–İbrahim Devrim
Yunanistan’daki ekonomik ve siyasi kriz ile birlikte yaşanan büyük kitle hareketleri öncelikle Avrupa’da ve ardından tüm dünyada yankı yarattı. Yükselen işçi hareketi, AB kararlarını uygulayan hükümetlerin devrilmesi, Syriza’nın ilk seçim zaferi, refarandum ve son olarak Syriza’nın yeniden hükümet olması tüm dünya solunun dikkatini Yunanistan üzerine çekti. Kasım ayında Uluslararası İşçi Delegasyonu ile Yunanistan’da bazı toplantı ve ziyaretlere katılarak geçmiş deneyimleri öğrenme ve mevcut durumu gözlemleme olanağı bulduk. İlk ziyaretimizi Yunanistan Orta Öğretim Sendikası (OLME)’ye yaptık. Burada yüzyirmibin üyesi olan sendikanın 90 yıllık tarihindeki ilk kadın başkanı Eleni Zografaki ve diğer sendikacıların değerlendirmelerini dinledik.
OLME- Eleni Zografaki’nin değerlendirmeleri
Temmuz(2015)’dan önce kemer sıkma politiklarını reddetmek için olanak vardı. Bu yaz aylarında durumun çok zor olduğunu gördük. Şimdi III. Memorandum uygulanıyor ve işler artık daha zor. Orta öğretimde öğretmen açığı var. Sanat dersleri gibi özel alanlardaki eğitimler bütçe kısıntıları nedeniyle azaltıldı. Eskiden okullarda bulunan hemşire ve doktorlar bütçe kısıntısı nedeniyle artık yok. Sınıf mevcutları 20 öğrenciden 25-30 öğrenciye çıktı. Küçük adalarda bu durum çok daha kötü. Artık daha az öğretmen ve daha çok öğrenci var. Bazı okullarda Balkan ülkelerinden gelen mülteci öğrenciler ile aynı dili konuşan öğretmenler vardı, bu uygulama kalktı. Okullar artık saat 2’de bitiyor. Okulların yerel yönetimler ile ilişkileri çok azaldı. Bakanlığa, merkeze bağlılar. Eğitim Bakanlığı aynı zamanda Din Bakanlığı.
Yunanistan’ın kemer sıkma politikalarını reddetmesine AB sendikalarından güçlü destek gelmedi. ETUC‘a bağlı büyük sendikalar referandumda “evet” oyunu savundu ve referandumdan çıkan “hayır” sonucunu kınadı. Eylül’de ETUC toplandı. Kemer sıkma ile mücadele etme kararı aldı. Fakat bu Yunanistan’ın bu politikalardan kopuşunu kınamaları ile bir çelişki oluşturuyor. Sendika liderliğinin bir kısmı AB’nin Yunanistan’a karşı tutumunu destekledi. Böyle olmakla birlikte bazı AB sendikaları Yunanistan halkı ile dayanışmalarını açıkladı.
Soru: Yunanistan halkı kemer sıkmaya dur demişti. Neden olmadı?
Diğer Avrupa ülkelerinden destek gelmedi. Syriza Hükümetinin ilk 6 ayında (Ocak-Temmuz 2015) AB ülkelerinden destek gelmedi. Sadece Güney Avrupa ülkelerinden, İtalya, İspanya ve Portekiz’den destek geldi.
Soru: Sendika liderlikleri çağrı yapabilir ama bu tabanı genelde etkilemez. ETUC’un mektubu ve çağrısı nasıl etkiledi?
Öyle olmadı. ETUC’un çağrısı tabanı etkiledi.
