Küresel bir Emperyalist Savaşa karşı Acil Enternasyonal Toplantı Çağrısı (Mart 2025)

Ukrayna’dan Rusya’ya, Gazze’den Lübnan’a, Sudan’dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne bütün bu savaş sahalarını yüzbinlerce insan cesedi dolduruyor. Binlerce kadın ve erkek hayatlarının geriye kalan bölümlerini harp malulü olarak tamamlayacaklar. Geçmiş kuşaklardan günümüze miras kalan bütün bir medeniyet en vahşi barbarlıkla imhaya terk edilmiş halde.

Böyle bir savaşın dizginlerinden boşalmasının sorumluları kim olursa olsun şu saptama tartışılamaz: Bu kaosu kışkırtan savaş emperyalizmin ürünüdür. Gezegenin doğal zenginliklerinden ve insan emeğinin sömürülmesinden beslenmek isteyen kapitalist sınıfların bu arzularının ürünüdür.

Gezegene hakim olan belli başlı kapitalist gruplar bunu zaten alenen ilan ediyorlar. Nitekim ABD’deki dünyanın en büyük iş çevrelerinin bankası J.P. Morgan’ın yöneticisi şöyle diyor: “Üçüncü Dünya Savaşı başladı bile. Birbirlerinden ayrı gibi duran çatışmalar aslında bir ülkeden diğerine koordine ediliyor.” (Fortune, 29 Ekim)

Evet, söz konusu olan büyük kapitalist güçler tarafından yönetilmekte olan bir savaştır. Ukrayna’nın ve Rusya’nın savaş alanlarından Gazze’deki soykırıma, Lübnan’ın caniyane işgalinden Sudan ve KDC’deki bitmez savaşa ve ABD’nin Çin’e karşı savaş hazırlıklarına kadar uzayıp giden tek ve aynı emperyalist savaştır.

Sadece silah sanayilerinin çıkarlarına hizmet eden ve bu yolda bütün kapitalist hükümetlerin kamu hizmetlerini talan etmelerine sebebiyet veren, tarihte benzerine tanık olunmamış askeri harcama artışlarına zemin hazırlayan bir savaş.

İşçilerin nesiller boyu uğruna mücadele ettiği emek ve demokrasi kazanımlarına karşı kapitalist hükümetlerin yürüttüğü “iç savaşı” hızlandıran bir “dış savaş”.

Bu toplu savaşa yürüyüşü engellemeye muktedir tek bir toplumsal güç vardır: Uluslararası işçi sınıfı. Bütün zenginlikleri üreten ve toplumdaki bütün ezilen kesimleri peşine takıp savaşa ve onun kaynağındaki kapitalist sömürüye nihai olarak son verebilecek tek güç odur.

İşte bu yüzden şunu ileri sürüyoruz: Her kim ki, barış ve halklar arasında kardeşlik için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, Biden’den Trump’a ve Netanyahu’ya, Putin’e, Zelenski’ye, Macron’a, Scholz’a, Starmer’e, Sanchez’e veya Albanese ve bunlarla birlikte hareket eden bütün savaş kışkırtıcısı hükümetlere karşı işçi hareketinin bağımsızlığı için mücadele etmekten geri duramaz.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, bir taraftan Gazze’deki savaşı mahkum edip diğer taraftan NATO’nun Ukrayna’daki savaşını destekleyip ya da Çin pazarının kapitalistler tarafından yeniden ele geçirilmesi için sürdürülen ve ABD tarafından yürütülen savaş hazırlıklarına karşı çıkmamazlık edemez.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, kendisi aleyhine 76 yıldır alınmış bütün kararlara karşı Filistin halkının kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını savunmadan edemez.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, Rus birliklerinin Ukrayna’dan, Ukrayna birliklerinin Rusya’dan, NATO birliklerinin Avrupa’dan, bütün yabancı birliklerin (özellikle Fransız birliklerinin) Afrika’dan, İsrail birliklerinin Lübnan’dan, Gazze’den ve Batı Şeria’dan çekilmemesini isteyemez.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, her emperyalist ülkede emekçilerin gerçek düşmanının kendi hükümetleri olduğunu ve dolayısıyla kendi savaş kışkırtıcı hükümetlerini defetmeleri için emekçilerin sınıf mücadelesine destek olmaları gerektiğini ileri sürmeden edemez.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, bu savaş için harcanan milyarların kapitalistlerden alınarak halkın ihtiyaçlarına harcanması için emekçi kitlelerle gençliğin “bu kirli savaş için tek kuruş, tek mermi, tek asker yok” sloganı altında seferber edilmesinin örgütlenmesine çalışmalıdır.

Her kim ki barış ve halkların kardeşliği için kararlı bir mücadele yürütmek istiyor, emekçiler adına konuşan vekillerin (ABD Kongresinde Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri, Avrupa parlamentosunda “Sol” vekillerin çoğunluğu ve Rus Dumasında “Komünist” Parti vekilleri) savaş kredilerini onaylamalarını mahkum etmelidir.

Savaş alanlarının dışında toplu mezarlarda ve sınır boylarında kadın ve erkek emekçiler, mezbahaya gönderilmiş askerler, gençler, köylüler ve mazlum halklar emperyalist savaşa karşı İşçi Enternasyonali için şu kavga bayrağını yükseltmeliler: “Bütün Ülkelerin İşçileri , Birleşelim!”

Kökenlerimizin farklılığından kaynaklanan aramızdaki politik ve sendikal anlayış farklılıklarına rağmen, biz, işçi hareketi militanları, örgütleri, partileri ve akımları olarak 2025 yılı Mart ayında Paris’te toplanacak olan ve küresel emperyalist savaşa karşı acil olarak bir araya gelerek güçlerimizi birleştirmek için yapılacak uluslararası toplantıya katılmaya karar verdik.


Bu çağrıyı imzalamak ve bu uluslararası toplantının hazırlanmasına katılmak istiyorsanız, lütfen bilgilerinizi internationalmeeting2025@gmail.com adresine gönderin:

  • Bir örgüt adına: örgütün adı ve yeri
  • Bireysel olarak: Ad, soyad, görev, ülke

İlk imzacılar

ABD: (unvanlar ve kuruluşlar yalnızca tanımlama amacıyla verilmiştir) Mark Burrows, Railroad Workers United (RWU) yayınlarının eski eş başkanı ve mevcut genel yayın yönetmeni, Chicago, Illinois; Nancy Wohlforth, eski emeritus başkan (emekli), Ofis ve Profesyonel Çalışanlar Uluslararası Sendikası (OPEIU), Venice, California; Ron Dicks, eski Bölge Direktörü (emekli), IFPTE (Profesyonel ve Teknik Mühendisler), San Francisco, Kaliforniya; Nnamdi Lumumba, Eş Başkan, Ujima Halkın İlerleme Partisi, Baltimore, Maryland; Desiree Rojas, Başkan, Sacramento Bölümü, Latin Amerika İlerlemesi için Emek Konseyi (LCLAA), Sacramento, Kaliforniya; Traven Leyshon, Başkan Yardımcısı, Vermont AFL-CIO, Montpelier; Mya Shone, Yönetim Kurulu, Sosyalist Örgütçü, Vallejo, Kaliforniya; Linda Thompson, AFSCME Emekliler Komitesi, MA Yeşil Gökkuşağı Partisi, Boston, Massachusetts; Jerry Levinsky, örgütçü, Batı Massachusetts AFL-CIO; Alan Benjamin, yayın kurulu üyesi, The Organizer gazetesi, New York; Millie Phillips, devam komitesi, LCIP, Oakland, California; Brandon Walker, Ujima, Baltimore, Maryland; David Walters, emekli üye, IBEW 1245, Pacifica, California ; Dan Kaplan, örgütleyici, AFT 1493, San Mateo, California; Allan Fisher, eski başkan (emekli), AFT 2121, Santa Cruz, California; Mark Vorpahl, kıdemli sendika temsilcisi, SEIU Local 49, Portland, Oregon; Connie White, devam komitesi, LCIP, Long Beach, California; Sabrina Peña-Young, devam komitesi, Bağımsız Bir Parti için Emek ve Toplum (LCIP), Chicago, Illinois; Sandy Eaton, Massachusetts Nurses United (emekli. ), Quincy, Massachusetts; Don Bryant, Cleveland Peace Action, Cleveland; Gary Votour, Sayman, Güney Carolina İşçi Partisi, Güney Carolina.

Afganistan: Afganistan Sosyalist Derneği; Afganistan Radikal Solu (LRA).

