* ABD’li bir Siyahi İşçi Militan (Ujima People’s Progressive Party/ Ujima Halkın İlerici Partisi)
10 Nisan 2023
Daniel Gluckstein: Bildiğin gibi bu tartışmanın amacı, sana iletilmiş olan “Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Teşkili için, Dünya Sosyalist Devriminin Partisi için” davet mektubu halkında ne düşündüğünü öğrenmek istememiz.
Aynı politik geleneklere sahip değiliz. Bizim geleneğimiz IV. Enternasyonal geleneğidir. Senin politik tarihinse farklı. Bu böyle olmakla birlikte şunu da hatırlatalım ki, sadece Amerikan İşçi sınıfını – ve özellikle de siyah İşçi sınıfını- değil, İşçi sınıfının yer aldığı uluslararası süreçler üzerinden de çeşitli zeminlerde omuz omuza mücadeleler yürütüyoruz. Bizim açımızdan, seneler önce yazılmış olmasına rağmen programımızın güncelliğini koruduğuna inanıyoruz.
Bu güncellik, Marksist akımın başlangıcından itibaren İşçi hareketinin uzun tarihinin bir devamlılığına dayanmasında yatıyor. Tabiatıyla çok iyi biliyoruz ki, günümüzdeki durum programımızın kaleme alındığı dönemden farklı. Ve zaten tam da bu yüzden onun derin güncelliği üzerindeki ısrarımızın nedenlerini yarışı olarak ifade ediyoruz.
Bu davet mektubu üzerine ne düşündüğünü bilmek isteriz. Yani anlaştığımız ya da anlaşamadığımız konular neler? Tartışılması gereken noktalar neler? Biz bu konferansı sadece Troçkistler olarak kendi aramızda tartışarak hazırlamak istemiyoruz.
Tam tersine, bu tartışmanın dışında yer almış ve aynı tarihi paylaşmadığımız yoldaşların da tartışma sürecine dahil olabilme imkanını elde etmeleri ve konferansın hazırlık sürecine katılmalarını ve eğer yararlı görürlerse bizzat konferansa katılmalarını önemsiyoruz. Şu halde, öncelikle, eğer bu konuda hemfikirsek, teklifimizle ilgili ne düşündüğünü bilmek isterim.
Nmandi Lumumba: Bu davet mektubunu gerçekten önemsiyorum ve kaleme alınmış olmasını da uygun buluyorum. Parti kadrolarımızın birçoğuna bundan bahsettim ve hemen hepsi bu süreçle kararlı bir şekilde ilgilendikleri gibi olumlu bulduklarını da ifade ettiler. Konferansa katılım konusunda henüz kesin bir karara varmadık, önümüzdeki günlerde ya da haftalarda metni daha yakından incelediğimizde bu kararımızı size bildireceğiz.
Metnin ortaya attığı bazı konularla ilgili genel sorular var kuşkusuz, ama şimdi bunları bir kenara koymalı ve işin özüne dönmeliyiz. Yoldaşlarımın hissiyatının bir diyaloğun başlatılması, ilerletici bir sürecin açılması yönünde olacağını düşünüyorum. En azından bu tartışmanın bizi nereye götüreceğini görmemiz için bu gerekli.
D.G.: Tamam. Belki de daha fazla açılmasını düşündüğünüz kimi Özgül noktalar vardır. Ne dersin?
N.L.: Evet. Birçok yönüyle metin bu sorulardan birçoğuna cevap veriyor. İfade ettiğin gibi ben troçkist kökenli biri değilim. Kendimi her zaman kelimenin gerçek anlamında bir marksist olarak nitelemiyor olmama rağmen, bütün politik formasyonum Marx’ın ve Lenin’in yazılarıyla pratikleri üzerinden oluşmuştur.
Kadrolarımızın bazıları benle aynı politik kökene sahiptir. Ama hepsi değil. Bunu söylüyorum çünkü bazıları için troçkistlere yaklaşma derecesi bir tedirginlik kaynağı olabiliyor. Troçkizmden esinlendiğini ileri süren kimi politik yapıların bazı durumlarda siyahların kurtuluş hareketi üzerinde gerçekten olumsuz etkileri oldu. Bunların sonuçlarını gününüzde bile yaşayabiliyoruz. Hareketimin eski tüfekleri bana bu konuda duydukları derin kaygıları ifade ettiler. Bana, geçmişte siyahlar tarafından yönetilecek İşçi partisi inşası girişimlerinin, kendilerine göre, troçkistlerce nasıl sabote edildiğini anlattılar.