Yunanistan bankalarının yarısı Londra’da. Bunlar kontrol edilemiyor. Rusya bankaları da böyleydi ama Rusya artık Londra’daki bankaların paylarını geri çekiyor. I. ve II. Memorandum’da bankaların yarısına AB tarafından ipotek konuldu. AB’den çıkalım ama bunu ilk kim yapacak? Senkronizasyon gerekiyor. Bütün bu zenginlik emekçiler tarafından üretildi ve bize ait olması gerekiyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinden destek gelmeden Yunanistan tek başına bunu kıramaz. Bu sadece bizim değil bütün ülkelerin sorunu.
Öğretmen açığını kapatmak için sözleşmeli öğretmenler işe alınıyor. Maaşlar Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bölgesel fonlarından ödeniyor. 15 bin sözleşmeli öğretmen alındı. 6 bin öğretmen daha alınacak ama fonlarda para yok. ECB bu fonları harcayarak Yunanistan’ı borçlandırdı. Sözleşmeli öğretmenler sadece okullar açık olduğu dönemde işe alınıyorlar ve sözleşme sonunda işsiz kalıyorlar.
Ücretler için toplu sözleşme yapılamıyor. Ücretler AB-ECB-IMF (Troyka) tarafından belirlendiği için toplu sözleşme diye birşey yok. Asıl sorun tekrar toplu sözleşme yapılabilmesi. Grevler; ulusal güvenlik, öğrencilerin psikolojisinin bozulması gibi nedenlerle yasaklanıyor. Yunanistan tamamen bağımsızlığını kaybetti. Artık bunlar birer politik sorun, ekonomik değil.
* * *
Eğitim-Sen’in de kardeş örgütü olan OLME’deki toplantıya katılan diğer Yunan sendikacıların görüşleri Başkan ile benzerdi. Avrupa’nın diğer ülkelerinden destek gelmeden Yunanistan’ın tek başına AB politikalarına dur diyemeyeceği görüşü hakim. Fransa, İngiltere, Almanya’dan toplantıya katılan katılımcılar Yunanistan ile benzer bir süreçten geçtiklerini, grev yasalarının ve uygulamalarının, eğitimdeki bütçe kesintilerinin Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da da benzer biçimde değiştiğini belirttiler.
Delegasyon daha sonra Atina ve Naphlio’da hastanelere ziyaretler gerçekleştirdi. Burada doktorlar ve hemşireler ile toplantılar yapıldı. Sağlıkta da durum eğitimdekine benzer. Sağlık alanında da kararlar Troyka tarafından alınıyor. Memorandumlar sağlık işçilerinin durumlarını ve hastanelerin hizmetlerini kötüleştirmiş. Görüştüğümüz bütün sağlık emekçilerinde AB’ye büyük bir öfke olmakla birlikte AB’den ayrılma ve kemer sıkma politikalarını durdurulabilme ihtimali konusunda bir umutsuzluk hakim. Syriza’dan beklentilerinin boşa çıkması, eğitim emekçilerinde olduğu gibi sağlık emekçilerinde de oldukça açık bir biçimde umutsuzluk yarattığı gözlemlenebiliyor.
Doktorlar ve hemşirelerin çalışma şartları çok ağır. Hemşireler günde 8 ila 16 saat arasında çalışıyorlar. Kadro eksikleri olduğu için acil durumlarda evlerinden çağrılabiliyorlar. Sağlıkta her yıl yüzde 30 bütçe kesintisi yapılmış. 2016’da yüzde 45 bütçe kesintisi bekleniyor. Birçok hastane ölme noktasına gelmiş. Birçok uzman doktor AB üyesi başka ülkelere çalışmaya gitmiş. Uzman doktor konusunda ciddi sıkıntılar var. Asistan doktorlar yetersiz olmalarına rağmen kendi başlarına çalışmak durumunda kalıyorlar. Tıbbi teçhizatlar yenilenmediği için büyük sıkıntı yaşıyorlar. Emekli olan çalışanların yerine yenileri alınmıyor. Hastanelere de eğitimde olduğu gibi sözleşmeli personel alınıyor. Yemek, güvenlik gibi işler taşeronlar şirketlere verilmiş.