Almanya: (hepsi kendi adına) Daniel Cuadrado González, IG BAU üyesi; Thomas Dietzel; Thomas Elstner, ver.di üyesi; Andreas Gangl, ver.di işyeri temsilcisi; Karin Gerlich, emekli ver.di sendika sekreteri ve uluslararası barış aktivisti; Gudrun Hintermeier, IG Metall üyesi, Die Linke; Peter Hintermeier, DGB bölge başkanı, IG Metall üyesi; Joe Körner, öğrenci; Peter Kreutler, ver.di işyeri temsilcisi; Norbert Müller, IG Metall üyesi Norbert Müller, ver.di Yaşlılar Frankfurt ve Bölgesi Yürütme Kurulu Üyesi; Claudius Naumann, ver.di temsilcisi, Enternasyonalist Sosyalist Grup (ISG), IV. Enternasyonal üyesi; Ernst Neweling, ver.di üyesi; Sean Nowak, ver.di üyesi; Ruben Schenzle, ver.di üyesi; Klaus Schüller, EVG üyesi, Savaşa ve Sömürüye Karşı Uluslararası Emek Komitesi üyesi, İşçi Enternasyonali için, ISG üyesi; H.- W. Schuster, ver.di üyesi, ISG üyesi; Dietmar Schwalm, ver.di üyesi, DGB ve Die Linke im Hochsauerlandkreis; Jürgen Senge, Yürütme Komitesi ver.di bölgesi Düssel-Rhein-Wupper, NRW; Enternasyonalist Sosyalist Grup (ISG)

Avustralya: Workers International Discussion; Juan González, organizatör, Workers International Discussion (Melbourne).

Avusturya: Matthias B. Lauer, ACUS.

Azanya (Güney Afrika): Mandlenkosi Phangwa, IV. Enternasyonal’in Azanya bölümünün koordinatörü; Tatum Phangwa, IV. Enternasyonal Azanya Bölümü Koordinatörü; Tatum Phangwa, IV. Enternasyonal, Kadın Sekreterliği; Siyasanga Mancotywa, IV. Enternasyonal, Gençlik Sekreteryası; Ashraf Jooma, IV. Enternasyonal Azanian Bölümü Genel Sekreteri; Collen Mafa, IV. Enternasyonal; Collen Mafa, ILAWU, Bağımsız Özgürleştirilmiş Müttefik İşçiler Sendikası Başkanı; Miles Nomiya, WozaWork İşsiz İşçiler Topluluğu Organizatörü; Nicole Trom, Umntu Ngumntu Ngabantu Vakfı Başkanı; Fatima Mohloase, Caucus of Black Women Başkanı; Busisiwe Seabe, öğrenci ve feminist aktivist. Luboni Mbozomane, IV. Enternasyonal’in Azanian bölümü üyesi; Ismael Parkies. Enternasyonal’in Azeri bölümü üyesi; Ismael Parkies, IV. Enternasyonal; Bongani Vilakazi, Güney Afrika Topluluğu İş İnisiyatifi; Lebogang Phanyeko, kendi adına; Bofelo Mputlane, şair, yazar, aktivist ve sanatçı; Mpho Booysens, Güney Afrika İşsizler Forumu; Mpho Mokoena, IV. International üyesi; Justice Coshi, IV. International; Benjamin Chisare, Güney Johannesburg Kriz Komitesi; Simon Mgwebelunde, Güney Afrika’ya göç eden Malavili aktivist; Mzwandile Lomo, emek aktivisti, NUMSA sendika temsilcisi.

Bangladeş: Devrimci Demokrat Parti; Amlan Dewanjee, gazeteci; Badruddoja Chowdhury, IV. Enternasyonal; Zainal Abedin, Patia Chittagong Çiftçiler Derneği; Morshed Alam, Demokratik İşçi Partisi; Abbasuddin, Demokratik Giysiler Federasyonu Genel Sekreteri; Salma Akhtar Shilpi, Bangladeş Jatio Shramik Federasyonu (BJSF) Genel Sekreteri; Harun’s Rosid, Bangladeş Demiryolu İşçileri; Sheikh Rabiul Islam, Örgütlenme Sekreteri, CORQI Bölümü; Abdur Rashid, BJSF; Sabuj Das, Gençlik Federasyonu; Shamim Ara; Mozibor Rahman; Alak Kumar Da, Hindu Budist Hıristiyan Birliği, Parishad; Abul Kashem Dulal, Bangladeş Ulusal İşçi Federasyonu, Comilla.

Belçika: Anne Vanesse, Pierre Van Dooren, “Les Amies et les Amis de Rosa Luxemburg” çevresi için; Organisation socialiste internationaliste/Uluslararası Sosyalist Örgüt.

Benin: Beninli Troçkistlerin İrtibat Komitesi.

Botsvana: Lilo Tamocha, gençlik aktivisti.

Burundi: Hatungimana Richard, İşçi ve Demokrasi Partisi (PTD-Twungurunani) Başkanı; Ndayatuke Désiré, Cercle de réflexion sur la culture café au Burundi (CERCABU) Başkanı; Sinzinkayo Jérôme, PTD Genel Sekreteri ve La Tribune libre des travailleurs et de la démocratie yayın kurulu üyesi; Haziyo Frère, Burundi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve PTD yönetim kurulu üyesi; Nisubire Nestor, eğitim sektöründe sendikacı (CONAPES); Nininahazwe Alice, profesyonel muhasebeci ve PTD aktivisti; Kayuku Liliane, banka çalışanı; Nzoyihera Thierry, otel garsonu; Ntihwanya Clément Robert, özel bir şirkette bilgisayar bilimcisi.

Büyük Britanya: Jane Doolan, Unison Ulusal Yürütme Komitesi üyesi (ad personam); Audrey White, Liverpool; Mike Calvert, Unison Islington Şube Sekreter Yardımcısı; Nick Phillips, Unite Community Union (ad personam); Henry Mott, Unite Community Union (ad personam); Charlie Charalambous. Haiti: Berthony Dupont, “Haïti Liberté” editörü Hindistan: Nambiath Vasudevan, sendikacı, Mumbai; Subhas Naik Jorge, sendikacı, Goa; Denzil Cheruvathoor, sendikacı, Mumbai; Franklin de Souza, sendikacı, Mumbai; Gausuddin Shaikh, sendikacı, Mumbai.

Cezayir: Enternasyonalist Sosyalistler Örgütlenme Komitesi (COSI) adına Aïcha F., Amel B. ve Abdelkader Bentaleb; Cercles des jeunes pour le socialisme (CJS) adına Mouloud H., Nourredine H. ve Amar T.; Mohamed Bouguerra, sendika aktivisti; Nadine Kahina, işçi aktivisti.

Çin: Çin’de Emek Eylemi; Apo Leong.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti: Kaneke Kanyanduru Rodrigue, Kalemie’deki Tanganyika eyaletinde Bağımsız Demokratik İşçi ve Köylü Partisi (PDITP) Komitesi Koordinatörü; Shabilepa Musimbi Gaius, Bukavu’daki Güney Kivu eyaletinde PDITP Komitesi Koordinatörü; Kibally Yunga Marcel, Lubumbashi’deki Haut-Katanga eyaletinde PDITP Komitesi Koordinatörü; Muhindo M. Sambo Frédéric, Goma’daki Kuzey Kivu ilinde PDITP Komitesi Koordinatörü.

Fas: Mohamed Bentouhami, avukat, Al Hoceïma; Moufid Zekkaghi, avukat, Tangier; Mohamed el-Mansouri, avukat, Rabat; Mohamed Dalouh, avukat, Al Hoceïma; Karam Lamqaddam, avukat, Al Hoceïma ; Abdessamad El jaziri, avukat, Al Hoceïma; Azzeddine el-Mommouhi, avukat, Nador; Mouad Bentouhami, stajyer avukat, Al Hoceïma; Ahmed Lemkenfi, gazeteci;Ahmed Rabeh, öğretmen, Nador; Mohamed Jedraoui, işçi, Al Hoceïma; Mohamed Benhaddou, eğitim sendikacısı, Errachidiya; Thami Laamoum, eğitim sendikacısı, Tetouan;Mohamed Saddik Abakhkhar, sol kanat aktivisti, Meknes; Btissam Chakir, doktora öğrencisi ve araştırmacı, Meknes; Mourad el-Ajbari, öğretmen, Toulouse, Fransa; Mohamed Dahak, emekli eğitim sendikacısı, Oujda.Ad BC, UMT sendikacısı, Kazablanka; Mohamed Attabi, ulusal taşımacılık sendikası başkanı (UMT); Mohamed el-Ghoulbzouri, ulusal yüksek öğrenim sendikası UMT yerel ofis sekreteri; Khalid Salhi, ulusal yüksek öğrenim sendikası UMT ulusal sekreter yardımcısı; Habil Bouras, işsiz, Al Hoceïma; Mohamed el-Ajbari, ticaret sendikacısı (Al Hoceïma); Y.Lamine, “Lettre ouvrière et d’informations” bülteninin editörü; Omar AB, öğretmen, Agadir; Azizi Jbari, hijyen işçisi, UMT sendikacısı, Tétouan; Sanaa Ahayek, hukuk doktora öğrencisi, Tétouan.

