Kit­le­sel Bir İş­çi Par­ti­si­nin İn­şa­sı­nın İm­kan­la­rı Üze­ri­ne

— Şadi OZANSÜ

Uzun­ca bir sü­re­dir Tür­ki­ye’de, ser­ma­ye­den ve onun dev­le­tin­den ba­ğım­sız kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­nin in­şa­sı­nın ge­rek­li­li­ğin­den söz edi­yo­ruz. Bu öne­ri­mi­ze sı­nıf mü­ca­de­le­ci iş­çi ke­sim­le­rin­den ol­duk­ça olum­lu tep­ki­ler al­ma­mı­za rağ­men, sos­ya­list sol­dan, kuş­ku, kay­gı ve “ih­ti­yat” tav­si­ye­sin­de bu­lu­nan tel­kin­ler­le kar­şı­la­şı­yo­ruz. Bu ba­kı­şın al­tın­da ya­tan ne­de­ni sa­de­ce mo­ral bo­zuk­lu­ğu ve­ya ya­şa­nan ye­nil­gi­ler­le açık­la­ma­ya ça­lış­ma­nın mad­de­ci bir yak­la­şım ol­ma­dı­ğı ka­nı­sın­da­yım.

Tür­ki­ye sos­ya­list so­lu­nun (mil­li­yet­çi ve re­form­cu so­lu bir ke­nar­da tu­tu­yo­rum)ya­şam ala­nı ken­diy­le sı­nır­lı ol­du­ğu için, hep ken­di­ne ben­ze­yen­le­re ba­ka­rak ya da bir baş­ka de­yiş­le ay­nı sos­ya­list sol “kast”ın me­kâ­nı­nı pay­la­şan­la­rı dik­ka­te ala­rak dav­ran­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. Bu kü­çük dün­ya­nın dı­şın­da ne olup bit­ti­ği­ne bak­ma­ya ce­sa­ret ede­me­yensos­ya­list sol is­ter is­te­mez, ger­çek­ten yüz­me de bil­me­di­ği için, bo­ğu­lu­rum en­di­şe­siy­le de­ni­ze at­la­mak­tan sü­rek­li ka­çı­nı­yor. Hal böy­le olun­ca da, yıl­lar­dır, iş­çi sı­nı­fı­nın için­den sos­ya­list­ler çı­kart­mak­tan­sa, ken­di en ya­kın çev­re­sin­de­ki­le­ri ge­çi­ci bir sü­re için “sos­ya­list­leş­tir­me”yi da­ha uy­gun gö­rü­yor. Ve do­ğal ola­rak ör­güt­len­me ya da par­ti­leş­me ça­ba­la­rı da bu ge­çi­ci yol ar­ka­daş­la­rı­nın ge­çi­ci bir­lik­te­li­ği ola­rak ka­lı­yor. Ara­dan yıl­lar ve yıl­lar ge­çin­ce bir de ba­kı­lı­yor ki bir ar­pa bo­yu yol alın­ma­mış: Sa­yı­lar­da bel­ki bi­raz azal­ma ya da ar­tış var, ama ya­pı­lar esas ola­rak in­san mal­ze­me­le­ri­ni öğüt­me me­ka­niz­ma­la­rı iş­le­vi­ni ye­ri­ne ge­ti­ri­yor­lar. Çün­kü bir ara­ya ge­len­le­rin sos­ya­lizm­den sa­de­ce mo­ral çı­kar­la­rı var, mad­di de­ğil. İş mo­ral aşı­sıy­la gö­tü­rül­me­ye ça­lı­şı­lın­ca iş­te bu ka­dar olu­yor!

Tür­ki­ye sos­ya­list so­lu­nun par­ti­leş­me­den an­la­dı­ğı ya ken­di gru­bu için­de dev­rim­ci­le­ri bir ara­ya ge­tir­mek ya da en faz­la­sı baş­ka dev­rim­ci grup­lar­la bir ara­ya gel­mek. İş­te bu an­la­yı­şın hü­küm sür­dü­ğü bir ze­min­de de kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si öne­ri­si sa­ğır ku­lak­la­ra ses­len­me­nin öte­si­ne ge­çe­mi­yor. Tür­ki­ye sos­ya­list so­lu “dev­rim­ci çe­kir­dek” in­şa­sı­nı kla­sik şe­ma­ya uy­gun ola­rak faz­la­sıy­la önem­si­yor, ama bir tür­lü bu ev­re­den sı­nı­fın için­den “çe­kir­dek” in­şa et­me ev­re­si­ne sıç­ra­ya­mı­yor. Do­la­yı­sıy­la “dev­rim­ci çe­kir­dek” in­şa et­me dö­ne­mi sü­rüp gi­di­yor. Kuş­ku­suz sı­nıf dı­şı ke­sim­ler­den dev­rim­ci dev­şir­mek iş­çi sı­nı­fı­nın için­den ön­cü çı­kart­mak­tan çok da­ha ko­lay olu­yor.

Tür­ki­ye sos­ya­list so­lu hep ko­la­yı­na ka­çı­yor. Sı­nıf için­den ge­len az sa­yı­da ön­cü­ye de ye­te­rin­ce gü­ve­nip so­rum­lu­luk ver­mi­yor. Ya da on­la­rı da ken­di­ne ben­ze­te­rek iş­çi sı­nı­fıy­la olan sı­cak bağ­la­rı­nı ko­par­tı­yor. Böy­le­lik­le az sa­yı­da ön­cü iş­çi de sos­ya­list ya­pı­la­ra en­teg­re ol­duk­la­rın­da su­dan çık­mış ba­lı­ğa dö­nü­yor­lar. Tür­ki­ye sos­ya­list so­lu as­lın­da iş­çi sı­nı­fı­na hep kuş­kuy­la ba­kı­yor. Ve ta­bii bu du­rum­da da kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si öne­ri­si­ni ne­re­dey­se “ko­mü­nist­li­ğin”den ta­viz ver­mek ola­rak gö­rü­yor.