Sağlık çalışanlarının görüşleri:
Sağlık sistemine yönelik bu neoliberal saldırılar 90’ların başındaki saldırılara benziyor, bu sistem insan hayatını önemsemiyor, insanları Malezya gibi ülkelere tıp turizmine yönlendiriyorlar. Bu sadece Yunan sistemi değil, AB bu sistemi getirdi. Ekonomi adı altında yaşam hakkına engel oluyorlar. 90’ların başında sağlık sistemine yapılan saldırılar aşılmıştı. 2008’den sonra kriz oldu. Asıl sorumlu olan Yunan hükümeti. ECB ile sözleşme imzalamaması gerekirdi. Avrupa, ECB (Avrupa Merkez Bankası) değildir, Avrupa halktır.
2009-2010’a kadar önceden yapılanlardan öğreniyorduk. Burada bir sıçrama oldu. Meydanların işgali hareketi yeni bir olgu olarak ortaya çıktı. Haraket tam anlamıyla sendikal bir hareket değildi. Sol, komünist, anarşist akımlar hareketin içindeydi. Küçük burjuva hareketler sendikaları eylemlerde görmek istemiyor. Grevler genelde kendiliğinden oldu. Papandreu’nun memorandumu kabulünden hemen sonra grevler ve gösteriler oldu. Yunanistan’da sosyalizme ve devrime inanç zayıf. 2012’de seçimler ile değişiklik olabileceği umudu doğdu. Fakat Syriza’nın seçim zaferine rağmen değişiklik olmamasıyla halk seçimlere olan inancını da kaybetti, oy verdiği hükümete karşı sokağa da çıkmadı ve aynı zamanda AB’nin bu sorunların yaratıcısı olduğunu da gördü. Diğer taraftan insanlar AB’den ayrılmanın mümkün olmadığını düşünüyor. Bu yapıda kazanabileceklerini düşünmüyorlar. Birçok şey yapılabilir ama insanlar inanmıyorken bunu nasıl başarabiliriz? Syriza Hükümetinden sonra sağlık emekçilerinin durumunda iyileşme olmadı. Hastalardan kesilen 5 avro kaldırıldı. Sigorta kesintisi yüzde 2’den yüzde 6’ya çıktı. Gerekçe olarak hastanelerdeki kadro, teçhizat, hizmet eksiklerini tamamlayacaklarını söylediler ama dedikleri gibi olmadı.
Yunan burjuvazisi yalnız değil. AB burjuvazisi ile birlikte hareket ediyor. AB’ye katılma kararı Yunan burjuvazisine aitti ve bunun bedelini emekçilere ödetiyorlar.
* * *
Eğitim ve sağlık emekçileri ile görüşmelerin ardından bir turizm ve tarım bölgesi olan Penelopese’de kasabadaki yerel yönetimden temsilciler ile buluştuk.
Yerel yönetim temsilcilerinin değerlendirmeleri:
Bu kasabanın muhafazakâr bir halkı vardır. 2008’de Yunanistan’da büyük kitle eylemleri başladığında burada çok az sayıda insan eylemlere destek veriyordu. Fakat sonrasında kasaba halkı bu eylemleri desteklemeye ve bu bölgede de eylemler olmaya başladı. Burada da kitlesel eylemler gerçekleşti. Bu kitlesel eylemler Syriza Hükümetine kadar devam etti. Sonrasında azaldı ve şimdi oldukça az sayıda katılım oluyor. Son tarım grevi çağrısını insanlar doğru bulsa da katılım olmadı. Yerel yönetimler merkeze artık daha çok bağlı. Küçük kasabalar birleştirilip merkeze bağlanıyor. Eskiden yerel yönetimlerin yaptıkları işler, çöp toplama gibi, özel şirketlere devredildi. Elektrik faturalarından yapılan kesintiler merkezde toplanıyor ve yerel yönetimlerin bütçesi merkezden belirleniyor. Özel şirketler işlerine geldiği gibi davranıyor. AB; iş güvenliği ve çevre yasalarına bile uymuyorlar. Fazla çöp toplanmış olarak gösterip daha fazla para alıyorlar ve yerel yönetimlerin itirazlarına rağmen buna göz yumuluyor. İstemediğimiz herşey artık yasa oluyor. Bu sorunlara karşı birleştik ama olmadı. Çipras’ın söylediklerine inandık ama olmadı. Şimdi aynı şeyleri söyleyen insanlara neden inanalım? Bu sorunun bir yanıtı yok. Eğer birşeyler yaparsak değişecek yoksa hiçbir şey değişmeyecek. Tüm Avrupa’da benzer sorunlar yaşanıyor. Mülteciler ile birbirimize düşman gibi bakıyoruz.
