IV. Enternasyonal Uluslararası Sekretaryası Bildirisi

IV. Enternasyonal Uluslararası Sekretaryası’nın toplandığı bu günlerde hiç kimse, önümüzdeki haftalarda dünyada neler olacağını, olayların hangi sırayla ve nerede gerçekleşeceğini isabetli bir şekilde tahmin edemez.

Ama tek bir şey kesin: “Küresel kriz” artık karamsar bir tahmin olmaktan çıktı ve bir gerçekliğe dönüştü; artık milyarlarca insanın hayatında trajik sonuçlar doğurabilecek hale geldi…

ABD emperyalist hakimiyetinin ciddileşen krizi tüm dünyadaki krizi tırmandırıyor. Tunus’ta proleter devrimin ve emperyalizme (IMF’ye ve AB ile [İmtiyazlı – çn] Ortaklık Antlaşması’na) karşı başkaldırının aniden başlaması emperyalizmin “düzenini” sarstı. Ve bu düzeni Libya’da karşı-devrimci savaşlarla ve müdahalelerle yeniden tesis etmeye çalışan emperyalizm, artık bölgedeki hatta tüm dünyadaki halk hareketlerine yöneldi.

 

Küresel ekonominin tüm sektörleri çöküşün kıyısında. ABD ve Almanya’nın tüm küresel ekonomi için ürettiği lokomotifler kapitalist piyasanın sınırlarına yine yüzüstü çakıldı. Çin’i (en büyük ihracatçı) ve “yükselen” ülke ekonomilerini [Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin – çn] sisteme bağlayan hassas denge sarsılmakta. Finansal çevrimler bile finansal sistemin kriziyle kuruma noktasına geldi.

 

Milyarlarca insanın kaderi son konusu. Bu krizden (üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı emperyalist sistemin ölümcül krizinden) çıkış yolunu bulmak, işçi sınıfı ve tüm dünya halkları için eşi benzeri görülmemiş kadar elzem.

Bu yolu bir tek insanlığı kapitalist sömürüden ve baskıdan kurtaracak olan sosyalizm açabilir. Ve sosyalizm, işçi sınıfının devrimci önderlik krizinin çözülmesi yolunda ilerlenmesini gerektirmektedir. IV. Enternasyonal’in kurucu metni olan Geçiş Programı’ndan alıntıladığımız şu satırlar bugünkü durumu tüm gerçekliğiyle resmetmektedir.

Tarihsel koşulların sosyalist devrim için yeterince “olgunlaşmadığı” lafları cahilliğin ya da kasıtlı çarpıtmanın ürünüdür. (…) Sosyalist bir devrim olmaksızın (…) tüm medeniyet kıyametin eşiğine sürüklenmektedir. Sıra proletaryaya ve onun devrimci öncüsüne gelmiştir. İnsanlığın krizi artık devrimci önderlik krizidir.

Şimdi dayatılan krizden çıkış yolu ise, büyük emperyalist güçlerin liderlerinin sistemlerinin hakimiyetini yansıtan politikalarından, yani ölümcül kıvırtmalarından, yanar döner pisliklerinden ve skandallarından ibaret. Bu politikalar, halkların öfkelerini yönetme eğilimindeki mafyöz çeteler ve kapitalistlerin hizmetindeki asalak yöneticilerin çürümüşlük ve kokuşmuşluk seviyesini her geçen gün daha da net bir şekilde gösteriyor.

Önce Tunus Devrimi ile işçilerin ve köylülerin ayaklanması, ardından Mısır’da “Reis”i [Hüsnü Mübarek – çn] alaşağı eden dalga tüm dünyada yeni bir devrimci süreç başlattı.

Şimdi sıra Avrupa’da. Gün geçmiyor ki Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya’da yeni bir kitlesel grev ve gösteri gerçekleşmesin. Şu ana kadar işçiler güçlerini birleştiremediler. Avrupa Birliği’nin işçileri bölmek için empoze ettiği politikalara olan bağları koparmak istemeyen yetkilileri henüz yenemediler. Bu engelleri aşamamış olsalar da, her geçen gün yüz binlerce işçi ve genç sokaklara dökülüyor. Sınıf mücadelesini, milyarlarca avroyu halkın cebinden alıp üretim araçlarının sahibi asalaklara ve bin bir çeşit spekülatörlere peşkeş çekebilmek için halkların kazanım ve haklarına göz dikenlere karşı yöneltiyorlar

Proleter devrim Avrupa’nın kapısını çalıyor.

Tunus halkı doğrudan, on yıllardır AB ile anlaşmalar yapan diktatörlüğün sorumlusu emperyalizme karşı başkaldırdı. Tunus halkı üretimlerini emek maliyetlerinin düşük olduğu Avrupa’nın çevresindeki ülkelere kaydıran çok uluslu (ekseriyeti Avrupalı) şirketlere karşı başkaldırdı. Tunus halkının tarihi UGTT sendika federasyonunun desteğiyle ve yerel komiteler kurarak büyüyen ekmek, özgürlük ve egemenlik için mücadelesi; bugün Avrupa’da olgunlaşmakta olan devrimci gelişmelere büyük katkı yaptı.

