IV. Enternasyonal’in Yeniden Teşkili için Örgütlenme Komitesi’nin (OCRFI, DEYTÖK) deklarasyonu
2022 yılına Avrupa’nın göbeğinde emperyalizmin bir savaşa yürüyüş hamlesiyle giriyoruz.
Rusya ile Ukrayna arasındaki sınırın her iki yanında da nükleer silah sahibi iki büyük gücü, yani ABD ile Rusya’yı, yarın öbür gün bir sıcak çatışmaya sürükleyebilecek devasa askeri kuvvetler konuşlanmış durumda.
Avrupa kıtasında 1945 yılından bu yana benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışın sorumlusu emperyalizm ve esas olarak da Amerikan emperyalizmidir.
Kendinden önceki bütün ABD yönetimlerinin bir devamcısı olan Biden yönetimi, Ukrayna’nın NATO’ya olası katılımına yeşil ışık yakarak, kendisinin bu askeri ittifakının doğuya doğru genişlemesini sağlamak istiyor.
Gene kendinden önceki bütün ABD yönetimlerinin devamcısı olan Biden yönetimi Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında gerçekleştirilen mutlak bir mutabakat çerçevesinde bugüne kadar benzeri görülmemiş 768,2 milyar dolarlık bir askeri bütçeyi Temsiciler Meclisi ve Senatodan geçirdi.
Ukrayna Hükümetine 2014 yılından bu yana 2,7 milyar dolarlık askeri yardımda bulunanlar birbirini yıllar içinde takip eden Demokrat ve Cumhuriyetçi Başkanlık rejimleridir.
Biden yönetimi Ukrayna ve Doğu Avrupa’ya gönderdiği askeri birliklerle savaş malzemelerini haklı gösterebilmek adına Ukrayna’ya yönelik bir “Rus işgali” tehdidi olduğunu sürekli olarak gündemde tutuyor.
Dünya emekçileri Bush yönetiminin vaktiyle Irak’ı işgal etme planının bir gerekçesi olarak “kitlesel imha silahlarının varlığı” yalanını nasıl kullandığını hatırlarlar.
Mevcut Biden yönetiminin kendinden önceki diğer ABD yönetimleri gibi Amerikan emperyalizminin ve Wall Street’in bütün kıtalar üzerinde hakimiyeti için eldeki imkanlarını bugün Rusya’ya yarın Çin’e karşı kullanmayı amaçladığı aşikardır.
Amerikan emperyalizminin savaşa doğru yürüyüşteki bu sorumluluğunu öne çıkarmak hiçbir şekilde Putin yönetimine politik bir destek vermek anlamına gelmez. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra çözülen bürokrasinin içinden çıkan ve devlet mülkiyetinin talanı üzerinden zenginleşen mafyacı oligarklar tabakasının eline geçen bu rejim, dünya kapitalist pazarına kendi maddi çıkarlarını savunma temelinde dâhil olmuştur.
Dünya emekçileri bugün “Ukrayna’nın bir Rus işgali” tehdidi altında bulunduğunu ileri süren ABD ve Avrupa Birliği hükümetlerinin ikiyüzlülüğünü tabii ki görüyorlar. Çünkü aynı hükümetler, Ocak ayı başında Putin rejimi Kazakistan’daki işçi sınıfı ayaklanmasını ezmek için bu ülkeye askeri birliklerini gönderdiğinde hiçbir şekilde bunun bir işgal olduğunun üzerinde durmadılar. Çünkü Rus birlikleri orada Amerikan ve Avrupalı çokuluslu şirketlerin çıkarlarını korumuş oluyorlardı.
Trump’ın politikalarının devamcısı olan Biden politikası Avrupa Birliğini ve onun belli başlı üyelerini tek bir rolle görevlendiriyor: Washington’un yardımcı gücü olmak! Johnson ve Macron bu görevi derhal kabullendiler. Ancak Biden’in bu savaşa yürüyüş politikası Alman burjuvazisinin hafif de olsa itirazına neden oldu. Çünkü Rusya ile en fazla ekonomik ve ticari ilişkiye sahip Alman emperyalizmi bu ülkeyle bir sıcak çatışmaya girildiğinde bundan en fazla zarar görecek kapitalizm olacaktır.
İşçi sınıfının ve dünya halklarının böyle bir savaşta hiçbir çıkarı yoktur. Nitekim 57 ülkeden 601 işçi sınıfı mücadelecisinin bu yıl Ekim ayında Paris’te yapılması için çağrısını yaptıkları “Savaşa ve Sömürüye karşı bir İşçi Enternasyonali için Açık Dünya Konferansı” metninde de belirtildiği gibi ‘demokrasi’ adına gerçekleştirilen bütün emperyalist askeri müdahaleler kanlı kaoslara ve ülkelerin parçalanmasına neden oluyor. Dünya halkları barış istiyor.
Afganistan, Haiti, Irak, Libya, Suriye ve Sahraaltı Afrika’nın sayısız ülkesi emperyalist müdahalelerin kurbanları olarak ortadalar.
Mevcut durumda Ukrayna halkının meşru egemenlik özlemi Stalinizmin boyunduruğu altında kaldığı dönemde olduğu gibi NATO çizmesi altında da fazlasıyla devam edecektir.
Ukrayna, Rusya ve Doğu Avrupa ülkelerinin emekçilerinin böyle bir savaşta hiçbir çıkarları yoktur. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin doğu sınırlarında bekleyen onbinlerce sığınmacının da olası böyle bir savaşta hayatları daha da zorlaşacaktır.
Aynı şekilde, ABD’nin, Kanada’nın, Fransa’nın, Büyük Britanya’nın, Almanya’nın, İspanya’nın veya İtalya’nın emekçileri de böyle bir savaşın patlak vermesi halinde başlarına nelerin geleceğini pekâlâ biliyorlar. Tabii ki hükümetleri bu durumda derhal bir “kutsal milli birlik” dayatmasına başvuracaklar ve alacakları tedbirlerle milyarlarca ve milyarlarca doları ve avroyu onların ceplerinden alıp kapitalistlerinin ceplerine boca edeceklerdir.
Özellikle ABD işçi örgütleri hiçbir şekilde Biden’in militarist politikalarını destekleyemezler. Dolayısıyla ABD sendikal hareketi burjuvazinin ikiz kardeşlerinden biri olan Demokrat Parti’den acilen kopmalıdır.
Her bir Avrupa ülkesinde emekçilerin saflarında yer aldığı örgütler her türlü kutsal birlik anlayışına karşı çıkarak kendi hükümetlerinin savaşa yürüyüş politikalarını reddetmelidirler.
IV. Enternasyonal’in Yeniden Teşkili için Örgütlenme Komitesi (DEYTÖK) acilen şu mücadele taleplerini ileri sürer:
- Biden/Macron/Johson’nun savaşına Hayır!
- Bütün NATO birlikleri Ukrayna sınırlarından ve Doğu Avrupa’dan derhal çekilsin!
- NATO Avrupa ülkelerinden defolsun! NATO ittifakı lağvedilsin!
- Bütün askeri bütçelere el konsun ve bunlar hastaneler, okullar ve istihdam için kullanılsın!
- İşçi örgütleri bütün savaş kışkırtıcısı hükümetlerden bağımsızlaşsın!
- Savaş kışkırtıcısı hiçbir hükümete hiçbir destek verilmesin!
DEYTÖK bu yıl Ekim ayında Paris’te yapılacak “Savaşa ve Sömürüye karşı İşçi Enternasyonali için Dünya Konferansı”nın başarısı için işçi sınıfı güçlerinin topyekun seferber edilmesi çağrısını yeniler.