Oy­sa ta­rih­sel ör­nek­ler böy­le de­mi­yor!

Dün­ya iş­çi sı­nı­fı ta­ri­hi­nin en cid­di kit­le­sel iş­çi par­ti­si ör­ne­ği bi­lin­di­ği gi­bi ku­ru­cu­lu­ğu­nu En­gels’in yap­tı­ğı Al­man Sos­yal De­mok­rat Par­ti­si­dir (SPD). Bu par­ti­nin or­ta­ya çık­ma­dı­ğı ko­şul­lar­da Le­nin’in ken­di­si­ne ör­nek ola­rak al­dı­ğı Ka­utsky’nin Ba­ğım­sız Sos­yal De­mok­rat Par­ti­si­nin (USPD) va­ro­lu­şu­nu dü­şün­mek bi­le im­kan­sız ha­le ge­lir­di. Ke­za için­de hem Bol­şe­vik­le­rin, hem Men­şe­vik­le­rin yer al­dı­ğı Rus Sos­yal De­mok­rat İş­çi Par­ti­si (RSDİP) ol­ma­say­dı ge­le­ce­ğin Bol­şe­vik Par­ti­si­nin ge­li­şi­mi de en azın­dan çok zor­la­şır­dı ve kim bi­lir, bel­ki de, 1917 Ekim’in­de ele geç­miş olan bü­yük ta­rih­sel fır­sat ka­çı­rı­la­bi­lir­di.

Öte yan­dan, bi­lin­di­ği gi­bi, Al­man Sos­yal De­mok­rat Par­ti­si, ka­pi­ta­liz­min yük­se­liş dö­ne­min he­nüz so­na er­mek üze­re ol­du­ğu bir sı­ra­da in­şa edil­di. Par­ti­nin ön­der­li­ği­ni kül­tü­rel yö­nü de da­hil ol­mak üze­re son de­re­ce ge­liş­miş bir aris­tok­rat iş­çi ku­şa­ğı üst­len­di. Bu ku­şak, Marx’la Das Ka­pi­tal’i en in­ce ay­rın­tı­sı­na ka­dar tar­tı­şan bir iş­çi ku­şa­ğıy­dı. Tam böy­le ol­ma­sa da ben­zer bir iş­çi ku­şa­ğı İn­gi­liz İş­çi Par­ti­si­nin ku­ru­lu­şu­na da ön­cü­lük et­ti. Ro­sa Lu­xem­burg’un de­di­ği gi­bi SPD as­lın­da bir an­lam­da Al­man iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin ken­di­si ya da ör­güt­len­miş ha­liy­di.

Ge­le­cek­te Av­ru­pa’nın az çok kit­le­sel­leş­miş ko­mü­nist par­ti­le­ri de hep bu or­tak iş­çi ha­re­ke­ti ha­vu­zu­nun için­den ser­pi­lip ge­liş­me im­ka­nı­na ka­vuş­tu­lar. Spe­kü­la­tif ser­ma­ye­nin üre­ti­ci güç­le­rin ge­liş­me­si­ni bü­yük öl­çü­de dur­dur­du­ğu için­de bu­lun­du­ğu­muz çü­rü­yen ka­pi­ta­lizm ça­ğın­da kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­ne en iyi ör­nek Bre­zil­ya İş­çi Par­ti­si (PT) ol­du. Ni­te­kim Bre­zil­ya, ken­di­si em­per­ya­list ka­pi­ta­list bir eko­no­mi ol­ma­mak­la bir­lik­te, ba­rın­dır­dı­ğı genç ve mi­li­tan iş­çi sı­nı­fıy­la dün­ya iş­çi sı­nı­fı mü­ca­de­le­si­nin ürü­nü en kit­le­sel iş­çi par­ti­si­nin be­şi­ği ha­li­ne gel­di.

Son yıl­lar­da hız­la re­for­mist bir ka­rak­ter ka­zan­ma­ya baş­la­yan bu par­ti, önü­müz­de­ki Baş­kan­lık se­çim­le­ri­ni ka­za­na­ca­ğı­na ne­re­dey­se ke­sin gö­züy­le ba­kı­lan ön­de­ri Lu­la’nın yö­ne­ti­ci kli­ği­ni ala­şa­ğı ede­bi­le­cek dev­rim­ci bir ön­der­lik ya­ra­ta­bil­di­ği tak­dir­de La­tin Ame­ri­ka’nın bu dev ül­ke­sin­de ger­çek bir pro­le­ter dev­ri­mi­ne pe­ka­la ön­cü­lük ede­bi­lir.

İş­çi sı­nı­fı an­cak ör­güt­lü ol­du­ğu za­man iş­çi sı­nı­fı­dır

Yu­ka­rı­da da ifa­de et­ti­ği­miz gi­bi, üre­ti­ci güç­le­rin ge­li­şi­mi dün­ya öl­çe­ğin­de dur­muş, hat­ta kü­çük mik­tar­da da ol­sa ge­ri­le­miş du­rum­da­dır. Ka­pi­ta­liz­min ide­olog­la­rı ta­ra­fın­dan “kü­re­sel­leş­me” adıy­la vaf­tiz edi­len çü­rü­yen ka­pi­ta­liz­min bu ye­ni dö­ne­min­de dün­ya ça­pın­da iş­çi­le­rin sa­yı­sı bel­ki art­mış­tır, ama iş­çi sı­nı­fı­nın sa­yı­sı düş­mek­te­dir.