Benden önceki bir dizi kuşak bu konuda gerçek bir düşmanlık besliyor. Bütün bunlar oldu. Dolayısıyla Troçkist örgütlerce yutulacak veya hareketimizin onların hakimiyeti altına girmesine izin vermeyeceğimiz bir güvenceye sahip olabilmesi için sanki bıçak sırtında yürüyoruz.
Kitlesel bir işçi partisinin inşa edilmesini arzuluyoruz. Emperyalizmi ve kapitalizmi dünyanın yalıtılmış tek bir noktasında yenemeyeceğimizi biliyoruz. Uluslararası bir örgütlenmeyi inşa etmek zorunda olduğumuzun da bilincindeyiz. Ancak böyle bir oluşum güven ve ilkeler üzerine temellenmiş bir birlik üzerine oturmalıdır.
Bu diyalektik bir inşa süreci olmalıdır. Biz böyle bir sürece katılmak ve onu tartışmak istiyoruz. Bu uluslararası soruna açık yüreklilikle ve örgütümüzle dahil olmak istiyoruz, ama aynı zamanda tarihimizde yer etmiş ve çıkarlarımızı korumamıza yardım edecek kimi kaygıların bilincinde olarak da hareketimize saygı duyulmayacağını hissettiğimiz bir entegrasyon ve angajman sürecine de girmek istemeyiz.
Diğer bir konu da, tabiatıyla ABD’deki ve Afrika kıtasındaki Afrikalı halkların ulusal bağımsızlıkları meselesidir. ABD’deki siyah kurtuluş mücadelemizle bağlantılı olarak Amerika’nın yerli halklarının ulusal bağımsızlık meselesi var. Toprak meselesi üzerinden geliştirilecek ve oportünist olarak nitelendirilebilecek bir çizgiyi savunmuyoruz. Yani Kuzey Amerika toprakları üzerinde bir hak talebinde bulunmuyoruz. Çünkü bu topraklar öncelikle bir kolonizasyon ve soykırım süreci içinde bütün tüyleri yolunmuş yerli halklara aittir. Bu ülkede kendimiz için ulusal toprak talebinde bulunamayız. Bunlar bizim için önem arzeden şeylerdir. Bu iki meseleye saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Şöyle ki: Nasıl yerli halkların kendi uluslarını/ülkelerini yeniden kurmaya hakları varsa, Kuzey Amerika’ya Afrika’dan köleleştirilerek zorla getirilmiş Afrikalıların torunlarının da ulusal kurtuluşa hakları vardır.
Bizim yönelişimiz bütün Afrika’da yeni sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı emekçilerin mücadeleleriyle bağ kurulmasının gerekliliğini içeriyor.
Nitekim her ne kadar kendimi pan-Afrikanist bir kültürün taraftarı olarak görmesem de – sınıfın gündemde olan gerçek tarihsel sorunları nedeniyle- açıktır ki pan-Afrikanist bir Enternasyonal işçi partisi de bir gerekliliktir. Yani, anti-emperyalist, anti-kolonyalist ve anti-neo kolonyalist bir hareketin çerçevesi içinde yer alacak ve bütün Afrika kıtasıyla onun diyasporasında inşa edilecek bir parti.
Dünyanın bütün Afrikalı emekçilerinin yaşamakta oldukları ülkelerde üstlenmeleri gereken bir misyon vardır. Geldiğimiz yer Afrika’dır. Bu meselenin anti-emperyalizm üzerine yürütülecek tartışmada yer almasını isteriz. Yeni sömürgecilik koşullarından kopup gelmiş kişilerin güçlerini nasıl koordine edecekleri ve birlikte çalışmayı nasıl örgütleyebileceklerini anlayabilmeleri için görüşlerini ortaklaştırabileceklerinin imkanını yakalayabilmeleri gerekir.
Afrika kıtasında olsun, Karaipler’de olsun, Kuzey veya Güney Amerika’da olsun Afrikalıların bağımsızlıkları için mücadelelerini yükseltmeli ve bu kavganın bir bütün olarak uluslararası mücadeleye nasıl bağlandığını anlamalıyız. Emperyalizmden tek bir ulus/ülke içinde, hatta dünyanın tek bir bölgesinde kurtulunamayacağının bilincindeyiz. Bunun dünya ölçüsünde verilecek bir kavga olması gerekir.