Avrupa’da gelişmekte olan devrimci hareket, emperyalist hakimiyet sistemindeki çatlakları büyütecek ve Mısır’daki ve Tunus’taki devrimci gelişmeleri destekleyecek. Eski kıtadaki mücadeleler tüm dünyadaki devrimci gelişmeleri etkileyecek.

Elbette ABD emperyalizmi, ABD’deki işçi sınıfına saldırı üstüne saldırı gerçekleştirirken, aynı zamanda Avrupa’ya da gözünü dikmiş durumda. Krizinin faturasını kestiği Avrupalı ortaklarından haracını alabilmek için, işçilerin yüzyıllar boyunca büyük mücadelelerle elde ettiği kazanımlara saldırılmasını emrediyor. Avrupa tarihinde yeşermiş toplumsal ilişkilerden geriye ne kaldıysa yıkmak için, ulusları dağıtmak, burjuvazilerin son kalan “milli” iddialarını yok etmek ve bilhassa hâlâ gezegenin en örgütlü işçi sınıfını ezmek için saldırıyor.

Büyük bir çatışma yaşanıyor. Bir yanda dönüşü olmayan krize girmiş ve kendilerini IMF, AB, Avrupa Merkez Bankası (AMB) gibi ABD emperyalizminin hizmetindeki uluslararası kuruluşların kollarına bırakmış istisnasız tüm ülkelerin burjuvazileri ve hükümetleri var; diğer yanda ise tüm saldırılara rağmen hâlâ İkinci Dünya Savaşı sonrasında kazanılmış temel toplumsal kazanımları muhafaza eden proletarya…

İşçi hareketinin içinde de büyük bir çatışma yaşanıyor. Bir yanda işçi kitlelerinin temel hayati ihtiyaçları, diğer yanda üretim araçlarının özel mülkiyet sistemini savunmaya kendini kaptırmış, “kamu borçlarını azaltmayı” tek pusulası bellemiş, bu “kesintilerin” yönetişiminde paydaş olan sendikal önderlik… Acımasız bir savaş başladı artık. Öyle bir savaş ki bu, krizin öngörülemez ilerleyişiyle her an hızlanabilir.

Tüm Avrupa’da işçilerin ve sendikaların aynı anda mücadele etme ihtiyacı belki de hiç bugünkü kadar acil olmamıştı. Avrupa hükümetlerini yenecek, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikalarını tersine döndürecek bir sınıf mücadelesi bugün ivedi! Ve işte ancak bu mücadele, borçların silinmesiyle kokuşmuş üretim araçlarının özel mülkiyet sistemine ölümcül bir darbe indirebilir, milli egemenliğin temel koşullarını ortadan kaldıran antlaşmaları iptal edebilir ve tüm Avrupa ülkelerinde çeşitli demokratik cumhuriyetlerin kurulmasının yolunu açabilir.

Temel mesele tüm keskinliğiyle ortada. İstisnasız tüm Avrupa ülkelerindeki işçi örgütlerinin liderleri, mali sermayenin troykasının (IMF, AB ve AMB) önderliğindeki yıkım planlarının “yönetişimi” için “uzlaşma” arayışında. Bu tür uzlaşmacılığa karşı tüm Avrupa çapında mücadele etmek, hiçbir zaman bugünkü kadar elzem olmamıştı. İspanya’da sendikalar “Toplumsal Antlaşma”yı kabul edecek kadar ileri gittiler. Ama sendika yetkilileri öğretmenlerin hareketinde olduğu gibi kitlelerin baskısını kaldıramayıp Zapatero’nun diktalarına karşı çıkmak zorunda kaldılar ve AB’nin borç azaltmaya ilişkin “Altın Kural”ına karşı durdular.

Avrupa Özgür Halklarının ve Özgür Uluslarının Özgür Birliği meselesi, iki dünya savaşıyla yıkılan ve son otuz yıl içinde AB’nin sanayisizleştirme ve çölleştirme politikalarına maruz kalan Avrupa’da şimdiye dek hiçbir zaman bugünkü kadar dile getirilmemişti.

Tek gerçek ve akılcı çözüm olan “Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri” şimdiye dek hiçbir zaman bugünkü kadar açık gözükmemişti: Üretim araçlarının özel mülkiyeti sisteminden, bankerlerden, finans tröstlerinden kurtulmuş işçilerin iktidara getirdiği federatif hükümetlerden oluşan, üretimin tüm kıtada uyum içinde yeniden örgütlendiği, tüm işçilere ve gençlere iş garantisinin sağlandığı ve yılların getirdiği emeklilik ve diğer sosyal hakların yeniden edinildiği bir Birlik…

Avrupa tröstlerinin tüm varlıklarına el koyacak Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri gezegenin tüm halklarının kurtuluşu için bir yol açmış olacak. Tunus halklarıyla, hatta tüm Afrika kıtasının halklarıyla işbirliği, kardeşlik ve tam bir eşitlik ilişkisi kuracak.