Em­per­ya­list ser­ma­ye­nin dün­ya­nın iş­gü­cü de­ğe­ri açı­sın­dan en ucuz ma­li­yet­li böl­ge­le­ri­ne kay­ma­sı, es­nek üre­tim, özel­leş­tir­me, sen­di­ka­la­rın yok edil­me­ye ça­lı­şıl­ma­sı, ta­şe­ron­laş­tır­ma, sos­yal gü­ven­lik sis­tem­le­ri­nin çö­ker­til­me­ye ça­lı­şıl­ma­sı, top­lu söz­leş­me dü­ze­ni­nin yı­kıl­ma­sı, ço­cuk iş­çi­le­rin is­tih­da­mı, hat­ta Çin Halk Cum­hu­ri­ye­ti ve ABD’de mah­kum­la­rın çok ucuz ma­li­yet­ler­le ne­re­dey­se kö­le gi­bi ça­lış­tı­rıl­ma­la­rı ve kit­le­sel iş­çi ör­güt­le­ri yö­ne­ti­ci­le­ri­nin bü­yük ka­pi­ta­list ku­rum­lar­ca sa­tın alın­ma­ya ça­lı­şıl­ma­sı ve bü­tün bun­lar­da da el­de edi­len önem­li “ba­şa­rı”lar iş­çi sı­nı­fı­nı “ken­di­si için sı­nıf” ol­mak­tan çı­kart­ma mü­ca­de­le­si­dir. Bu an­la­mıy­la “kü­re­sel­leş­me” as­lın­da maf­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin dün­ya iş­çi sı­nı­fı­na kar­şı yü­rüt­tü­ğü en vah­şi sı­nıf mü­ca­de­le­si­dir. Ama “kü­re­sel­leş­me” ay­nı za­man­da dün­ya iş­çi sı­nı­fı­nın bu bar­bar­ca sal­dı­rı­ya kar­şı yü­rüt­tü­ğü ken­di sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin de adı­dır.

Dün­ya iş­çi sı­nı­fı, yu­ka­rı­da yok edil­me­ye ça­lı­şıl­dı­ğı­nı ifa­de et­ti­ği­miz ör­güt­le­ri­ni (baş­ta sen­di­ka­la­rı­nı) ve yıl­lar için­de ca­nı ve ka­nıy­la el­de et­ti­ği sos­yal ka­za­nım­la­rı­nı ge­ne ca­nı ve ka­nı pa­ha­sı­na so­nu­na ka­dar sa­vun­mak zo­run­da­dır. Ken­di baş­lan­gıç ka­za­nım­la­rı­nı ko­ru­ma­sı­nı be­ce­re­me­yen bir sı­nı­fın, ka­pi­ta­liz­me kar­şı da­ha bü­yük ka­za­nım­lar el­de et­me şan­sı hiç ola­maz. İş­te bu yüz­den de, dün­ya iş­çi­le­ri, ken­di­le­ri­ni bir sı­nıf ha­li­ne ge­tir­miş olan bu ka­za­nım­la­rı ko­ru­ma­yı prog­ram­la­rı­nın ba­şı­na yer­leş­tir­mek zo­run­da­dır­lar.

Maf­ya ka­pi­ta­liz­mi iş­çi sı­nı­fı­nı aşı­rı kat­man­lan­dır­mış­tır

Em­per­ya­liz­min çü­rü­yen ev­re­si­nin maf­ya ka­pi­ta­liz­mi ya­rat­tı­ğı aşı­rı kat­man­laş­tır­ma­lar­la biz­zat iş­çi sı­nı­fı­nı ken­di için­de re­ka­be­te sok­muş­tur. Maf­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin bu po­li­ti­ka­sı iş­çi sı­nı­fı­nı bir­bi­ri­ne düş­man et­me po­li­ti­ka­sı­dır.

Kuş­ku­suz geç­miş­te de iş­çi sı­nı­fı için­de çe­şit­li kat­man­laş­ma­lar var­dı: İş­çi aris­tok­ra­si­si, iş­çi bü­rok­ra­si­si gi­bi. An­cak gü­nü­müz­de, es­nek üre­tim ve ser­ma­ye­nin yer de­ğiş­tir­me­si ile bir­lik­te bu kat­man­lar hem sa­yı­ca art­mış hem de ola­ğa­nüs­tü üc­ret fark­lı­lık­la­rı gün­de­me gel­miş­tir. Ni­te­kim ge­liş­miş ka­pi­ta­list ül­ke­le­rin ser­ma­ye­dar­la­rı ken­di ül­ke­si­nin iş­çi­le­ri­ni, ” is­te­di­ğim üc­ret­ler­le ça­lış­maz­sa­nız, iş­gü­cü­nün çok da­ha ucuz ol­du­ğu ül­ke­le­re ya da böl­ge­le­re gi­de­rim, o da ol­maz­sa ka­çak sta­tü­de­ki göç­men iş­çi­le­ri ça­lış­tı­rı­rım” di­ye­rek teh­dit et­mek­te ve bu­nun kar­şı­lı­ğın­da ka­pi­ta­list ül­ke­le­rin iş­çi sı­nı­fı­na düş­man ola­rak ge­cik­miş ka­pi­ta­list ül­ke­le­rin iş­çi sı­nı­fı­nı ya da göç­men iş­çi­le­ri gös­ter­mek­te­dir. An­cak bü­tün bu olum­suz so­nuç­la­ra ba­ka­rak iş­çi sı­nı­fı ek­sen­li bir mü­ca­de­le­den vaz geç­mek tam da ka­pi­ta­list­le­rin ha­ya­li­ni kur­duk­la­rı du­rum­dur.