Üzerinde önemle durmam gereken son bir nokta da şu: Hareketin iç dinamiğinde kendine yer edinmiş bir zehir vardır ki, o da ırkçılık sorunudur. Afrika kökenli olmayan veya sömürgeleştirilmiş bir ülkeden gelmeyen İşçi hareketi üyelerinin çoğunun kendilerini ırkçı olarak görmediklerine tanık oluyoruz. Teoride ırkçılık karşıtı fikirlere sahip olduklarına inandıklarından bunu açıkça ifade de ediyorlar.
Ancak tam bu noktada Kültürün ve Tarihin dinamiği harekete geçerek ön alıyor. ABD’de Beyaz olmak; zenginliklere, daha mükemmel kaynaklara ve daha mükemmel bir eğitime ulaşmanın güvenlik ağına girmenizin imkanını sunuyor size. Bu ise sosyal ve politik ilişkilerde öyle bir iktidar dinamiğine yol açıyor ki fiiliyatta kendinden bir ırkçılığı doğuruyor.
Beyaz olmayan yoldaşlar eşitler olarak insanlığımızı (kibarlık ve fedakarlık anlamında) Beyazlara onaylatmamız için sürekli bir mücadele yürütmek zorundalar. Beyaz militanların kendilerini ırkçı olarak gördüklerini ya da ırkçı tavırlara sahip olduklarını düşündüklerini hiç sanmıyorum, ama onlarda ırkçılık sınıfın bütün sorunları üzerine yetkilerini açıkça kullanmak istediklerinde patlak veriyor. Bunu her fırsatta kınamak lazım. Dolayısıyla sürekli teyakkuz halinde olmamız lazım.
Sanırım bu sorundan söz etmeli ve onu çözmeliyiz. İlkeler üzerine temellenmiş bir birlikle gerçekten berrak bir programa sahip olmanın tayin ediciliği inşa tarzımızı da belirler. Bu konularda ön almalıyız ki, insanlar umutsuzluğa kapılmasınlar ya da örgütümüzün saflarında gelişebilecek gerici sağcı eğilimlere yem olmasınlar.
Bunlar, bütün bu kaygıları ve sorunları programatik bir bakış açısıyla ele alacağımız bir çerçevede yürüteceğimiz yapısal tartışmaları örgütleyebilmemiz için dikkate almamız gereken çok önemli öğelerdir.
Herkes şunu çok iyi anlamalı ki, gerçek bir emekçi hareketi inşa etme yolundayız, dünyanın özel bir bölgesinin emekçilerinin ya da etnik bir grubun sultası altında bir hareket değiliz.
Alain Benjamin: (ABD’deki troçkist örgütün yöneticilerinden) Öyle sanıyorum ki son yıllarda Nmandi ile birlikte yürüttüğümüz çalışmalarda bu ilkelere saygılı davrandık. Aynı şekilde “Socialist Organizer” bünyesinde yürüttüğümüz çalışmada da birbirimize dürüst davrandık ve bundan sonra da bu minvalde çalışacağımıza inanıyorum. Kuşkusuz bu, hareketli geçmişimizin tüm cürüflerinden aranmış olduğumuz anlamına gelmiyor. İşçi hareketi içinde – üstelik onun en ilerici saflarında bile kendine yuva bulmuş- iki ırkçılık örneğini zikredeceğim. Birinci örnek 1996 yılında Cleveland’da oluşmuş olan İşçi Partisi’ne; ikincisi ise 1981’de National Black İndependent Political Party’nin (NBIPP) toplanan Ulusal Kongresinde yer alan Siyah militanlara Socialist Workers Party’nin (SWP) indirdiği darbedir.
Birinci nokta, 1996 yılında Cleveland’da oluşmuş ve altı yıl sürmüş olan İşçi Partisi ile ilgili olan durumdur. Şöyle ki: Toplam üç kongre gören ve Tony Mazzocchi tarafından yönetilen İşçi Partisinin önderliği, Black Caucus ( Partinin Siyah militanlar Komisyonu) tarafından sunulan ve Mumia Abu Cemal’in yeniden yargılanmasını talep eden bir karar tasarısını İşçi Partisi’nin sendikal ayaklarından Philadelphia merkezli bir sendikanın Mumia’yı “polis katili” olarak nitelemesine arka çıkarak reddetmesiydi. Üstelik bu durum Mumia davasının sahte delillerinin ortaya çıktığı bir anda gerçekleşti.