Filipinler: Partido Mnanggagwa (İşçi Partisi, PM).

Filistin: Naji El Khatib, Tek Demokratik Devlet Girişimi (ODSI)-Filistin, tek bir demokratik devlet için girişim.

Fransa: Parti des travailleurs (PT; İşçi Partisi)

Güney Kore: Sang Su Ha, Belgesiz İşçiler Merkezi Direktörü, CTSP; Sung He Jung, CTSP Yürütme Komitesi üyesi; Young Be Sine, CTSP Yürütme Komitesi üyesi; Jung Sikhwa, CTSP Yürütme Komitesi üyesi; Mikyung Cha (Seraphina), bağımsız araştırmacı, Friends of Asia’nın kurucusu, Asia Dignity Freedom and Democracy’nin eş editörü.

İran: Kaveh Nematipour.

İspanya devleti: Juan Martin Moreno; Soelí Lemes de Souza, Brezilya vatandaşı; Rakel Saiz Querendez, CNT aktivisti, Bask Bölgesi; Jacinto Duran Largo, ESK sendikacısı; Andeka de Miguel Zabala, bir devlet okulunun iş konseyi başkanı; Miguel García Murillo; Juan Manuel Lodosa, anti-emperyalist aktivist, Bizkaia; Reme Martín Rodríguez, LAB, MPB, OK; İspanya Devleti Troçkist İrtibat Komitesi (CETEE). Sri Lanka: Saman Mudunkotuwage; Saman Panapura; Nandasiri Thenuwara.

İsviçre: İsviçre’deki OCRFI aktivistleri (Tribune Ouvrière/Büezer Tribüne).

İtalya: “Barış için Okul” derneği, Torino; Arancio Viviana, FLC-CGIL sekretaryası üyesi, Caltanissetta; Sergio Bonsignore, FLC-CGIL sekretaryası üyesi, Caltanissetta; Giuseppina Calabrese, FLC-CGIL genel kurul üyesi; Rita Campioni, sosyal ve demokratik haklar aktivisti, Voghera; Franco Cilenti, ‘Lavoro e Salute’ dergisi yöneticisi; Giovanni Cocchi, sosyal ve demokratik haklar aktivisti, Bologna; Lillo Corda, Sivil Hizmet-CGIL Genel Kurul üyesi, Caltanissetta; Loretta Deluca, Rifondazione Comunista Leini-Torino şubesi sekreteri; Marina Dell’Utri, FLC-CGIL Genel Sekreteri, Enna; Lillo Fasciana, FLC-CGIL Ulusal Meclis üyesi; Dario Granaglia, IMF İl Meclisi üyesi, Turin ; Daniele Grego, ICFTU okulu genel kurulu üyesi, Piemonte; Monica Grilli, FLC-CGIL okulu ulusal meclisi üyesi; Tonia Guerra, Rifondazione Comunista ulusal liderliği üyesi; Giovanni Di Martino, FLC-CGIL sekretaryası üyesi, Enna; Basilia Lotario, “Proteo Fare Sapere” başkanı, Enna; Gabriella Mancuso, FLCCGIL genel kurulu başkanı, Enna ; Giuseppe Micciché, FLC-CGIL Genel Sekreteri, Enna; Alberto Musca, “Proteo Fare Sapere” Başkanı, Caltanissetta; Elisabetta Raineri, Tribuna Libera Editörü; Adriana Riggi, FLC-CGIL Genel Kurul Üyesi, Caltanissetta; Diego Stagno, FLC-CGIL Genel Sekreteri, Caltanissetta; Lorenzo Varaldo, aylık “Tribuna Libera” dergisi Koordinatörü; Vanna Ventre, “Tribuna Libera” Editörü.

İzlanda: Marzuk Ingi Lamsiah Svanlaugar, İzlanda Sosyalist Partisi (Sosialistaflokkur Adaları) üyesi; Karl Hedinn Kristjansson, İzlanda Sosyalist Partisi (Sosialistaflokkur Adaları) üyesi.

Kanada: Pamela Mubeza, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi ve kadın hakları aktivisti; Steven Joe Ntacyibuze, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi; Felix Bwitonzi, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi; Roya Roya, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi; Paul Nkunzimana, emekli üniversite profesörü; Xjeneb, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi; Maher Kamal, Savaş ve Sömürüye Karşı Komite üyesi; B. Ross Ashley, Kanada’daki Troçkistlerin İrtibat Komitesi üyesi.

Macaristan: Macaristan’daki IV. Enternasyonal’in Macaristan’daki destekçileri; Somi Judit, işçi aktivisti.

Meksika: Israel Cervantes, Generando Movimiento (Meksika’daki General Motors’ta çalışan işçi); Fernando Serrano Monroy, Chiapas’taki Colegio de Bachilleres’in Bağımsız Akademik ve İdari İşçiler Sendikası (SITAACOBACH) Genel Sekreteri; Juan Carlos Vargas Reyes, Yeni İşçi Merkezi Ulusal Yürütme Komitesi; Muriel Ernesto Gómez Alvarado, Merkezi Mücadele Konseyi Bölüm 40, Eğitim İşçileri Ulusal Koordinasyonu (CNTE) ; Fernando Márquez Duarte UAW 2865; Liliana Plumeda, Ulusal Eğitim İşçileri Sendikası (SNTE) Bölüm 2; Raymundo Blas, inşaat işçisi, LCI aktivisti, CORQI; Marco Rojo, Ulusal Uygulama İşçileri Sendikası; Catalina Miranda, SNTE Bölüm 37; Irma Moran, Aşağı Kaliforniya Kolektif Direnişçileri; Laura Alejandra Rivera Arvizu, profesör; Luis Carlos Haro Montoya, tarihçi; Rosemberg Pérez García SNTE Bölüm 40; Daniel Gómez Meza SNTE Bölüm 40, CNTE; Jorge Manuel Arcia Nájera, emekli, Bölüm 7 SNTE; CNTE; Russell Aguilar, emekli Bölüm 7 SNTE, CNTE; Marian Nuñez Lugo, UABC öğrencisi; Hiram Vidal, öğrenci ve işçi; Carlos Uriel Salmerón, psikoloji öğrencisi; David Martínez, tarihçi; Christian Santana González, UABC öğrencisi; Manuel Ángeles, spor gazetecisi; Jesús Casillas Arredondo, öğretmen; Raúl Ramos Sánchez, UABC öğrencisi; Gilberto Montes Vázquez LCI; Roger Cerda, emekli, Bölüm 7 SNTE; Ana Lilia Escalante, LCI; Fredy Rodríguez Mavi Motosiklet Taksileri Kooperatifi; Colectivo Generando Movimiento, Meksika’daki General Motors işçileri; Mexicali Filistin Halkının Davasıyla Dayanışma Komitesi.

Mısır: Essam Chaaban, gazeteci, yazar; Haby al-Masri, gazeteci.

Moldova: Leonid Chornykh, Marksist örgüt “Kızıl Kama” adına.