Bu vaz­ge­çiş maf­ya ka­pi­ta­liz­mi­ne ta­ma­men tes­lim ol­ma­yı be­ra­be­rin­de ge­ti­ri­yor, çün­kü bu ka­pi­ta­liz­mi yı­ka­cak bir baş­ka sı­nıf ge­ne de bu­lun­ma­mak­ta­dır. Dün­ya­nın iş­çi­le­ri ken­di ör­güt­lü ya­pı­la­rı­nı ko­ru­ya­ma­dık­la­rı tak­dir­de, önü­müz­de­ki dö­nem­de maf­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin ken­di­le­ri­ne sun­du­ğu kı­rın­tı­lar­la ge­çin­mek zo­run­da ka­la­cak­lar ve gi­de­rek sı­nıf ol­mak­tan çı­ka­cak­lar­dır. Bu ise bar­bar­lı­ğın bir di­ğer adın­dan baş­ka bir şey ol­ma­sa ge­rek.

Tür­ki­ye’de kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si­nin in­şa­sı­nın yol­la­rı

Da­ha ön­ce­ki ya­zı­la­rı­mız­da, Tür­ki­ye’de kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­nin in­şa­sı­nın iki yo­lu ol­du­ğun­dan söz et­miş­tik. Bun­lar­dan bi­ri 1989 Ba­har ey­lem­le­rin­de ve­ya Zon­gul­dak gre­vin­de ol­du­ğu gi­bi cid­di bir kit­le yük­se­li­şi­nin ya­şan­dı­ğı ko­şul­lar­dı. Ger­çek­ten de bu tür ko­şul­la­rın var­lı­ğın­da, bir dev­rim­ci iş­çi çe­kir­de­ği böy­le bir par­ti­nin in­şa­sı doğ­rul­tu­sun­da ha­re­ke­te ge­çen sen­di­kal ön­der­lik­le­ri dev­rim­ci bir prog­ram­la et­ki­si­ne ala­rak böy­le bir par­ti­nin ku­ru­lu­şu­na ön ayak ola­bi­lir­di. Ön­cü iş­çi kad­ro­la­rı­nın ye­ter­siz­li­ği ve de­ne­yim­siz­li­ği böy­le bir fır­sa­tın kul­la­nı­la­ma­ma­sı­na ne­den ol­du.

İkin­ci du­rum, için­de bu­lun­du­ğu­muz ko­şul­lar­dır. Bu ko­şul­lar, kit­le ha­re­ke­ti­nin yük­se­li­şi­nin söz ko­nu­su ol­ma­dı­ğı, bu­na kar­şı­lık iş­çi kit­le ör­güt­le­ri­nin bil­has­sa vah­şi özel­leş­tir­me sal­dı­rı­la­rıy­la ne­re­dey­se tü­müy­le yok edil­me­ye ça­lı­şıl­dı­ğı du­rum­dur. İş­te için­de bu­lun­du­ğu­muz bu du­rum­da iş­çi­le­rin ne­den grev­le­re ve top­lu gös­te­ri­le­re adım at­ma­dık­la­rı so­ru­su doğ­ru bir so­ru de­ğil­dir. Her­ke­sin bil­di­ği gi­bi mev­cut ça­lış­ma ya­sa­la­rı özel sek­tör iş­çi­si­nin ha­re­ke­te geç­me­si­nin önün­de ne­re­dey­se mut­lak bir en­gel­dir. Ni­te­kim bu ya­sal dü­zen­le­me­ler çer­çe­ve­sin­de en ufak bir ey­lem­de iş­çi­nin fab­ri­ka­nın ka­pı­sı­nın önü­ne kon­ma­sı ne­re­dey­se ka­çı­nıl­maz­dır.

Ye­dek sa­na­yi or­du­su­nun bu ka­dar bü­yü­yüp ser­pil­di­ği ko­şul­lar­da özel sek­tör iş­çi­si­nin ken­di ba­şı­na adım at­ma­sı­nı bek­le­mek ham bir ha­yal­dir. Ben­zer bir du­rum Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın ha­la en bü­yük ve vu­ru­cu ke­si­mi­ni oluş­tu­ran KİT ça­lı­şan­la­rı için de söz ko­nu­su­dur. Her ne ka­dar KİT iş­çi­le­ri ey­le­me geç­me­de özel sek­tör ça­lı­şan­la­rın­dan da­ha faz­la im­ka­na sa­hip­se­ler de, Tür­ki­ye’nin Ar­jan­tin’den far­kı iş­te bu­ra­da or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Her­kes mev­cut kriz or­ta­mın­da Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın ne­den Ar­jan­tin’li emek­çi­le­ri ör­nek al­ma­dı­ğı­nı sor­gu­la­ya­dur­sun ve­ya Tür­ki­ye’nin ne­den Ar­jan­tin olup ol­ma­dı­ğı üze­ri­ne ah­kam kes­sin, ne­den as­lın­da tüm çıp­lak­lı­ğıy­la or­ta­da­dır: Evet Ar­jan­tin iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­te geç­miş­tir, çün­kü Ar­jan­tin iş­çi sı­nı­fı­nın ar­tık kay­be­de­cek hiç­bir şe­yi kal­ma­mış­tır. Hep­sin­den önem­li­si Ar­jan­tin’de sos­yal gü­ven­lik sis­te­mi özel­leş­ti­ril­miş­tir.