Çok sayıda delege kongrede ileri sürdüğümüz kanıtları duyduklarında şoke oldular ve karar tasarısının reddini şiddetle protesto ettiler, ama buna rağmen sendika bürokratları meseleyi ortak davaları haline getirerek tasarının onaylanmasını sağladılar. Bürokratların bu konuda geri adım atmamaları şu kaygılarına dayanıyordu: Mumia’nın lehine çıkacak bir karar Philadelphia sendikasının partiden kopmasına neden olurdu ve bu sendikayı başka sendikalar da izleyebilirlerdi!
Bugün, Labor and Community for an İndependent Party (LCIP) gruplaşmasının taraftarları olan bizler, o gün İşçi Partisi içindeki militanlar arasında Mumia’ya en aktif ve enerjik desteği verenlerdik. Bu kongreler sırasında Black Workers for Justice’in (BWFI) yöneticileri Salahaddin, Ashaki, Shafeah ile Ajamu D. ve diğerleriyle Mumia tasarısının ırkçı reddini kınama konusunda sıkı bir işbirliği içinde olduk. Sonuçta Black Caucus’un İşçi Partisinden kopması hiç de şaşırtıcı olmadı!
İkinci örnekse Socialist Workers Party ile National Black Independent Political Party’nin (NBIPP) 1981 kongresiyle ilgilidir.
Hatırlayacağınız gibi 1000’den fazla Siyah militan NBIPP’yi kurmak için bir araya geldiler. Bu çaba, Siyah Demokratlar, hatta NBIPP’nin yönetimine sızmış birçok muhafazakar güç tarafından dahi eleştirildi. NBIPP çok ilerici ve yenilikçi bir Sözleşmeyi kabul etti. Ancak partinin yöneticileri Siyah Demokratların ve onların yeni parti içindeki taraftarlarının basıncıyla bu sözleşmeyi çok sayıda basıp yaymayı reddettiler. Böyle bir sözleşmenin sadece Siyah Kurtuluş Hareketinin önemli bir bölümünün ötesinde Beyaz İşçi sınıfını da eyleme sürükleyebileceğinden korktular.
SWP’nin Siyah kadroları, sözleşmenin yayımının NBIPP’ye kabul ettirilerek yoğun bir şekilde dağıtımının yapılabilmesi için onun içinde mücadele etmek yerine bu durumu görmezden gelerek NBIPP’nin sözleşmesini SWP’nin kendi matbaasında basıp yayınlayarak NBIPP’ye öldürücü bir darbe vurdular. Bu davranış NBIPP içindeki Demokrat Parti taraftarı kanata sözleşmeyi iptal ettirmek ve parti içindeki SWP’nin siyahi kadrolarının ihracını başlatabilmek için altın tepside sunulmuş bir fırsat oldu.
SWP’nin bu müdahalesi NBIPP’nin geniş tabanı tarafından partinin bağımsızlığına ve özerkliğinin gaspına yönelik bir davranış olarak telakki edildi. SWP’nin birçok militanı gibi yönetiminin bu hatasından haberdar olduğumuzda çok öfkelendik. Bu karara karşı çıktık ve bunun sorumlusunun SWP yönetimi olduğunu öne sürdük. Kaldı ki, şunu da eklemeliyim: Yönetimin bu kararı SWP’nin geçmiş politikalarına da aykırıydı.
Nitekim Siyahların kurtuluş mücadelesi üzerine Troçki’nin tavır alışlarını okuduğumuzda ve hatta SWP’nin kendinin “Freedom Now!” başlıklı 1963 tarihli kararını okuduğumuzda SWP’nin NBIPP’nin kararına karşı gerçekleştirdiği menfur hareketin Troçki’nin Siyah meselesi üzerine geliştirmiş olduğu devrimci mirasa sırtını çevirmek olduğunu hemen görmek mümkündür.
Troçki, Amerikan Beyaz İşçi sınıfı içinde, hatta onun en ileri ve ilerici kesimleri içinde bile, ırkçılığın nasıl yerleşmiş olduğunu büyük bir açıklıkla ortaya koymuştu.