Pakistan: Anwer Gujjar, Başkan, Tüm Pakistan Sendikalar Federasyonu (APTUF); Nasir Gulzar, Enformasyon Sekreteri, APTUF; Rubina Jamil, Genel Sekreter, APTUF; Zarqa Sohail, Başkan, Punjab Çalışanları Sosyal Güvenlik, Personel Hemşireliği Sendikası, Punjab Sosyal Güvenlik Çalışanları ve Hemşireler Sendikası; Fahad Munir, Gençlik Örgütü Aktivisti; Saniya Bibi, Punjab Kadın Rickshaw Sürücüleri Sendikası; M. İlyas, Sekreter Yardımcısı, APTUF; Amna Ali, Pencap Öğretmenler Derneği; Main Khalid, Başkan, Demiryolu İşçileri Sendikası; Muhammad Tahseen, Halkın Hakları Eylem Komitesi; Direktör Faiz, Indopak Forum Barış Vakfı; Sajid Kazmi, Genel Yayın Yönetmeni; Adeeba Akram, Öğretmen; Bonded Labour Liberation Front; Syeda Ghulam Fatima Gilani, Genel Sekreter, Bonded Labour Liberation Front Pakistan; Rashed Rahman, Editör; Farzana Bari; Yasir Gulzar, Uluslararası İlişkiler Sekreteri (APTUF); Muhammad Imran, Temsilci, Qadri Mühendislik Çalışanları Sendikası; Zulifqar Ali (Kasur), Genel Sekreter, Dokuma İşçileri Sendikası, Kasur Bölgesi; Rahmat Ullah, Sekreter, Gençlik Bölümü, Tüm Pakistan Sendikalar Federasyonu; Bilal Ahmad Sial, Başkan, Shezan Uluslararası İşçiler Sendikası, Sayman, Pakistan İşçiler Federasyonu;Aliya Jabeen (Gujranwala) Başkan, Hemşireler Derneği (PESSI) Gujranwala Bölgesi; Shahid Iqbal Daskavi, Gazeteci; Ameen Shah Al Hammd, Matbaacılar Sendikası APTUF, Punjab; Mian Zahid, Birinci Başkan Yardımcısı, Sanati Mazdoor Welfare Society, Labour Welfare Society, Labour Colony ;Muhammad Khalid, Üye, Sazgar Mühendislik İşçileri Sendikası; Mirza Riffat ul Beg, Genel Sekreter, PEL İşçileri Sendikası; Mohsin Ilyas, Genel Sekreter, Paket İşçileri Sendikası, Kurucu Üye; Sanati Mazdoor Etihad (Birleşik Sanayi İşçileri – Pakistan) ;Faiqa Shahbaz, Genel Sekreter, Kadın İşçiler Sendikası, Emekçi Kadınlar Birliği; Aima Gulzar, Genel Sekreter, APTUF, Punjab; Sajid Shah, İcra Kurulu Üyesi, Demiryolları İşçileri Sendikası, Demiryolcular Birliği; Mahpara Alam, Öğretmenler Sendikası, Punjab ; Kamran Sagheer, Başkan, Nisar Sanat Basın İşçileri Sendikası; Amir Saeed Rawn, Avukat, Pakistan Yüksek Mahkemesi, eski Genel Sekreter, Yüksek Mahkeme Baro Konseyi; Nasir Mahmood Bilgi Sekreteri, Tüm Pakistan Sendikalar Federasyonu, Pencap ; Shahzad Masshi, Başkan, Mazdoor Union Belediye Komitesi, Kot Radha Kishan İşçi Sendikası; Muhammad Shabaz Bhatti, Muller ve Phipps İşçi Sendikası; Shafiq Khan, Başkan, PC Otel Çalışanları Sendikası; Ameer Abdullah Nayazi, Başkan, J & P Mahkemeleri İşçi ve Personel Sendikası, Yargı Personeli.

Portekiz: İşçi Partisi Platformu; Raquel Varela, profesör, tarihçi; Mário Tomé, emekli albay, “Nisan Yüzbaşısı”, eski UDP milletvekili, UDP eski Genel Sekreteri, İskoç Sosyalist Ağı üyesi; Pedro Viegas, mühendislik profesörü.

Romanya: Constantin Cretan, Başkan, Ulusal Emek Federasyonu (NFF); Luliu Iulian Pauna, İcra Başkanı, Oltenia Ulusal İşçi Sendikası; Gheorge Militaru, İcra Başkanı, Jiu Vadisi Ulusal İşçi Sendikası; Tiberiu Grigoriu, İcra Başkanı, Romanya İşçi Birliği; Marioara Cretan, Başkan, FNM Kadın Örgütü.

Rusya: Alexander Voronkov, Sovyet Sonrası Alanın Sol Aktivistleri Birliği.

Suriye: Haji Mustapha Bassam, Dünya Suriye Koordinasyonları Birliği (USCAW) Siyasi Büro Başkanı; Faraj Barakhdar, şair (sürgünde).

Togo: Messan Lawson, Emeğin Demokratik Partisi/Kurtuluş (Parti démocratique des travailleurs/L’Émancipation) Ulusal Sekreteri.

Tunus: Alaa Talbi, tarih araştırmacısı; Lotfi Guesmi, işçi aktivisti.

Türkiye: Munzur Pekgüleç, Türk-İş’e bağlı Deri-İş Sendikası’nın eski başkanı; Metin Ebetürk, DİSK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası’nın (Sosyal-İş) eski başkanı; Mehmet Özgen, eski Türkiye Emek Partisi (TEP) yöneticisi; Hülya Havadır, İKEP, Ankara; Kadrican Mendi, İKEP, Adapazarı; Sevim Şimşek, İşçi Partisi (İKEP) lideri.

Ukrayna: Victor Sidorchenko, Sovyet Sonrası Alandan Sol Aktivistler Birliği; Andrei Moryak, enternasyonalist aktivist.

Yunanistan: Andreas Guhl; Sotiria Lioni.

Zimbabve: Mafa Kwanisai Mafa, Chimurenga Vanguard OC Zimbabwe Bölümü, Başkan; Arasiah Phiri, Kadın İşleri Sekreteri, Zimbabwe Ulusal Öğretmenler Birliği, Chimurenga Vanguard; Kudakwashe Shambare; Zimbabwe PanAfrika Sosyalist Hareketi; Tafirenyika Shoko, Zimbabve Pan Afrika Sosyalist Hareketi; Mkondo Tungamirayi, Pan Afrika Öğrenci Derneği; Nathan Ndlovu, Pan Afrika Öğrenci Derneği; Takudzwanashe Taringa, Pan Afrika Öğrenci Derneği; Tinashe T. Maenzanise, Pan Afrika Öğrenci Topluluğu; Albert Chimhofu, Zimbabve Öğrenci Birliği Kongresi; Tipei Loratta Dube, Filistin Dayanışma Konseyi; Ntandoyenkosi Ayanda Ndhlovu, Zimbabve Öğrenci Birliği Kongresi; Shadreck Matindike, Zimbabve Pan Afrika Sosyalist Hareketi; Pianos Mugomba, Zimbabve Öğrenci Birliği Kongresi; Victor Maride, ZANU PF; Caleb Kuranga, Zimbabve Pan Afrika Sosyalistler Hareketi; Fortune Madondo, Zimbabve Gençlik Forumu; Tapiwanashe Chikwinho, Zimbabve Panafrikan Sosyalistler Hareketi; Runesu Gumbo, Zimbabve Öğrenci Birliği Kongresi;Memory Rudo Mupandawana, Zimbabve Panafrikalı Sosyalistler Hareketi; Isabel Shumba, Zimbabve Panafrikalı Sosyalistler Hareketi; Tanaka Chipere, Zimbabve Panafrikalı Öğrenci Topluluğu; Rhoda Mafa, Zimbabve Öğrenci Birliği Kongresi.

Kurucu Meclis için, işçi hükümeti mücadelesi yolunda bir sınıf partisi için,

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Oluşumu için Örgütlenme Komitesi’nin (OCRFI) Fransa seksiyonu liderliği, 22-23 Ekim 2016 tarihlerinde Uluslararası Komünist Eğilim ile bir araya geldi. Dördüncü Enternasyonal’e katılma niyetiyle gerçekleşen toplantıda değerlendirmelerimiz siyasi durum ve görevlerimize odaklandı ve kabul edilen karar metninde Beşinci Cumhuriyet’in krizi ele alındı:

Bonapartist rejim, her şeyden önce devlet başkanının toplumsal sınıflar, siyasi oluşumlar ve toplumun tüm unsurları arasında temel bir rol oynamasına dayanmaktadır. Bu temel, bugün çökme aşamasına gelmiştir. Toplumun muazzam bir çoğunluğu tarafından reddedilen Devlet Başkanından, bugün kendi partisinin içindeki en sadık destekçileri bile vazgeçmektedir. (…) Devletin zirvesi, kendi temel kurumları içindeki ayaklanmanın ateşini söndürmekle uğraşmaktadır: Silahlı Kuvvetler (huzursuzluk içinde olduğu duyuldu), Yargı (Hollande’ın kitabında açıkça eleştirildi) ve Polis Kuvvetlerinin hali devletin kriz içinde olduğunu göstermektedir. (…)

Ancak rejim pamuk ipliğine bağlı da olsa hâlâ ayakta”, çünkü “hükümetin El Khomri reformundan geri adım atmasını sağlayan işçi örgütlerinin tepesindekiler, bu işçi karşıtı, demokrasi karşıtı despotik hükümeti alaşağı edecek güçleri bir araya getirme imkânına sahip olanlar, bunun yerine Avrupa Birliği ve Beşinci Cumhuriyet kurumlarının isteklerine olur vermeye devam ediyorlar. Geçmişin Stalinci geleneksel komünist partilerinden geriye kalanların ve bir dizi kendini Troçkist olarak tanımlayan ortayolcuların krizlerinin ortaya çıkardığı işçi önderlikleri, rejimi kurtarma operasyonlarında başrolü oynuyorlar. ‘Sol siyasi partiler’ arasında var olan bir eğilim, Başkanlık seçimlerinde ‘aşırı sağı engelleme’ kisvesi altında ‘sendikal örgütleri Beşinci Cumhuriyet’in kurumlarına entegre etme’ sürecinin pekişmesi için hareket ediyorlar. (…)

Ancak bu, sınıf hareketinin El Khomri reformuna karşı çıkarak tüm toplumsal ilişkileri etkilediği bir ortamda gerçekleşiyor. (…) Şu anki durum, daha önce olmadığı kadar sendikal liderliklerin yıkıcı girişimleri ve buna direnenler arasında bir kilitlenmeye yol açıyor.