Tür­ki­ye’de ise bur­ju­va­zi­nin bü­tün ar­zu­su­na rağ­men SSK’nın ha­la özel­leş­ti­ri­le­me­miş ol­ma­sı, her şe­ye rağ­men si­gor­ta­lı­lık gü­ven­ce­si­ni ta­şı­yan iş­çi­le­rin ha­re­ke­te geç­me­si­ni fren­le­mek­te­dir. Kuş­ku­suz bu­ra­dan çı­kar­tıl­ma­sı ge­re­ken so­nuç, iş­çi sı­nı­fı­nın ha­re­ke­te geç­me­si için bur­ju­va­zi­nin bu sal­dı­rı­sı­nın ba­şa­rı­lı kı­lın­ma­sı ola­maz. Tam ter­si­ne, Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­na, Ar­jan­tin iş­çi sı­nı­fı­nın du­ru­mu ör­nek gös­te­ri­le­rek, bu ka­za­nı­mı ya da bu mev­zi­si­ni ka­nı ve ca­nı pa­ha­sı­na sa­vun­ma­sı ge­rek­ti­ği an­la­tıl­ma­lı ve bu doğ­rul­tu­da ha­re­ke­te geç­me­si ge­rek­ti­ği be­lir­til­me­li­dir. İş­te, bu ko­şul­lar al­tın­da Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın mev­cut ha­re­ket­siz­li­ği son de­re­ce ya­nıl­tı­cı bir gö­rü­nüm su­nu­yor.

Yu­ka­rı­da kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si in­şa­sı­nın bi­rin­ci yo­lu­nun kit­le ha­re­ke­ti­nin yük­sel­me­si ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tik. Şu an için­de bu­lun­du­ğu­muz du­rum­da ise böy­le bir yük­se­li­şin göz­lem­len­me­di­ği her­ke­sin ma­lu­mu. İş­te böy­le bir or­tam­da ya­pıl­ma­sı ge­re­ken mü­ca­de­le­nin po­li­tik ka­nal­la­rı­nın üze­ri­ne git­me­nin ge­rek­li­li­ği­dir.

Eko­no­mik mü­ca­de­le ka­nal­la­rı­nın so­nu­na ka­dar tı­ka­lı ol­du­ğu an­lar­dasü­re­ci ter­sin­den iş­le­te­rek po­li­tik ve de­mok­ra­tik mü­ca­de­le­yi ön pla­na çı­kart­mak ge­re­kir. Da­ha ön­ce­le­ri, iş­çi sı­nı­fı­nın as­lın­da tek bir mü­ca­de­le­si­nin ol­du­ğu­nu, bu­na da sı­nıf mü­ca­de­le­si adı­nın ve­ril­di­ği­ni ve sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin de eko­no­mik ve po­li­tik ola­rak iki­ye ay­rı­la­ma­ya­ca­ğı­nı söy­le­miş­tik. İş­te şim­di bu tes­pit­ten kal­ka­rak kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si­nin in­şa­sı sü­re­ci­ni po­li­ti­ka ala­nın­dan baş­la­ya­rak ör­me­nin ve de­mok­ra­tik/eko­no­mik mü­ca­de­le­yi de an­cak böy­le ka­zan­ma­nın müm­kün ola­bi­le­ce­ği­ni söy­lü­yo­ruz. Bu kal­kış nok­ta­sı ön plan­da tu­tul­du­ğun­da, gü­nü­müz ko­şul­la­rın­da, Tür­ki­ye’de kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si­nin in­şa­sı­nın im­kan­la­rı –bel­ki pa­ra­dok­sal gö­zü­ke­cek ama- 1989 yıl­la­rın­da ol­du­ğun­dan da­ha faz­la­dır.

Sen­di­ka­lar/sen­di­ka­cı­lar ay­rı­mı

İş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin yük­se­li­şi­ne denk dü­şen bir kit­le­sel iş­çi par­ti­si in­şa sü­re­cin­de mo­tor rol is­ter is­te­mez mü­ca­de­le et­me­ye ka­rar­lı sen­di­kal ön­der­lik­le­re dü­şer. An­cak için­de bu­lun­du­ğu­muz du­rum­da sen­di­ka­cı­la­rı ha­re­ke­te ge­çir­mek müm­kün de­ğil­dir. İş­çi sı­nı­fı­nın va­ro­lan bü­rok­ra­tik sen­di­kalön­der­lik­le­ri ya­kın ge­le­cek­le­ri­ni da­hi gö­re­me­ye­cek bir si­ya­si mi­yop­luk için­de­dir­ler. Ken­di ör­güt­sel ya­pı­la­rı­nı da kur­ta­ra­cak olan ge­liş­me­nin an­cak bir kit­le­selpo­li­ti­zas­yon­dan geç­ti­ği­ni gö­re­mi­yor­lar. Bu bi­zi, ke­sin­lik­le, ön­der­lik­le­ri­nin iha­ne­ti yü­zün­den iş­çi ör­güt­le­ri­ni red­det­me nok­ta­sı­na ge­tir­me­me­li­dir. Tam ter­si­ne o ör­güt­ler bi­zim ör­güt­le­ri­miz­dir ve on­la­rın ön­der­lik­le­ri­ni de­ğiş­ti­re­bil­mek için her za­man­kin­den faz­la iç­le­rin­de mü­ca­de­le edi­yor ol­ma­mız ge­re­kir. Bu açı­dan ba­kıl­dı­ğın­da, po­li­tik yö­ne­li­şi han­gi eği­li­mi ta­şır­sa ta­şı­sın, tüm iş­çi sı­nı­fı ör­güt­le­ri­ni bur­ju­va sal­dı­rı­sı­na kar­şı ko­ru­ma­mız bir zo­run­lu­luk­tur.

