“BARIŞ SÜRECİ” yalanına inanmak istemek!

Daha “Barış Süreci” yeni başlamıştı. PGB Sosyalizm olarak bileşeni olduğumuz İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) gazetesinde “İşçinin, yoksul köylünün, fakir fukaranın düşmanının nasıl olup da Kürtlerin, yoksul Kürt halkının dostu olacağını” sorguluyorduk ve “Hadi canım sen de!” başlığını atıyorduk. AKP’nin ne olduğunu gayet iyi bildiğimizden sorduğumuz sorunun cevabını kolaylıkla verebiliyorduk.  Erdoğan hükümeti elindeki bütün devlet imkânlarını seferber ederek 1 Mayıs gösterilerine saldırıyor, HES protestocularına kan kusturuyor, işçi grevlerini yasaklıyor, korkunç kâr hırsının tetiklediği iş cinayetlerinde ölenlerin sayısını sürekli arttırıyordu. Tabii ki, bu kadar halk düşmanı bir hükümet Kürt halkının dostu olamazdı. Nitekim olmadı da. O halde neydi bu “barış süreci” düşkünlüğü? Yine İşçi Kardeşliği sayfalarında bunu şöyle saptamıştık: Emperyalizm Libya’ya saldırıp Kaddafi’yi öldürmüş ve ülkeyi parçalamıştı. Aynı planı Suriye’ye, dolayısıyla Beşer Esad’a da uygulamak istiyordu. O zamanın Dışişleri Bakanı ve Tayyip Erdoğan’ın akıl hocası şimdiki başbakan Ahmet Davutoğlu, ABD emperyalizminin o zamanki Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la Suriye konusunda çok iyi anlaşıyordu. Davutoğlu, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda PKK ile geçici bir “anlaşma” (Barış Süreci) yaparak, örgütün Suriye’ye saldırmasını sağlamaya çalışıyordu. Ama PKK’nın Suriye’deki kardeş örgütü PYD bu yola bir türlü girmedi, çünkü her şeyden önce Saddam’dan farklı olarak Esad, Kürtlere saldırmamış, tam tersine onlara silâh bile vererek ÖSO’ya (Özgür Suriye Ordusu) karşı savaşmalarını sağlamıştı. Bu durum, Davutoğlu/Erdoğan ikilisinin savaş planlarını tümüyle bozunca, aslında büyük bir yalan olan “Barış Süreci”ne de hükümet tarafından bir müddet ara verildi, İmralı’ya giden kosterler sürekli arıza yapar oldu.

Gerilla da asker de ölmüyor yalanı

Gene de bu arada “Barış Süreci”nin sürüyor olması nedeniyle şu propaganda özellikle Hükümet kanadını destekleyen liberal çevreler tarafından ağızlara sakız yapıldı: “Bakın 1,5 yıldır kan akmıyor, ne gerilla ne de asker ölüyor.” Oysaki aynı dönemde İşçi Kardeşliği okurlarına şu soruyu soruyordu: “Ne o, yoksa sınırın öteki tarafında öldürülen Kürtler Kürt’ten sayılmıyor mu?” (bkz. sayı 60, 3. sayfa) Gerçekten belki de geçmişte sınırlar dahilinde öldürülenden bile daha fazla Kürt gerillası hükümetin desteklediği İslâmcı çeteler tarafından katlediliyordu. İşçi Kardeşliği bununla da yetinmedi ve Haziran 2013 isyanından hemen önce, “İçerde barış, dışarda savaş politikasıyla Kürt sorunu nasıl çözülür?” sorusunu sormaya başladı. Hükümetin “Barış Süreci” yalanı bütün haşmetiyle sürüyordu. Ama sorun artık, bu yalana hâlâ kanmak istemek meselesi haline gelmişti. Bu ilk durumdan farklıydı. Haydi, ilk durumu anlamamış olabilirsiniz, ama hâlâ mı anlamadınız? Yoksa başta Kürt halkı olmak üzere herkesi kandırmak mı istiyorsunuz?

Hükümetin İslam Devleti ile bağlantılı yalanı

Hükümetin Kobanê’de İslam Devleti’ni (İD) nasıl da desteklediği bizzat Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkardığı baklayla anlaşılmıştı: “Kobanê ha düştü ha düşecek, daha sonra da diğer Kürt yerleşimleri düşecek”. Hükümetin derdi Kobanê’nin teslim olması ve sonrasında da gene hep birlikte Esad rejimine saldırılmasıydı. Ama görüldü ki bu da olmadı. Buna da emperyalizm izin vermedi. Çünkü Amerikan emperyalizminin politikası İD’nin kazanmasını istemediği gibi Kürtlerin de kaybetmesini istemiyordu. Emperyalizm “insan hakları emperyalizmi” olarak gözükmek istiyor ve ortaya çıkan kaos ortamında aslında bütün tarafların kendisine biat etmesini sağlıyordu. CİA yetiştirmesi olarak Kobanê’ye geçen 150 peşmergeye karşılık 50 MİT elemanı da bölgeye Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak giriyor, buna rağmen sadece ABD pazubentli peşmergelerin “Biji Obama” sloganları altında Kobanê’ye geçişleri ibretlik bir durummuş gibi aktarılıyordu.

Kimse Barış Düşmanı Değil

“Barış Süreci”nin nasıl bölgenin halklarını kandırmaya yönelik bir yalan olduğunu ileri sürmek hiçbir şekilde gerçek bir barışın düşmanı olmak anlamına gelmiyor. Tam tersine, Türkiye işçi sınıfı hem ülkemizde hem Ortadoğu’da barışın kuşkusuz bir numaralı dostu ve taraftarıdır. Halkların birbirine düşman olmaması Türkiye işçi sınıfının hiçbir zaman vazgeçmeyeceği hedefidir. Bu yüzden de özgür ve birleşik bir Kürdistan bize dayatılan bu yalan “süreç”ten değil, Ortadoğu’nun özgür halklarının ve uluslarının özgür birliğinden doğacaktır. Mücadelemiz bunun gerçekleşmesi içindir. Bu yüzden de “Barış Süreci” yalanıyla kimseyi kandırmayalım, ama barış içinde bir Ortadoğu için başta Türk, Kürt, Arap, Farisi ve Yahudi bütün halkların kardeşçe yaşayacakları özgür bir Ortadoğu Federasyonu için mücadele edelim. Bu yolda, Siyonist İsrail devletinin yerini laik ve demokratik tek bir Filistin devletinin alması Ortadoğu’da barışın tek yoludur.