Karar metni şöyle devam ediyor: “Marksist programla donanmış Dördüncü Enternasyonal’in görevi, Avrupa Birliği’nden kopmak, yani artık-değerin alıkonulmasına dayanan kapitalist sömürü sistemini ortadan kaldırmaktır. İşçi sınıfı örgütlerinin bağımsızlığını savunan her sınıf bileşeni, tüm gerekli siyasi sonuçları betimlemese dahi, önderliklerin korporatist entegrasyon eğilime karşı çıkarak, pratikte bu ayrışmaya katkı sağlamaktadır.” Ülke çapından 387 delelegeyi bir araya getiren ve çoğunluğu Troçkist olmayan 5392 militan tarafından (çev.- bugün bu sayı 12 bin militanı aşmış bulunuyor) desteklenen bu toplantının önemi de burada yatmaktadır. Bu, “konferansın burada sona ermemesi gerektiğini, sonuçlarının takip edilmesi gerektiğini” ortaya koyar.

Sınıf örgütlerinin bağımsızlığının savunulması ve Beşinci Cumhuriyet ve Avrupa Birliği’nden kopuşun siyasi mücadelesi birbirine bağlıdır. Her geçen gün Hollande’ın Devlet Başkanı olarak meşruiyetini yitirdiğini ortaya çıkarıyor. İşçi örgütlerinin bağımsızlığının savunulması Hollande Hükümeti ve onun politikalarına karşı demokrasi mücadelesinin ortak zeminidir. (…) Demokrasiye şekilden öte toplumsal içeriğini kazandıracak Kurucu Meclis çağrısı, milyonların hareketine yön verecektir.

Bağımsız Demokratik İşçi Partisi’nin (POID) Ulusal Federal Konseyi bu çerçevede gerçekleşecektir. Sosyalist Parti ön seçimleri, Melenchon’un yaptığı gibi tüm temsiliyet ve temsili demokrasi biçimlerini ortadan kaldırmaktadır. Bu saldırı tüm partilerin ve sendikaların varlığını hedef almaktadır. (…) Bizce, bugün her zamankinden daha gerekli olan, sınıf partisinin gerekliliğini savunmak, sınıf mücadelesine müdahil olmak ve işçilerin hükümeti için mücadele etmektir.

ABD Başkanlık seçimi üzerine sınıfsal bir bakış

 

— IV. Enternasyonal’in Yeniden Oluşumu için Örgütlenme Komitesi – OCRFI

 

Söz konusu olan sınıf mücadelesidir!

Aradan bir hafta geçti. Bütün dünyada ve her siyasi çevrede herkes Trump’ın seçilmesiyle bağlantılı olarak baş gösteren “kriz”e ilişkin görüşlerini ifade ediyor.

Kendi adımıza, biz de, bu seçimi izleyen ilk saatlerde yayınladığımız bildiriyle konuya ilişkin sınıfsal bir bakış açısı gösterdik. Bugün de aynı bakış açısını sürdüreceğiz.

Neden?

Geçtiğimiz hafta seçimlerden önce şöyle yazıyorduk: “ABD’de kapitalist sınıf, daha istikrarlı olacağı gerekçesiyle Clinton’un başkanlığını arzuluyor. Ama eğer Trump kazanırsa işini onunla da sürdürmeyi becerecektir.” Mali piyasaların Asya, Amerika ve Avrupa borsalarındaki yükselişi bu öngörümüzü doğruluyor.

Kuşkusuz Trump ile Clinton aynı şey demek değil. Aralarındaki fark kendini birçok alanda hissettiriyor, şöyle ki: Trump’ın çocuk aldırma hakkını tehdit etmesi ya da göçmenlere karşı söylemleri gibi.trump-and-clinton

Bununla birlikte, soruna sınıfsal açıdan yaklaştığımızda, piyasaların bu seçime gösterdiği tepki, mali sermayenin çıkarlarının Trump’ın başkanlığı altında da en az Clinton’un başkanlığı altında olduğu kadar savunulabileceği anlamına gelmiyor mu?

Siyasal düzlemde Obama-Trump görüşmesi son derece öğreticidir. Her ikisi de devletin bekası konusunda aralarında anlaşmışlar ve bu anlaşmadan dolayı birbirlerini kutlamışlardır.

Trump, “Obamacare”ı tümüyle gözden çıkartmayacağını (açıktır ki Obamacare’in kaldırılması durumunda büyük özel sigorta şirketleri çok şey kaybederlerdi) ifade etmiştir.

Göçmenlerle ilgili 11 milyon insanı ülke dışına atma hedefini 2-3 milyona çekme sözünde bulunmuştur ki bu rakam da Obama döneminde kimlik kartı olmadığı için ülkeden kovulan 2,5 milyon göçmen rakamına yaklaşmaktadır.

Bir ekonomik atılım planıyla 1000 milyar dolarlık yatırım yapacağı vaadi ise unutmayalım ki, Obama’nın en baştaki taahhütlerinden biriydi ve sonucunu hep birlikte gördük.

Trump’ın politikaları yeni istihdam yaratacak mı? Bunu gelecekte göreceğiz. Ama şu bir gerçek ki: Onun niyeti düzgün ücretlerle bir istihdam yaratmak olmadığı gibi, emeklilik ve sosyal güvenlik şemsiyesi koruması altında oluşacak kalıcı bir istihdam yaratmak da olmayacaktır. Özellikle sendikal haklarla donanmış bir istihdam hiç olmayacaktır bu!

Trump’ın birinci sınıf bir yobaz olduğu tartışma götürmez. İşçilerin, gençlerin, kadınların, siyahların ve latinoların onun politikalarına karşı savaşacaklarına hiç kuşku yok. Ancak Trump’ın Şeytanın cismanileşmesi olarak gösterilerek, onun karşısında her türlü ittifakın her ne pahasına olursa olsun yapılabileceğinin ileri sürülmesine itiraz ettiğimizde karşılaşacağımız hayret ifadeleri, 8 yıldır ABD’de süren feci durumun müsebbiplerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bunun müsebbipleri, kendi bağımsız siyasi partilerini kurmayıp Demokrat Partiyi desteklemeye devam etmiş olan işçi sendikası örgütleriyle siyahi örgütlerin yöneticileridir. Kitlesel bir işçi partisi kurmayı reddeden sendikal yönetimler ve böyle bir partinin içinde kendi özerk yapılarını kurmayı reddeden siyah önderlikler hala büyük patronların partisi Demokrat Parti’yi desteklemeye devam ediyorlar, onu sözde “düzeltme”ye çalışıyorlar. ABD sınıf mücadeleleri tarihi bu “düzelticilerin” sınıf hareketini boğma ve hareketsizliğe itmelerinin tarihidir.

Bugün ya da yarın ABD’de ya da Avrupa’da aşırı sağ’a karşı mücadele bahanesi altında sınıf bağımsızlığını reddetmeyi haklı çıkaracak hiçbir gerekçe yoktur.

Bağımsız sınıf hattında yürümektense ABD’de Trump’a karşı Hillary Clinton gibi bir Wall Street adayını desteklemek, “ehveni şer” yapıyoruz derken “şer”e teslim olmayı getirmiştir. Yarın aynı durum Fransa’da olursa “ehveni şer”le Marine Lepen’i iktidara taşırsınız.

Söz konusu olan sınıf mücadelesidir!

Ve bu mücadele ne ABD’de ve ne de Avrupa’da henüz son sözünü söylemiştir!