Kit­le­sel par­ti­nin in­şa­sı Türk-İş sen­di­ka­la­rın­dan baş­la­ya­cak­tır

Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı­nın vu­ru­cu müf­re­ze­le­ri esas ola­rak Türk-İş için­de yer alı­yor. Ül­ke sa­na­yi­nin ki­lit sek­tör­le­ri ge­ri­ci Türk-İş yö­ne­ti­mi­nin elin­de­dir. Do­la­yı­sıy­la Türk-İş sen­di­ka­la­rı için­de yü­rü­tü­le­cek par­ti­leş­me ça­lış­ma­sı bu top­rak­lar­da kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si­nin in­şa­sı sü­re­ci­ninvaz­ge­çi­le­mez bir ala­nı­dır. Ay­nı za­man­da iş­çi sı­nı­fı­nın po­li­ti­zas­yo­na en açık ke­sim­le­ri de ge­ne mev­cut kon­jonk­tür­de Türk-İş iş­çi­le­ri ara­sın­da bu­lu­nu­yor. Önü­müz­de­ki dö­nem­de maf­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin ana sal­dı­rı he­de­fi Türk-İş sen­di­ka­la­rı­dır. Di­ğer sen­di­ka­lar, ya­ni DİSK ve Hak-İş son dö­nem­ler­de içi­ne gir­dik­le­ri NGO’laş­ma sü­re­ciy­le bir­lik­te iş­çi ör­gü­tü ol­ma ni­te­lik­le­ri­ni hız­la kay­be­di­yor­lar. Kuş­ku­suz, bu du­rum, on­la­rın da ser­ma­ye­ye peş­keş çe­kil­me­si an­la­mı­na gel­mez. Ge­ne de kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si­nin in­şa­sı­nın ikin­ci ala­nı bu sen­di­ka­lar ol­mak zo­run­da­dır.

KESK’e ge­lin­ce; için­de çok sa­yı­da ile­ri­ci in­sa­nı ba­rın­dı­ran bu ör­güthe­nüz bir iş­çi sen­di­ka­sı ni­te­li­ği ta­şı­ma­mak­ta­dır. Ne grev hak­kı var­dır, ne top­lu söz­leş­me yet­ki­si. Bu­gü­ne ka­dar sü­re­ge­len yö­ne­tim­le­ri­nin iz­le­di­ği po­li­ti­ka­lar­da ra­di­kal bir de­ği­şik­lik söz ko­nu­su ol­ma­dı­ğı tak­dir­de bir iş­çi ör­gü­tü ola­bil­me şan­sı­nı ya­ka­la­ya­ma­dan ta­rih sah­ne­sin­den si­lin­me teh­li­ke­siy­le kar­şı kar­şı­ya­dır. Ama bu du­rum da, kit­le­sel bir sı­nıf par­ti­si­nin in­şa­sın­da KESK’i dev­re dı­şı tut­ma­yı ke­sin­lik­le ge­rek­tir­me­di­ği gi­bi, onun ger­çek bir iş­çi ör­gü­tü­ne dö­nüş­me­si­ni sağ­la­ya­cak ara­cın da ge­ne kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si ol­du­ğu ger­çe­ği­ni göz­ler önü­ne se­rer.

Bü­tün bu söy­le­dik­le­ri­miz­den ilk el­de çı­kar­tıl­ma­sı ge­re­ken so­nuç şu­dur: Kit­le­sel iş­çi par­ti­si ilk kad­ro­la­rı­nı ve üye­le­ri­ni baş­ta Türk-İş ol­mak üze­re ör­güt­lü (sen­di­ka­lı) iş­çi ke­sim­le­rin­den ka­zan­mak zo­run­da­dır.

İş­çi kit­le par­ti­si­nin bir çe­kir­de­ği ola­cak­tır

İş­çi sı­nı­fı­nın kit­le par­ti­si­nin bir le­ni­nist par­ti­den far­kı­nın, sa­de­ce ön­cü iş­çi­le­ri de­ğil, mü­ca­de­le et­me­ye ka­rar­lı sı­ra­dan ve or­ta­la­ma iş­çi­yi de kap­sa­ma­sı ol­du­ğu­nu da­ha ön­ce be­lirt­miş­tik. Ge­ne da­ha ön­ce­ki sa­yı­la­rı­mız­da, geç­miş­te Tür­ki­ye’de ha­tı­rı sa­yı­lır bir kit­le­sel­lik ka­zan­mış bir iş­çi par­ti­si ge­le­ne­ği­nin yer et­me­miş ol­ma­sı­nın bir de­za­van­taj, ama ay­nı za­man­da avan­ta­ja dö­nüş­tü­rü­le­bi­le­cek bir de­za­van­taj ol­du­ğu­nu da söy­le­miş­tik. Bi­ze bu di­ya­lek­tik im­ka­nı sağ­la­yan, dün­ya­nın bir­çok ül­ke­sin­den fark­lı ola­rak Tür­ki­ye’de ken­di par­ti­le­rin­den kay­nak­la­nan bir iha­net ya­şa­ma­mış olan bir iş­çi sı­nı­fı­nın var­lı­ğı­nı sap­ta­ma­mız­dı. Ger­çek­ten de, Tür­ki­ye iş­çi sı­nı­fı, Rus, Al­man, Fran­sız, İtal­yan, İs­pan­yol, Yu­nan, İran ve En­de­noz­ya iş­çi sı­nıf­la­rın­dan fark­lı ola­rak ken­di ko­mü­nist ve­ya sos­ya­list par­ti­le­ri­nin iha­ne­tiy­le kar­şı­laş­ma­mış bir iş­çi sı­nı­fı­dır.

