini devrimlere çevirmek umuduyla, bu yolda kitlelere devrimci Marksizm’in birikimiyle yardımcı olmak için:

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

Yaşasın Dünya Devrimi!