* * *
Yunanistan emekçilerinin mücadelesi Avrupa’yı sarsmaya devam edecek
Yunanistan’da seçimlerin kemer sıkma politikalarının durdurulması için bir umut olduğu ve bu umudun Syriza ile birlikte söndüğü yönündeki görüş herkes tarafından dile getiriliyor. Sorunların AB’den kaynaklandığı konusunda da bir görüş birliği var. Fakat Syriza Hükümeti ve ardından referandumdan çıkan “hayır” oyuna rağmen Troyka’nın politikalarının kabul edilmesi, AB’den ayrılmanın mümkün olmadığı inancını oluşturmuş. Avrupa sendikalarından bu noktada destek gelmemesi kemer sıkma politikalarının durudurulabileceği ve Yunanistan’ın AB’den tek başına bir kopuş yapabileceği inancını azaltmış. Böyle bir inanç olması durumunda insanların KKE’ye yöneleceği belirtildi ki KKE uzun süredir AB’den kopuşu savunuyor. Buna rağmen son seçimlerde KKE’nin oylarının düşmesi kitlelerin AB’den ayrılmanın mümkün olmadığına dair inançlarının bir göstergesi sayılıyor.
Syriza’nın kemer sıkma politikalarını durduracağına dair taahhütü ve ardından bunu yapmaması, referandumdan “hayır” çıkmasına rağmen Troyka’nın dayatmaları kabul etmesi kitleleri umutsuzluğa sürüklemiş. Syriza Hükümetinin, kitle hareketinin gücünü kaybetmesine neden olan umutsuzlukta oynadığı rol büyük. Diğer taraftan, Yunanistan işçi sınıfı zafer kazansa da bunu Avrupa işçileri ile ortak mücadele vermeden koruması olanaksız. Avrupa işçilerinin sorunları eşitsiz gelişse de sorunların kaynağı ortak. Farklı düzeylerde neoliberal saldırılar bütün Avrupa’da devam ediyor. Yunanistan işçileri belki de Avrupa’da bu neoliberal saldırılara en şiddetli maruz kalan sınıf oldu. Kitlesel mücadeleleri ile neoliberal politikaları kırma olanağını elde ettiler ve Avrupa’yı sarstılar. Referandumdan “hayır” oyu çıkmasına rağmen hükümet Troyka’nın taleplerini kabul etmiş olsa da Yunan emekçilerinin dediği gibi “logic” (mantık) Yunanca bir kelime ve mücadele henüz bitmedi. Tam tersine Avrupa’nın diğer ülkelerinde son dönemde hızla artan neoliberal saldırılar Avrupa genelinde işçi sınıfını harekete geçiriyor. İşçi hareketindeki bu yükseliş, Yunanistan’da yeniden umutların doğmasına neden olacak ve bu defa Yunanistan işçi sınıfı yakın zaman önce kazandığı büyük mücadele deneyimine de sahip olacak. Avrupa’da kısa vadede doğması muhtemel birleşik yeni bir mücadele dalgasının, Yunanistan deneyimi ışığında tarihsel dönüşümlere yol açması uzak değil.