Troçki, özellikle ABD Siyahları olmak üzere, ulusal baskının kurbanı bütün halkların kendi kaderlerini tayin Hakkı mücadelesinin öneminin öne çıkarılması konusunda çok kararlıydı. Socialist Organizer olarak bu geleneğin takipçisiyiz. Bu gerçek bir meydan okumadır, içinde yaşamakta olduğumuz kapitalist toplum çeşitli biçimler altında emekçileri derilerinin rengine ve farklı milliyetlerden oluşlarına göre birbirlerine karşı mevzilendiriyor.
Davet mektubunda ifadelendirilmiş çerçeveye tümüyle katılıyorum. Sosyalist Devrimin Dünya Partisinin görevi, sözde ve eylemde gerçekten anti-emperyalist olan işçi sınıfının bütün farklı eğilimlerini, bir sosyalist dünya devrimi için kapitalizme karşı gerçekten mücadele yürüten bütün güçleri bir araya getirmektir.
Bu davet mektubu başarılı bir başlangıçtır, ama öyle inanıyorum ki, OCRFI olarak bu süreci ilerletmekte doğru yoldayız.
D.G.: Birkaç şey eklemek isterim. Bizim amacımız şu veya bu grubu ya da örgütü kendi örgütümüze kazanmaya çalışma hedefine indirgenemez. Uluslararası İşçi hareketinin yeniden inşasının birçok engelle karşı karşıya kalacak zor görev olduğunu biliyoruz.
Tartışmakta olduğumuz sürecin karmaşık olduğunun da bilincindeyiz. Dolayısıyla atmamız gereken ilk adımın ortak mücadeleler yürütmeye çalışmak, bugün ortak kampanyalar yürütebilmek için tartışmak ve bu tartışmaları da ortaklaşa örgütleyebilmek olduğunu biliyoruz. Güvensizlik üzerine söylediklerini anlıyorum. Sadece ABD’de değil, başka ülkelerde de sorunlu olabilecek birçok konu Troçkizm adının arkasına sığınılarak yürütülmüştür.
Bizim pozisyonumuz ABD’deki Siyahların özgül tarihsel sürece bağlı olarak kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olduklarıdır. Bu, bizim davet mektubunda açıkça ifade ettiğimiz bir anlayıştır ve zaten daha önce Troçki tarafından da savunulmuştur.
Bu tali bir nokta değildir. Kendi kaderini tayin Hakkı şu anlama gelir: Siyah İşçi sınıfının kendi örgütüne ilişkin tercihleri ve bunun sonuçları ne olursa olsun desteklenmelidirler. 1930’lu yılların başlarında Troçki bu konuya el attığında, ona, Marcus Garvey’in pozisyonları üzerine ne düşündüğü sorulduğunda şöyle cevap vermesine rağmen, “Açıkçası Siyahların ABD’de dört ya da beş Eyalet üzerinden bir devlet kurmak isteyecekleri fikrini tasvip edeceklerini pek sanmıyorum, ama gene de Siyahların ekseriyeti bunu tercih ederse, onları desteklemeliyiz” anlayışında olduğunu belirtmiştir. Demek ki ayrılma Hakkı da buna dahildir. Bu yaklaşım bizim pozisyonumuz olmaya bugün de devam ediyor. Zaten bu yüzden de, Siyah İşçi sınıfının bir İşçi Partisi için mücadeleye eklemlenmiş kendi İşçi örgütünü kurmasından yanayız. Nitekim bu koşullar altında, başlangıçta, Siyah İşçi sınıfının bazı sektörleri kendi özgül politik örgütlerini kurmak isterlerse, İşçi sınıfının bütünsel bağımsız sınıf örgütünün inşasının bir evresi olarak da bu partiyi desteklemeliyiz.
Bu aynı zamanda dünyadaki bütün ezilen halkların kendi kaderlerini tayin haklarını neden savunduğumuzun, yani sömürgeci bir rejime bağlı kalmış, sömürge hakimiyeti altında yaşamış ve halen böyle bir hakimiyet altında yaşamaya devam eden halkların mücadelesini neden desteklediğimizin de izahıdır. Bizim için bu anti-emperyalizm İşçi sınıfının bütünsel bağımsızlık mücadelesinden ayrı tutulamaz. Bu durum Marx’ın döneminden bu yana İşçi sınıfı hareketinin sürekliliğinin bir ifadesidir.