(16. 11. 2016)

IV. Enternasyonal’den ACİL Çağrı: Empeyalizme Karşı Bütün İnsan Uygarlığının Savunusu için!

Aralarında NATO Genel Sekreteri, Avrupa Komisyonu Başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin temsilcisinin de yer aldığı 44 ülke devlet başkanının, Fransa Devlet Başkanı Hollande’ın ısrarlı talebi ve dayatmasıyla Fransa’ya gelerek, 1-1,5 milyon yurttaşla gencin 7-8-9 Ocak tarihlerinde meydana gelen saldırıları protesto etmek amacıyla gerçekleştirdikleri yürüyüşün başını çekmeleri sırasında Paris’te acil olarak toplanmaları, 15 yıldan bu yana Irak’tan başlayarak yayılan savaşın günümüzde farklı biçimler altında bütün kıtalara ulaşarak yeni bir evreye girişinin göstergesidir.

Ülkesinde hem kendisinin hem de hükümetinin itibarının neredeyse sıfırlandığı bir devlet başkanıyla hepsi bir arada ve kol kola idiler: Cameron’lar (Büyük Britanya), Merkel’ler (Almanya), Renzi’ler (İtalya), Rajoy’lar (İspanyol Devleti), Juncker’ler (Avrupa Komisyonu), NATO Genel Sekreterleri… Hiçbiri eksik değildi. Hatta Yunan işçilerinin Troyka’nın memorandumlarına karşı yürüttükleri uzun soluklu mücadeleler sonucunda iktidarını iki hafta önce yitiren Samaras dahi oradaydı. Yetmezmiş gibi Türk Hükümetinin başkanı, Körfez monarşilerinin temsilcileri, bir düzine kadar Afrika ülkesi devlet başkanı ve ülkesi Fransız askeri işgali altındaki Mali’nin başkanı yürüyüşün ön saflarında yer alıyorlardı. Bunlara ek olarak Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yan yanaydı! Ve üstüne tüy dikercesine Mahmud Abbas (Filistin “Hükümeti”); iki yanına, biri “hayatım boyunca çok Arap öldürdüm ve bundan dolayı hiç pişmanlık duymadım” açıklamasıyla tanınan iki aşırı sağcı bakanını alan Gazze canisi Netanyahu’nun hemen yanında yürümekle görevlendirilmişti. Önümüzdeki dönemin “cemaatler arası” çatışmalarını hazırlamak için ihtiyaç duyulan gerçek bir provokasyon.

13-14 Kasım 2014 tarihlerindeki Uluslararası Sekretarya toplantısında şöyle yazmıştık:

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde, bütün Avrupa devletlerini iyi kötü sarmalayan bir doku olarak kurulan politik ve sosyal ilişkiler bütünü, dünya proletaryası için bir mevzi oluşturuyordu ve proletaryanın işgücünün değerini her yolu deneyerek dünya ölçeğinde parçalayıp yıkabilmek için Avrupa proletaryasının elindeki bu mevzi her ne pahasına olursa olsun mali sermaye tarafından düşürülmeliydi.

Bu sosyal ve politik kazanımların anıları bile bütün kıtalardaki emekçilerin hafızalarından silinmeliydi.

İşte bu anlamıyla, yayılmakta olan savaş bu yıkma ve geriletme saldırısından ayrı düşünülemez.

Dolayısıyla bir savaş durumunun hâkim kılınması (siyasal demokrasinin bütün kazanımlarının yıkılacak hedefler olarak tespit edilmesi) böyle bir saldırının başarısının siyasal koşullarının yaratılması için vazgeçilmezdir.

Bu çerçevede, Avrupa’da emperyalist koalisyonun belli başlı ülkelerinde, ‘kutsal birlik’ ihtiyacı adına sınıfın direnişini kırabilmek amacıyla binlerce mülteci akınına karşı yürütülecek şoven kampanyaların örgütlenmesine zemin hazırlamak üzere terörist saldırıların ortaya çıkması son derece mantıkidir ve beklenmelidir.

Ortadoğu’daki savaş ve onun Kuzey Afrika ile Sahra ülkelerindeki seyri, Fransa’nın, Büyük Britanya’nın, Almanya’nın, İspanya’nın ve İtalya’nın gündelik hayatlarının kurucu bir ögesi haline bürünmesinin yanı sıra bütün Avrupa kıtası üzerinde olgunlaşmaya başlayan devrimci krizin de bir açılış ögesi haline geliyor.

Savaş çarkının dönmeye başlaması, bütün sonuçlarıyla birlikte Avrupa’daki durumun temel eksenini oluşturuyor: Rejim krizlerinin şiddetlenmesi, işçi düşmanı saldırıların keskinleşmesi ve bu çarkın işlemesinin hazırladığı devrimci patlamalar. Emperyalist burjuvazi, ‘İleri ülkeler’ diye adlandırılan büyük emperyalist ülkelerin bağrında, her iki dünya savaşı arifesinde işçi sınıfını silahsızlandırmak için zincirlerinden boşalırcasına patlattığı şoven kampanyaları, bugün de farklı biçimler altında da olsa patlatmanın hazırlığında. Bugünden itibaren savaş çarkının işleyişinin emrine girmiş olan burjuvazi, işçi sınıfını silahsızlandırmayı bizzat işçi örgütlerinin yönetimlerinin yardımıyla sağlamaya çalışırken, daha şimdiden bu savaşta Sosyal Demokrat önderliklerle Stalinci önderliklerin kalıntılarının desteğini almış bulunuyor.

Hiç kuşku yok ki Irak’ın çöküşünün ve “İslam Devleti”nin peydahlanmasının hemen ertesinde, ABD’nin Yüksek Komutası altında oluşturulan Askeri Koalisyonun, dünya ölçeğinde kendisine katılmaya niyetli bütün devletlerle ve özel olarak da Avrupa devletleriyle işbirliği bağlarını sıkılaştırması için yeni bir evreyi aşmaya ihtiyacı vardı. Koalisyonun buna ihtiyacı vardı, çünkü bu savaşı, yani pazarlar için savaşı, hammaddeleri denetim altında tutma savaşını, bütün halklara karşı bir sosyal savaşı… dünya ölçeğine yaymak ancak böyle mümkün olabilirdi.

Avrupalı bakanların toplantısına katılmak için Fransa’ya gelen ve “müttefik”lerinin yanında yürüyüşe katılma zahmetine bile katlanmayan Obama’nın özel elçisi, ABD Hükümetinin Adalet Bakanı Holder, mevcut bütün katılımcıları 18 Şubat tarihinde Washington’da gerçekleştirilecek “Terörizme Karşı Dünya Zirvesi”nde hazır bulunmaya çağırıyordu. Üstelik Holder’in tam da bu daveti yaptığı sırada, ABD Genelkurmay Başkanlığı, bütün Afrika kıtasına müdahale edebilmek için lojistik bir üs vazifesi gören Moron de la Frontera (İspanyol Devletinin güneyinde) askeri üssüne birliklerini yeniden yerleştirmeye başladığını açıklıyordu.

ABD emperyalizminin başını çektiği bu Koalisyonun, mevcut savaşta yeni bir evreyi aşabilmesi için Avrupa kıtası halklarını (bütün dünya halklarını olduğu gibi) bu Koalisyonun aslında onların kendi güvenlik özlemlerine bir çözüm olduğuna inandırması gerekiyordu. 7-8-9 Ocak tarihlerinde Avrupa’nın göbeğinde gerçekleştirilen peş peşe saldırılar Koalisyona, Hollande’ın da tez canlı işbirliğiyle hayalini kurduğu fırsatı sundu.

Birdenbire çok geniş bir provokasyonun tüm ögeleri gün yüzüne çıkmaya başladı. Almanya’da, Avusturya’da, İsviçre’de ve Hollanda’da birbiri ardına patlak veren İslam karşıtı gösteriler, maalesef önümüzdeki dönemde de katlanarak sürecek gibi gözüken ve daha önceden programlanan saldırılara karşı “cevap” vermek için hazırlanmış bereketli bir zeminin zaten var olduğunu gösteriyor. Son zamanlarda Avrupa’daki duruma işlenmeye çalışılan bütün faktörler gözlerimizin önünde yeni biçimlerini almaya başladılar.

Benzeri görülmemiş ölçekte bir resesyonla, bunun ürünü bir mali sistem kriziyle ve aynı zamanda da işçi sınıfının direnişiyle karşı karşıya kalan tam bir çözülme krizi içindeki mali sermaye, işçi sınıfının bu direnişini, onun sınıf örgütlerini yıkıp kendine bağlayarak ve sınıfın kendisini de hiçbir hakka sahip olmayan uysal bireyler topluluğuna dönüştürerek kırmaya çalışıyor.

Ancak önümüzdeki dönemin kısa vadeli gelişmeleri ne yönde olursa olsun, mevcut durumun kuvvet çizgisi, 11 Ocak’ın hemen ertesinden bugüne kadar işçi sınıfının bağrında çeşitli biçimlerde ifadelerini bulan ve emperyalist burjuvazinin teröre karşı “kutsal birlik” çağrısına karşı çıkan kitle direnişleri olmaya devam ediyor.

