–Şadi Ozansü
Aralarında bizim de yer aldığımız bazı sosyalist parti, grup ve çevrenin 7 Haziran seçimlerinde “CHP-HDP-BHH-Sosyalistler” ittifakı önerisi, gene bazı sosyalist çevreler tarafından eleştirilerek, esas yapılması gereken seçim ittifakının HDP-BHH ve sosyalistlerle sınırlı kalması gerektiği şeklinde “düzeltildi”. Bizim dışımızdaki sosyalist parti, grup ya da kolektiflerin hangi gerekçeyle CHP ile de ittifak yapılması gerektiğini ileri sürdüklerini izah etmek kuşkusuz onların kendi işidir, biz kimsenin adına konuşmak durumunda değiliz. Ama kendi pozisyonumuzu da alabildiğine berrak bir biçimde (her ne kadar daha önce 7. sayı ve 8. sayı bültenlerimizde bunu yeterince yapmış olduğumuzu düşünsek de, demek ki anlaşılamayabiliyormuş) dillendirmeyi gerekli gördüğümüzden bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı doğdu.
“Solculuk” yaparken işçi sınıfının çıkarlarını ıskalamak
CHP ile hiçbir koşul altında seçim ittifakı yapılamayacağını ileri süren “solculuk”tan muzdariplerin, bu görüşlerini gerekçelendirirken dayandıkları temel argümanlar şunlar: a) CHP bir burjuva partisidir, bizim bir burjuva partisi ile ittifak yapmamız “prensiplerimize” aykırıymış. b) Zaten her koşul altında 1+1= 2 yapmazmış. c) CHP ile ittifak yapmak geçmişte görüldüğü üzere proletaryayı burjuvazinin peşine takarak en azından İspanya İç Savaşında görüldüğü gibi bir “Halk Cephesi” ihaneti anlayışına götürürmüş ki zaten “Biz”, “Devrimci Marksizm” olarak bu anlayışı hep reddetmişiz. d) CHP ile AKP arasında, her ikisi de burjuvaziye ve emperyalizme dayandıkları için temel bir fark yokmuş.
İşte zamanı, mekânı, koşulları Tarihüstü “sabitler” olarak ele aldığınızda bu kitabî sonuçlara kolaylıkla varırsınız ve bunun adı da devrimci Marksizm değil “solculuk” olur. Şimdi bütün bu argümanları tek tek cevaplayalım:
- CHP bir burjuva partisidir. Evet CHP; Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve AKP kadar “soy” olmasa da bir burjuva partisidir. Tarihinin hiçbir döneminde sosyolojik anlamda (yani üye bileşimi anlamında işçi sınıfına dayanan) bir emekçi partisi olmamıştır. Kuruluşundan itibaren üzerinde taşıdığı küçük burjuva milliyetçiliğini de neredeyse tümüyle terk etmek üzeredir. Sanıldığının tersine mevcut yönetimiyle, liberalizme “açılarak” ilericileşmemekte, bilakis daha da gericileşmektedir. Şu anda bütün zamanların en gerici CHP’siyle karşı karşıyayız. Buna rağmen AKP’nin Başkanlık Sistemine karşı duracak bir seçim başarısını maceraya atmayan bir CHP-HDP ittifakı çağrısı yapmak işçi sınıfının çıkarları açısından en doğru politikadır. Şu vereceğimiz biri varsayımsal diğeri gerçek iki örnek bile solculuk yapanların bu argümanını devre dışı bırakmak için yeterlidir: Diyelim ki, bir ülkede bir burjuva partisi cumhuriyet rejimi diğer bir burjuva partisiyse monarşi istiyor. Ve bu konuyla ilgili seçime gidiliyor. Siz, prensipleriniz adına hareket ederek cumhuriyet savunan burjuva partisiyle, o bir burjuva partisi olduğu için, seçim ittifakı yapmayacak mısınız? Ya da 1987 yılında Evren-Özal iktidarının referanduma götürdüğü “eski siyasilerin hakları” konusunda, söz konusu olan partiler CHP, AP, MSP ve MHP gibi burjuva partiler olduğu için kayıtsız mı kalacaksınız? Bu durumda prensipleriniz adına halk egemenliğini ve proletaryanın örgütlenme haklarını yok saymış olmayacak mısınız?
- Her koşul altında “1+1= 2 yapmaz” şeklindeki eleştirinin ikili açılımı var. Birincisi, CHP ile HDP bir araya geldiğinde aslında her iki partinin tek başlarına alacağı oylarda bir düşme olur şeklindeki değerlendirmedir. Bu kısmen doğru olsa da birlikteliğin yaratacağı dinamik bunu fazlasıyla telafi eder. Ama esas önemli olan ikinci eleştiridir: HDP+BHH+Sosyalistler “Devrimci” ittifakının burjuva bir CHP ile “kirletilmesi”! Bu doğru değildir. Birincisi seçim ittifakı bir cephe değildir. Çok spesifik, ama burada çok tayin edici bir konuda yapılan anlık bir ittifaktır. Başkanlık Sistemine karşı bir ittifak (Bu konuyla ilgili olarak PGBSosyalizm Bülteni, Sayı 8). İşçi sınıfının genel çıkarlarıyla son derece uyumludur. Çünkü mesele demokrasi meselesidir ve işçi sınıfının buna her sınıftan daha fazla ihtiyacı vardır (en az Kürt halkının olduğu kadar). Dolayısıyla bu ittifak salt CHP ile yapıldığı için sınıf mücadelesini geriletmez, tam tersine bu mücadeleye güç kazandırır. Aksi durumda, yani Başkanlık Sistemine yol verildiğindeyse sınıf mücadelesi daha da geriler.