Bana göre öne çıkartılması gereken ikinci nokta da şudur: Bu tartışmanın uluslararası bir çerçeveye yerleştirilmesi gerektiğini belirtme konusunda haklı değil miyiz? ABD’deki Siyahların durumuyla Afrika kıtasındaki Siyah İşçi sınıfının durumlarını ilişkilendirerek ele almakta haklı değil miyiz? Bu tartışmamıza Afrika’daki emekçilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları dahil etmekte haklı değil miyiz?
Sanırım bu konuda Azanyalı/Güney Afrikalı yoldaşlarla sürdüreceğimiz tartışma çok önemli olacak. Bu ülkede Siyah halk ırkçı rejimi yenilgiye uğratan gerçek bir devrim gerçekleştirdi. Ama şimdi kendi hükümetinin emperyalist finans kuruluşlarına ve çokuluslu şirketlere tabi olduğu bir durumla karşı karşıya. Bu hükümet kendini nasıl adlandırırsa adlandırsın, yani ister “Komünist”, ister “Sosyalist” ya da isterse başka bir adla, bu durum mevcut hükümetin ülkeyi emperyalizmin hakimiyetine terk etmiş olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dolayısıyla Azanyalı yoldaşlarımızın “Siyah bir Cumhuriyet” ve “Siyah çoğunluğun hükümeti için” şiarlarını destekliyoruz. Güney Afrika’da Siyah çoğunluğun hükümetini talep etmenin ulusal ve demokratik bir içeriğin ötesinde sosyal bir içeriği de vardır. Siyah çoğunluğun hükümetini savunmak ülkedeki emperyalist çokuluslu şirketlerin hakimiyetini yıkma çerçevesinde Beyaz azınlığın hakimiyetini de yıkmak anlamına gelir.
İşte bu konferans çerçevesinde yürüteceğimiz bu tür tartışmalarla tahlilimizi derinleştirip berraklaştırabilme imkanını elde edebiliriz. Bu yüzden de, sizin gibi politik akımların bu tartışmanın derinleştirilmesine katılıp katkı sunmalarıyla ilgileniyoruz. Mesela şunu tasavvur edebiliriz: Konferans boyunca yürüteceğimiz tartışmalardan Siyah sorunu üzerine bir karar çıkartabiliriz. Böylece IV. Enternasyonal olarak da kendi pozisyonumuzu daha berraklaştırabiliriz.
Bu, belki de, Afrika kıtasının kurtuluşu meselesiyle birlikte konferansın gündemine dahil edeceğimiz bir konu olabilir. Bunun sonucunda Güney Afrikalı/Azanyalı, Zimbabwe’li, Burkina Faso’lu, Burundi’li ve başka Afrika ülkeli yoldaşlarla tartışıp resmî “bağımsızlık”larını ilan etmelerinden altmış yıl sonra – ki bu aslında emperyalizmin hakimiyetinden kurtulamamış oldukları için sahte bir bağımsızlıktır- Afrika’nın kurtuluş sorununa ilişkin bir karar tasarısı hazırlayabiliriz. İşte bu hazırlık konferansı tartışmasını bu anlamda yönlendirmek istiyoruz. Ve tam da bu yüzden farklı ülkelerden yoldaşları bir araya getirebilme derdini taşıyoruz.
N.L. : Söylenmiş olanları olumlu buluyorum. Bir kez daha düşüncemi şöyle ifade edeyim: Hem konferans hem de onun hazırlanma süreci Avrupalı olmayan yoldaşların katılımına açık olmalı ki, kendisi enternasyonal olan bu İşçi hareketinin tartışmasının merkezinde onlar da yer alabilsinler. Ancak böyle olursa, biz de bu tartışmalarda bir çeşit aksesuar olmamış olabiliriz.