Emperyalizm; bugüne kadar birçok darbe yemiş olsa da hala örgütlü bir sınıf olarak kalmaya devam eden Avrupa işçi sınıfının hakkından gelebilmek için Ortadoğu ve Afrika halklarına karşı başarıyla uyguladığı çözüm yolunu, yeni bir tercih olarak Avrupa işçi sınıfına karşı da kullanmayı önüne koymuş bulunuyor: Avrupa devletlerinin ve uluslarının etnik ve cemaatçi çatışmaların basıncı altına sokularak parçalanma sürecine itilmesi yoluyla işçi sınıfının dağıtılması politikası.

Ortadoğu halklarına karşı emperyalist askeri koalisyon tarafından yürütülen savaşın Avrupa kıtasına da kaydırılması, Ortadoğu’nun sivil nüfuslarını on yıllardır yakıp yıkan saldırıların bizzat bu Koalisyona katılan devletlerin kendi topraklarına çekilmesi, emperyalist ülkelerin proletaryalarının birbirine düşman “cemaat”lere dönüştürülerek parçalanması planının bir parçasıdır.

11 Ocak günü Paris’te gerçekleştirilen, itinayla planlanmış ve aralarına Gazze kasabı Netanyahu’yu da dahil etmiş olan 44 devlet başkanı gösterisi, iç düşmanı tespit etmiş bulunuyor: Müslüman kültürüne sahip ülke kökenli göçmen topluluklar.

İşte bu nedenlerle, bütün Avrupa ülkeleri üzerinde basıncını hissettiren saldırı tehdidi, Avrupa’nın çeşitli burjuva hükümetlerinin, ülkelerindeki mevcut sendikal işçi örgütlerini kendilerine bağlayarak –her ülkenin kendine has biçimler altında– siyasal demokrasinin enkazından geriye kalan kalıntılar üzerinde “kutsal birlik” inşa etmelerine imkân sağlayacaktır.

Muazzam bir hesaplaşma noktasına doğru gitmekteyiz

Bu hesaplaşma, iki kamp arasındaki uçurumun giderek derinleşmesinden besleniyor: 11 Ocak gösterilerine katılanların gelişmelerden duydukları kaygıların muhtevasıyla, bu gösteriye hâkim olan kutsal birlik hattının sosyal ve politik muhtevası. Bu aynı zamanda, işçi sınıfının ve gençliğin geniş kesimlerinin haklı olarak, hükümet tarafından gerçekleştirilecek operasyonların kendilerine karşı yöneleceğini hissetmesiyle “kutsal birlik” hattına giderek daha fazla karşı çıkmaları anlamına geliyor.
Sendikal ve politik önderlikleri tarafından hal-i hazırda hareketi dizginlenmeye çalışılan işçi sınıfı, özellikle Fransa’da bütün gücünü 1945-1947 yılları arasında doğmuş toplumsal ilişkiler zeminin yaratmış olduğu direnişten alıyor.

Her ne kadar işçi sınıfının direnmek zorunda bırakıldığı koşullar üzerinde – özellikle operasyonun ilk hedefi olacak Avrupa ülkelerinde– totaliter ve karşı-devrimci aygıtın uyguladığı basınç hiçbir şekilde küçümsenmemeliyse de, doğrudan bu aygıtın içinden gelen ilk çatırdama seslerinin altını çizmek de bir zorunluluktur.

Emperyalist hücumun sertliği, Avrupa Birliği devletlerinin yöneticilerine hâkim olan kararsızlıklara son vermemiştir

Fransa’da Walls, hükümet olarak çıkartmaya çalıştığı sosyal hakları tümüyle budayacak olan Macron Yasasına karşı direnişi yukarıda tutmaya karar veren CGT ile CGT-FO’daki militanların sesini kısmayı başaramamıştır. Almanya’da demir-çelik işkolundaki toplu sözleşme müzakereleri gergin bir ortamda başlamıştır. Belçika ve İtalya’da birer günlük genel grevlerde patlayan hareketin ivmesi henüz düşmemiştir. Avrupa Merkez Bankası, Yunanistan’daki seçimlerden üç gün önce açıklayacağını duyurduğu önlemler paketini açıklamakta tereddüt ediyor…

Savaş henüz kaybedilmek bir yana çok daha geniş bir cepheye yayılma eğiliminde

Bir kez daha, emperyalizm, onun ajanları ve savaş tacirleri tarafından çizilen senaryolara rağmen, insanlığın kaderi işçi sınıfının ve sadece onun elleri arasındadır.

Toplumu cemaatler arası çatışmalara dalmaktan kurtaracak (Fransa’da olduğu gibi tüm Avrupa’da) tek güç işçi sınıfıdır. Sadece kendi örgütleriyle kendi sınıf planı etrafında bir araya gelen işçi sınıfı, bütün bileşenlerini bir araya getirerek, bütün gücüyle kendi hükümetlerinin mali sermayenin bir aracı olan Avrupa Birliği’nin direktifleri doğrultusunda yürürlüğe sokmaya çalıştığı “reform”ları terk etmesini sağlayacak bir mücadele hattıyla hareket edebilir ve sadece onun eylemi emperyalist askeri koalisyondan kopuşu gerçekleştirebilir. Bu ise, kıtanın bütün halklarının özgür ve barışçı bir işbirliği içinde oluşturacakları hükümetlerden meydana gelen bir Avrupa’nın kuruluşu yolunda atılacak ilk adım olacaktır. Ve bu adım, emperyalist hâkimiyetten kurtulmuş bütün dünya halklarının barışçı bir işbirliği temelinde ve dünya ölçeğinde örgütlenebilmeleri için tayin edici bir dayanak noktası olacaktır.

Bütün insan uygarlığının savunusu buradan geçiyor.

15 Ocak 2015

IV. Enternasyonal’den ACİL Çağrı:

Avrupa işçi sınıfı tehdit altında!

Aralarında NATO Genel Sekreteri, Avrupa Komisyonu Başkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin temsilcisinin de yer aldığı 44 ülke devlet başkanının, Fransa Devlet Başkanı Hollande’ın ısrarlı talebi ve dayatmasıyla Fransa’ya gelerek, 1-1,5 milyon yurttaşla gencin 7-8-9 Ocak tarihlerinde meydana gelen saldırıları protesto etmek amacıyla gerçekleştirdikleri yürüyüşün başını çekmeleri sırasında Paris’te acil olarak toplanmaları, 15 yıldan bu yana Irak’tan başlayarak yayılan savaşın günümüzde farklı biçimler altında bütün kıtalara ulaşarak yeni bir evreye girişinin göstergesidir.

Ülkesinde hem kendisinin hem de hükümetinin itibarının neredeyse sıfırlandığı bir devlet başkanıyla hepsi bir arada ve kol kola idiler: Cameron’lar (Büyük Britanya), Merkel’ler (Almanya), Renzi’ler (İtalya), Rajoy’lar (İspanyol Devleti), Juncker’ler (Avrupa Komisyonu), NATO Genel Sekreterleri… Hiçbiri eksik değildi. Hatta Yunan işçilerinin Troyka’nın memorandumlarına karşı yürüttükleri uzun soluklu mücadeleler sonucunda iktidarını iki hafta önce yitiren Samaras dahi oradaydı. Yetmezmiş gibi Türk Hükümetinin başkanı, Körfez monarşilerinin temsilcileri, bir düzine kadar Afrika ülkesi devlet başkanı ve ülkesi Fransız askeri işgali altındaki Mali’nin başkanı yürüyüşün ön saflarında yer alıyorlardı. Bunlara ek olarak Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yan yanaydı! Ve üstüne tüy dikercesine Mahmud Abbas (Filistin “Hükümeti”); iki yanına, biri “hayatım boyunca çok Arap öldürdüm ve bundan dolayı hiç pişmanlık duymadım” açıklamasıyla tanınan iki aşırı sağcı bakanını alan Gazze canisi Netanyahu’nun hemen yanında yürümekle görevlendirilmişti. Önümüzdeki dönemin “cemaatler arası” çatışmalarını hazırlamak için ihtiyaç duyulan gerçek bir provokasyon.

13-14 Kasım 2014 tarihlerindeki Uluslararası Sekretarya toplantısında şöyle yazmıştık:

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde, bütün Avrupa devletlerini iyi kötü sarmalayan bir doku olarak kurulan politik ve sosyal ilişkiler bütünü, dünya proletaryası için bir mevzi oluşturuyordu ve proletaryanın işgücünün değerini her yolu deneyerek dünya ölçeğinde parçalayıp yıkabilmek için Avrupa proletaryasının elindeki bu mevzi her ne pahasına olursa olsun mali sermaye tarafından düşürülmeliydi.