- CHP ile yapılacak bir seçim ittifakının 1936 İspanya’sında olduğu gibi bir Halk Cephesi karakteri yoktur. İlkin, Türkiye o yılların İspanyası gibi emperyalist bir ülke değildir ve cumhuriyetçi burjuvazinin başını çektiği bir işçi sınıfı örgütleri hükümeti de yoktur. Ortada ne Sosyalist Parti ne Komünist Parti, ne FAI (anarşist örgüt), ne POUM (ortayolcu yarı-Troçkist örgüt) ne CNT (anarşist sendikal konfederasyon) ve ne de UGT gibi Sosyalist Parti’nin kontrolünde işçi konfederasyonları vardır. O yıllar İspanya’da söz konusu olan ciddi ciddi işçi sınıfı örgütlerinin önderliğinde patlak veren bir emperyalist ülke proleter devrimidir. İşçi devriminin bütün yakıcılığıyla gündemde olduğu bir yerde bu devrimi burjuvazinin önderliğine teslim etmek anlamına gelen Halk Cephesi politikası elbette işçi sınıfının iktidar mücadelesine ölümcül bir darbe indirmiştir. Ve tabii orada “1+1= 2 etmez” ya da “birbirlerini zıt yönlere çeken vektörlerin varlığı tek ve daha güçlü bir vektör çıkarmaz”, yani burjuvazinin proletaryaya önderlik etmesi proleter devriminin bütün gücünü kırar. Ama bugün Türkiye’deki durum bu mudur? Bırakalım yukarıdaki türden işçi örgütlerinin eksikliğini, bugün 1990’lı yılların ortalarında hükümet düşüren bir Emek Platformu’ndan dahi söz etmek artık mümkün değildir. Cumhuriyet tarihinin tanık olduğu en görkemli ayaklanmalardan biri olan 2013 Haziran İsyanına işçi sınıfının neredeyse hiçbir örgütlü kesiminin katılmadığı da bilindiğine göre. Emperyalizme bağımlı bir ülkede bonapartist karakterli bir diktatörlüğe karşı burjuva demokrasisi için mücadelenin sürekli devrimin sac ayaklarından birini oluşturduğunu görememek, kendine “devrimci Marksist” etiketini yakıştırsa da, ancak “solculuk”un bir alamet-i farikası olmak anlamına gelir. Kaldı ki, CHP ile yapılan bir seçim ittifakının sınıf mücadelesine engel teşkil etmesi söz konusuysa HDP ile yapılacak olanın engel teşkil etmeyeceğinin güvencesi nedir? Birini Halk Cephesi olarak görüyorsanız diğeri de öyle değil midir? Bize göre ikisi de değildir ve sosyalistler her iki partiyi de seçim ittifakına davet etmeye devam etmelidirler.
- CHP ile AKP arasında her ikisinin de dayandıkları sınıfsal zemin burjuvazi olduğu için herhangi bir fark yoktur yaklaşımı 2010 Referandumundan da, ondan önceki ve sonraki gelişmelerden de hiçbir şey anlamamış olmayı gerektirir. Üstelik Türkiye’deki rejimin karakterinin şimdiye kadarki “Vesayet rejimine son veriyoruz!” anlayışıyla nerelere geldiğini hiç görememek demektir. Solculuk yapanların bu yaklaşımı politikayı bir “sanat” olmaktan çıkartıp içi boş şablonlara çevirmekten öteye geçemez.
Uçuk Solculuğun, solculuğunu tescil etmek için CHP karşıtlığına ihtiyaç duyanların, kendi CHP alerjilerinin işçi sınıfının çıkarlarının önüne geçmesine izin verenlerin ilk elde anlaması gereken husus, bütün bu tür ittifakların panzehrinin işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesinden geçtiğidir. İşçi sınıfının burjuvaziden, onun devletinden ve hükümetlerinden örgütsel, politik ve tabii mali bağımsızlığının sağlanması Türkiye işçi hareketinin temel problemidir. Politik ve sendikal düzlemde bağımsızlığın gerçekleşmesi ölçüsünde işçi sınıfının kitleselleşecek devrimci partisinin inşası da kolaylaşacaktır. Başkanlık Sistemi zaten zor olan bu sürecin daha da zorlaştırılması anlamına geleceğinden, “solculuk” bir kenara bırakılarak bütün işçi sınıfı yandaşı güçlerce topyekûn bir bombardımana uğratılmalıdır.