Öte yan­dan kit­le­sel bir iş­çi sı­nı­fı par­ti­si, is­ter is­te­mez, iş­çi sı­nı­fı­nın her tür­lü eği­li­mi­ne ka­pı­la­rı­nı açık tut­mak zo­run­da ka­la­ca­ğın­dan, ge­le­cek­te bur­ju­va ide­olo­ji­si­nin her tür­lü ba­sın­cı­na açık ola­cak­tır. Bu da, bu par­ti­nin için­de dev­rim­ci bir çe­kir­de­ğin, onu elin­den gel­di­ğin­ce re­for­mizm ala­nı­na sü­rük­len­mek­ten ala­koy­ma­ya ça­lı­şa­cak bir dev­rim­ci çe­kir­de­ğin var­lı­ğı­nı ge­rek­ti­rir. Kuş­ku­suz bu çe­kir­de­ğin var­lı­ğı da ken­di ba­şı­na bir ga­ran­ti de­ğil­dir ama, risk­siz bir po­li­tik at­mos­fer düş­le­me­nin de ar­tık ha­yal ol­du­ğu­nu gör­mek ge­re­kir. Ku­ru­la­cak kit­le­sel bir iş­çi par­ti­si­nin ge­le­cek­te re­for­mist olup ol­ma­ya­ca­ğı­nın he­sap­la­rı­nı bu­gün­den yap­mak mü­nec­cim­lik­tir, bu­nu esas be­lir­le­ye­cek olan sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin ge­liş­me di­na­mik­le­ri ve bi­raz da dev­rim­ci çe­kir­de­ğin ka­rar­lı mü­ca­de­le­si­dir. Kal­dı ki, dün­ya iş­çi sı­nı­fı ta­ri­hi, ay­nı za­man­da, salt ön­cü kad­ro­lar­la ku­rul­muş olan iş­çi par­ti­le­ri­nin de re­for­miz­me ka­yış­la­rı­nın ta­ri­hi­dir.

Tek bir prog­ram

Bu­gün­kü ko­şul­lar­da, yu­ka­rı­da özet­le­di­ği­miz ikin­ci yol­dan ku­rul­ma­sı­nı dü­şün­dü­ğü­müz kit­le­sel iş­çi par­ti­si­nin prog­ra­mı is­ter is­te­mez par­ti­nin çe­kir­de­ği­ni oluş­tu­ran­lar ta­ra­fın­dan ha­zır­lan­mak du­ru­mun­da­dır. Bu Ge­çiş Prog­ra­mı sis­te­ma­ti­ğin­de oluş­tu­ra­la­cak dev­rim­ci bir prog­ram­dır. İş­çi sı­nı­fı­nın kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu nes­nel du­ru­mu ve­ri ola­rak ka­bul eden ve iş­çi sı­nı­fı­nın sı­nıf bi­lin­ci­ni ey­lem için­de ik­ti­da­rın fet­hi­ne ka­dar uzan­dı­ra­cak bir prog­ram­dır. Ba­sit bir prog­ram­dır: İş­çi sı­nı­fı­nın yüz yü­ze kal­dı­ğı sal­dı­rı­la­rı gö­ğüs­le­me­si­ne im­kan su­na­cak ve bu yol­dan mülk sa­hip­le­ri­ni mülk­süz­leş­ti­re­cek bir iş­çi de­mok­ra­si­si­ni ha­ya­ta ge­çir­mek için dün­ya ça­pın­da bir İş­çi Kon­sey­le­ri Ev­ren­sel Cum­huriyeti rejimini yer­leş­tir­meyi sağ­layacak bir prog­ram­dır.

Bu nok­tada özet­le söy­lemek is­tediğimiz, kit­lesel iş­çi par­tisinin prog­ramıy­la dev­rim­ci çekir­değin ay­rı ay­rı prog­ram­ları ol­mayacağıdır. İş­çi sınıfının dev­rim­ci çekir­deği kit­lesel iş­çi par­tisinin için­de sürek­li olarak bu prog­ramın iz­len­mesi için mücadele sür­dürecek­tir.

Kitlesel işçi partisinin çekirdek kadrolarının misyonu

Bu aşamada kitlesel bir işçi partisini inşaya soyunacak çekirdek kadrolara olağanüstü bir görev düşüyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, başta örgütlü işçi çevrelerinde partinin kuruluşunun propagandası doğrultusunda sistematik bir mücadele yürütmek gerekiyor. Bu mücadele esnasında mümkün olduğunca öncü işçiyle temasa geçmek ve onların içinden geleceğin ajitatör ve propagandistlerini öne çıkartmak gerekiyor.

Kitlesel işçi partisi projesinin klasik bir yapının ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla ajitatöre ihtiyaç duyacağı kesindir. Partinin programının yönteminin propagandistlere çok iyi aktarılması lazım, ama esas önemli olan ajitatörlerin bu program aracılığıyla geniş kitleye nasıl sesleneceğini bilmesi olacak. Parti programı kuru ve dolayısıyla tozlu raflarda kalacak bir metin olmaktan çıkıp, milyonlara seslenen bir talepler manzumesi olmak durumundadır.