Uluslararası Sekretarya olarak Avrupa’daki gelişmelerin; IV. Enternasyonal’in tüm kıta çapında örgütlenmek için büyük bir adım atmasını, işçi sınıfının kendisini ve gençliği yıkımdan kurtaracak gerçek işçi hükümetleri kurmalarına yardım etmesini elzem kıldığını düşünüyoruz.

IV. Enternasyonal militanları, farklı siyasi geçmişleri olan aktivistlerle birlikte, ülkelerin geleneksel işçi sınıfı önderliklerinin politikalarına göre biçim değiştirebilecek olan gerçek işçi sınıfı partilerini kurmanın temellerini atmaya, bu amaçla Cezayir Açık Dünya Konferansı (Kasım 2010) ve İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi kampanyalarının kazanımlarını seferber etmeye hazırdır.

Aciliyet arz eden bu koşullarda bize göre bu yolda atılacak ilk adım, geçmiş ve mevcut siyasi eğilimi ne olursa olsun Avrupa çapında birleşik mücadeleye yılmaz şekilde gönül veren tüm işçilerine, aktivistlerine ve emek liderlerine, aşağıdaki temel üzerinde koşulsuz destek vermektir.

  • Daha fazlasını alamazsınız! Bankerlerin ve spekülatörlerin çıkarlarını yansıtmaktan başka bir manası olmayan “genel çıkar”, “fedakarlık paylaşımı” adı altında daha fazla kesinti ve tavize karşı çıkıyoruz.
  • Tüm tasarruf tedbirlerini iptal edin! Bankaları kurtarmaktan başka bir manası olmayan Yunanistan’ı “kurtarma” planlarına karşı çıkıyoruz.
  • Tüm borçlar ve borç ödeme takvimleri iptal edilsin!
  • Spekülatörlerin varlıkları okulların ve hastanelerin finanse edilmesine aktarılsın.
  • Emek hareketinin bağımsızlığını savunalım! Uzlaşmaya hayır!

Uluslararası Sekretarya, Parti Ouvrier Independent’ın (POI) [Bağımsız İşçi Partisi, Fransa – çn] çağrısıyla 1 Ekim’de Paris’te tüm Avrupa’dan militan işçilerin katılımıyla toplanacak olan uluslararası toplantıyı destekliyor ve selamlıyor; ve herkesi bu toplantıda alınacak kararların desteklenmesine davet ediyor.

Uluslararası Sekretarya eski kıtadaki devrimci sürecin gelişimine pratik destek sağlamanın dünya işçi sınıfına büyük katkı yapacağını düşünüyor. Bu durum bilhassa ABD için doğru. Zira ABD işçi sınıfı Avrupa işçi sınıfının maruz kaldığı saldırılara maruz kalıyor. Wisconsin’deki kitle hareketi zaferle sonuçlanmasa da milyonlarca işçi ve gence, on yıllardır benzeri görülmemiş kadar büyük bir yol açtı. Kapitalist hükümet politikalarını yenecek sınıf mücadelesi yolu bu…

Uluslararası Sekretarya Tunuslu bir işçi liderinin 1 Ekim’deki toplantıya katılacak olmasını; kemer sıkma politikalarına direnen Avrupalı işçi sınıfının mücadelesi ile Afrika kıtasını “Somalileştirmeye”, kıtanın tüm kaynaklarına el koyup emek gücünü köleleştirmeye çalışan İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle, Tunus ve Mısır devrimlerini ile Cezayir’in ulusal egemenliğini doğrudan tehdit eden müdahalelerin karşısındaki ulusal egemenlik mücadelesinin köprüsü olarak görüyor.

Uluslararası Sekretarya, uluslararası Paris toplantısını tüm Avrupa kıtasındaki siyasi güçleri bir araya getirme yolunda bir adım olarak görüyor. Bu mücadele işçi örgütlerinin sınıf bağımsızlığının sağlanması için; böylece ölüm sancıları çeken emperyalizmden kopuşu sağlamak için… Bu mücadele Avrupa sınıf mücadelesini güçlendirip IMF’nin planlarını alt üst edecek, dolayısıyla canavarın kalbindeki ABD işçi sınıfına destek vermiş olacak… Bu mücadele aynı zamanda uluslarını savaşa, dış istilaya ve sömürüye karşı savunan Afrika, Asya ve Güney Amerika işçilerine ve halklarına önemli bir destek olacak.

IV. Enternasyonal; işçileri, militanları ve gençliği bu mücadeleyi yürütebilmek için saflarına katılmaya davet ediyor.