Emperyalizmin tabiatı her şeyin birbirine bağlanmasını gerekli kılıyor. Bunu biliyoruz. Avrupa’nın ve Amerika’nın Beyaz emekçilerinin de üretime dahil oldukları her yerde sömürüye uğradıklarını biliyoruz. Bu durumun sömürgecilik dönemine kadar, yani sömürgeci güçlerin sömürgeleştirdikleri ulusların kaynaklarını insan ve mal olarak koparıp aldıkları ve kendilerine oradan bir yaşam gücü sağladıkları döneme kadar uzandığının da farkındayız. Bu zenginliğin önemli bir bölümü, yani Beyaz İşçilerin yaşadıkları çelişkiler, kaynaklarından mahrum bırakılmış ve sömürgeleştirilmiş bölgelerdeki yoksulluktan, az gelişmişlikten, ölümlerden ve hastalıklardan ayrı düşünülemez.
Bunlar merkezi öneme sahip sorulardır.
Bir kez daha, bunların aramızda tartışılmasını ve bu sorulara işçi sınıfı bakış açısından gerçekten devrimci cevaplar vermemiz gerekir.
ABD’deki Siyahların kurtuluşu meselesine ilişkin sözünü ettiğimiz belgeye geri dönecek olursak, şunu söylemeliyiz ki, Siyahların mücadelesinde sağcı eğilimlerin doğmaya başladığına tanık olmaktayız.
Bizdeki ulusal kurtuluş mücadelesinde, her ne kadar şu an için fazla bir ağırlıkları olmasa da sağcı milliyetçi eğilimlerin güç kazanmakta olduklarını gözlemliyoruz. Bu güçler kendi çözüm yolları konusunda da bölünmüş haldeler. İşte bu yüzden de, kendi Siyah cemaatimizde, Siyah İşçi sınıfı cemaatlerinde bu tür hareketleri saf dışı edebilmemiz için sağlam ve devrimci açılımlara ihtiyacımız var. Ve bu da politik olarak silahlanmamızı gerekli kılıyor.
Dolayısıyla, evet, bu tartışmayla gerçekten geleceğe yönelik cesaretlendim.
Bu fikirlerin benim gibi insanlarca – ve Afrika kıtasından, Hindistan’dan, Asya’dan, Güney Amerika’dan insanlarca- geliştirilmesinin ve bu konuları tartışmaya hazırlanmalarının ne kadar önemli olacağını düşünüyorum. Bu soruları tartışmayı hazırlamaya başlamak, buna katılmak, onları geliştirmek ve hakiki hale getirmek sadece bizim hareketlerimizin değil, aynı zamanda bütün emekçilerin mücadelesinin gelişmesine imkan sunacaktır. Buna inanıyorum.
Bizim durumumuzun sizinkinden ayrı olmadığını göstereceğiz. Bizi birbirimize bağlayan da budur ve bu yüzden de ilerleyeceğiz.
D.G.: Bu tartışmanın bütününü yazılı hale getirmemizi öneriyorum. Bu çözümlemeleri sana ve herkese göndereceğiz. Üzerlerinde gerekli her tür düzeltmeyi (cümle düşüklükleri açısından) yapıp Enternasyonal dergimizde diğer katkılarla birlikte yayınlayacağız.
Birkaç hafta önce, benzer ilginçlikte bir tartışmayı troçkist olmayan Rus yoldaşlarla da yaptık.
Konferansı hazırlamak için farklı akımlardan yoldaşların katkılarını da yayınlayacağız. Önümüzde duran ilk evrede iki karar tasarısı hazırlayacağız. Bunlardan ilki Afrika’nın kurtuluşu meselesi üzerine olacak ve Afrika’lı yoldaşlardan geçtiğimiz son altmış yıllık sürecin bir muhasebesini çıkartmalarını talep edeceğiz. Bir başka ifadeyle, emperyalist ülkelerin zenginlik biriktirmelerinin kaynağı olarak Afrika’nın devam eden talanının yol açtığı sorunların çözümüne ilişkin bir karar tasarısı. Bundan amaçlanan, emperyalist ülkelerdeki mücadelelerle Afrika’daki mücadeleleri birbirine bağlamak olacak.
Aynı şekilde, eğer sen de mutabıksan, Siyahların kurtuluşu üzerine, Siyah İşçi sınıfının kurtuluşu üzerine- özellikle şu an genel olarak Siyah İşçi sınıfı üzerine (sadece ABD’deki değil) bir karar tasarısı çıkartmalıyız. Uluslararası tartışmanın bir parçası olarak bu tasarıları hazırlayabiliriz. Bu konuda mutabık mıyız?
N.L.: Bu öneriye tümüyle katılıyorum.