Program geniş işçi yığınlarını harekete geçirecek tarzda formüle edilmelidir. Bu evrede işçi sınıfından gelecek tepkiler son derece önemlidir. Tamamlanmış bir program söz konusu olmayacağına göre, sınıftan gelecek olumlu tepkilerle programın talepleri gerekirse yeniden ve yeniden formüle edilmeli, zaman içinde hangi taleplerin daha fazla öne çıkarılacağı, hangilerinin geriye çekileceği ince ince hesaplanmalıdır. Dolayısıyla programın kitlelere iletilmesi aynı zamanda ciddi bir pedagojik çalışmayı da gerektirmektedir.

Kitlesel işçi partisinin yayın politikası

Böyle bir partinin ilk elde kitlesel, merkezi ve politik bir işçi gazetesine ihtiyacı vardır. Sayfa sayısı zaman içinde artacak bir yayın olmalıdır bu. İmkanlar ölçüsünde, başlangıçta haftalık olarak düşünülmesi gereken böyle bir yayın giderek daha sık olarak çıkartılabilir. Ancak böyle bir yayının burjuva dağıtım ağlarının eline terk edilmesi tam bir felakettir.Türkiye’deki burjuva dağıtım tekellerinin politikaları göz önünde bulundurulduğunda, partinin yayın organının satışı bizzat partinin sempatizanı gençler tarafından örgütlenmelidir.

Öte yandan bu merkezi yayın kadar önemli, çok sayıda tek sayfalık yayınlar başta Türk-İş sendikaları işyerlerinde olmak üzere çıkartılmalıdır. İşçi sınıfının geniş kesimlerine hitap eden yayınlar özellikle anonim ve imzasız olmamalıdır. İşçilere, onların tanıdıkları imzalar seslenmelidir. İşçi sınıfının güvenini başka türlü kazanmak mümkün değildir. İşçi sınıfının öncüleri kendilerini işçi sınıfından saklayarak mücadele edemezler.

Gene işçi sınıfının kitlesel partisinin teorik bir yayın organına da kuşkusuz ihtiyacı vardır. Milyonlarca işçiyi kucaklayan 1900’lü yılların başlarındaki Alman Sosyal Demokrat Partisinin 300-400 bin kişiye ulaşan sayısız işçi gazetesi varken, teorik yayınının sadece 3 bin adet satıyor olması bir ölçüdür. Bugün Türkiye’de teorik dergilerin, politik gazeteler kadar, hatta zaman zaman onlardan daha çok satıyor olması ciddi bir sakatlığın ürünüdür. Bu durumun tümüyle tersine çevrilmesi gerekiyor.

Kitlesel işçi partisinin enternasyonal uzanımı

İşçi sınıfının mücadelesi ulusal bir zemine yaslanmakla birlikte, uluslar arası bir düzlemde, yani dünya ölçeğinde sürmek zorundadır. Bunun nedeni kapitalizmin bir dünya ekonomisi yaratmış olması ve politika alanında da dünya işçi sınıfına karşı evrensel ölçekte bir mücadele sürdürmesidir. Türkiye’de inşa edilecek olan burjuvaziden ve onun devletinden bağımsız kitlesel bir işçi partisi, dünyadaki bağımsız kitlesel işçi partileri enternasyonalinin bir bileşeni olmalıdır.

Dünya emperyalizminin dünya işçi sınıfına karşı yürüttüğü saldırılar dolayısıyla dünya işçi hareketinin yeniden inşası belli ki belirli bir zaman alacaktır. Bu yeniden inşa, kimsenin önceden tayin edemeyeceği çeşitli biçimler alacak, yollar izleyecektir. Bugün dünya çapında gözlediğimiz, farklı biçimler altında, çeşitli akımlar, gruplar, örgütler ve militanlar eski örgütlerinin yaşadığı krizler nedeniyle işçi örgütlerinin bağımsızlığı mücadelesinde belirli arayışlara girmiş bulunuyorlar. Biz kendi programımızı bu işçi örgütlerinin hiçbirine dayatmayacağız, ama onlarla birlikte sınıfın bağımsızlığı davasını ilerletmek için ortak eylem arayışında olacağız. Hepsiyle karşılıklı saygıya dayalı özgür bir tartışma yürüteceğiz, savaşa ve sömürüye karşı ortak mücadele edeceğiz, işçi örgütlerinin bağımsızlığı için birlikte davranacağız ve bu yoldan Dünya İşçi Konseyleri Cumhuriyetinin yaratılması için seferber olacağız. Bizim başkalarıyla birlikte dünyada oluşturacağımız devrimci çekirdek ( yani devrimci Enternasyonal ) bir kitlesel dünya işçi partisinin olmazsa olmaz bir bileşeni olacaktır. Ama kuşkusuz bağımsız işçi partileri enternasyonali bizim programımız temelinde inşa edilmek zorunda olmayacaktır. Biz sadece Komünist Manifesto’nun şu düsturuna sadık kalarak yürüyeceğiz: ” Bizim, işçi sınıfının bütününün çıkarlarından farklı bir çıkarımız bulunmamaktadır”.

İşçi sınıfının kitlesel dünya partisi, ancak işçi sınıfının kitlesel bağımsız işçi partilerinin bir araya gelmesinden oluşur. Devrimci çekirdeğin, yani IV. Enternasyonalin misyonu, kendi programı doğrultusunda bu dünya partisinin içinde yer almak ve bütünü bu programa kazanmak olmalıdır.