Bu sosyal ve politik kazanımların anıları bile bütün kıtalardaki emekçilerin hafızalarından silinmeliydi.

İşte bu anlamıyla, yayılmakta olan savaş bu yıkma ve geriletme saldırısından ayrı düşünülemez.

Dolayısıyla bir savaş durumunun hâkim kılınması (siyasal demokrasinin bütün kazanımlarının yıkılacak hedefler olarak tespit edilmesi) böyle bir saldırının başarısının siyasal koşullarının yaratılması için vazgeçilmezdir.

Bu çerçevede, Avrupa’da emperyalist koalisyonun belli başlı ülkelerinde, ‘kutsal birlik’ ihtiyacı adına sınıfın direnişini kırabilmek amacıyla binlerce mülteci akınına karşı yürütülecek şoven kampanyaların örgütlenmesine zemin hazırlamak üzere terörist saldırıların ortaya çıkması son derece mantıkidir ve beklenmelidir.

Ortadoğu’daki savaş ve onun Kuzey Afrika ile Sahra ülkelerindeki seyri, Fransa’nın, Büyük Britanya’nın, Almanya’nın, İspanya’nın ve İtalya’nın gündelik hayatlarının kurucu bir ögesi haline bürünmesinin yanı sıra bütün Avrupa kıtası üzerinde olgunlaşmaya başlayan devrimci krizin de bir açılış ögesi haline geliyor.

Savaş çarkının dönmeye başlaması, bütün sonuçlarıyla birlikte Avrupa’daki durumun temel eksenini oluşturuyor: Rejim krizlerinin şiddetlenmesi, işçi düşmanı saldırıların keskinleşmesi ve bu çarkın işlemesinin hazırladığı devrimci patlamalar. Emperyalist burjuvazi, ‘İleri ülkeler’ diye adlandırılan büyük emperyalist ülkelerin bağrında, her iki dünya savaşı arifesinde işçi sınıfını silahsızlandırmak için zincirlerinden boşalırcasına patlattığı şoven kampanyaları, bugün de farklı biçimler altında da olsa patlatmanın hazırlığında. Bugünden itibaren savaş çarkının işleyişinin emrine girmiş olan burjuvazi, işçi sınıfını silahsızlandırmayı bizzat işçi örgütlerinin yönetimlerinin yardımıyla sağlamaya çalışırken, daha şimdiden bu savaşta Sosyal Demokrat önderliklerle Stalinci önderliklerin kalıntılarının desteğini almış bulunuyor.

Hiç kuşku yok ki Irak’ın çöküşünün ve “İslam Devleti”nin peydahlanmasının hemen ertesinde, ABD’nin Yüksek Komutası altında oluşturulan Askeri Koalisyonun, dünya ölçeğinde kendisine katılmaya niyetli bütün devletlerle ve özel olarak da Avrupa devletleriyle işbirliği bağlarını sıkılaştırması için yeni bir evreyi aşmaya ihtiyacı vardı. Koalisyonun buna ihtiyacı vardı, çünkü bu savaşı, yani pazarlar için savaşı, hammaddeleri denetim altında tutma savaşını, bütün halklara karşı bir sosyal savaşı… dünya ölçeğine yaymak ancak böyle mümkün olabilirdi.

Avrupalı bakanların toplantısına katılmak için Fransa’ya gelen ve “müttefik”lerinin yanında yürüyüşe katılma zahmetine bile katlanmayan Obama’nın özel elçisi, ABD Hükümetinin Adalet Bakanı Holder, mevcut bütün katılımcıları 18 Şubat tarihinde Washington’da gerçekleştirilecek “Terörizme Karşı Dünya Zirvesi”nde hazır bulunmaya çağırıyordu. Üstelik Holder’in tam da bu daveti yaptığı sırada, ABD Genelkurmay Başkanlığı, bütün Afrika kıtasına müdahale edebilmek için lojistik bir üs vazifesi gören Moron de la Frontera (İspanyol Devletinin güneyinde) askeri üssüne birliklerini yeniden yerleştirmeye başladığını açıklıyordu.

ABD emperyalizminin başını çektiği bu Koalisyonun, mevcut savaşta yeni bir evreyi aşabilmesi için Avrupa kıtası halklarını (bütün dünya halklarını olduğu gibi) bu Koalisyonun aslında onların kendi güvenlik özlemlerine bir çözüm olduğuna inandırması gerekiyordu. 7-8-9 Ocak tarihlerinde Avrupa’nın göbeğinde gerçekleştirilen peş peşe saldırılar Koalisyona, Hollande’ın da tez canlı işbirliğiyle hayalini kurduğu fırsatı sundu.

Birdenbire çok geniş bir provokasyonun tüm ögeleri gün yüzüne çıkmaya başladı. Almanya’da, Avusturya’da, İsviçre’de ve Hollanda’da birbiri ardına patlak veren İslam karşıtı gösteriler, maalesef önümüzdeki dönemde de katlanarak sürecek gibi gözüken ve daha önceden programlanan saldırılara karşı “cevap” vermek için hazırlanmış bereketli bir zeminin zaten var olduğunu gösteriyor. Son zamanlarda Avrupa’daki duruma işlenmeye çalışılan bütün faktörler gözlerimizin önünde yeni biçimlerini almaya başladılar.

Benzeri görülmemiş ölçekte bir resesyonla, bunun ürünü bir mali sistem kriziyle ve aynı zamanda da işçi sınıfının direnişiyle karşı karşıya kalan tam bir çözülme krizi içindeki mali sermaye, işçi sınıfının bu direnişini, onun sınıf örgütlerini yıkıp kendine bağlayarak ve sınıfın kendisini de hiçbir hakka sahip olmayan uysal bireyler topluluğuna dönüştürerek kırmaya çalışıyor.

Ancak önümüzdeki dönemin kısa vadeli gelişmeleri ne yönde olursa olsun, mevcut durumun kuvvet çizgisi, 11 Ocak’ın hemen ertesinden bugüne kadar işçi sınıfının bağrında çeşitli biçimlerde ifadelerini bulan ve emperyalist burjuvazinin teröre karşı “kutsal birlik” çağrısına karşı çıkan kitle direnişleri olmaya devam ediyor.

Emperyalizm; bugüne kadar birçok darbe yemiş olsa da hala örgütlü bir sınıf olarak kalmaya devam eden Avrupa işçi sınıfının hakkından gelebilmek için Ortadoğu ve Afrika halklarına karşı başarıyla uyguladığı çözüm yolunu, yeni bir tercih olarak Avrupa işçi sınıfına karşı da kullanmayı önüne koymuş bulunuyor: Avrupa devletlerinin ve uluslarının etnik ve cemaatçi çatışmaların basıncı altına sokularak parçalanma sürecine itilmesi yoluyla işçi sınıfının dağıtılması politikası.

Ortadoğu halklarına karşı emperyalist askeri koalisyon tarafından yürütülen savaşın Avrupa kıtasına da kaydırılması, Ortadoğu’nun sivil nüfuslarını on yıllardır yakıp yıkan saldırıların bizzat bu Koalisyona katılan devletlerin kendi topraklarına çekilmesi, emperyalist ülkelerin proletaryalarının birbirine düşman “cemaat”lere dönüştürülerek parçalanması planının bir parçasıdır.

11 Ocak günü Paris’te gerçekleştirilen, itinayla planlanmış ve aralarına Gazze kasabı Netanyahu’yu da dahil etmiş olan 44 devlet başkanı gösterisi, iç düşmanı tespit etmiş bulunuyor: Müslüman kültürüne sahip ülke kökenli göçmen topluluklar.

İşte bu nedenlerle, bütün Avrupa ülkeleri üzerinde basıncını hissettiren saldırı tehdidi, Avrupa’nın çeşitli burjuva hükümetlerinin, ülkelerindeki mevcut sendikal işçi örgütlerini kendilerine bağlayarak –her ülkenin kendine has biçimler altında– siyasal demokrasinin enkazından geriye kalan kalıntılar üzerinde “kutsal birlik” inşa etmelerine imkân sağlayacaktır.

Muazzam bir hesaplaşma noktasına doğru gitmekteyiz

Bu hesaplaşma, iki kamp arasındaki uçurumun giderek derinleşmesinden besleniyor: 11 Ocak gösterilerine katılanların gelişmelerden duydukları kaygıların muhtevasıyla, bu gösteriye hâkim olan kutsal birlik hattının sosyal ve politik muhtevası. Bu aynı zamanda, işçi sınıfının ve gençliğin geniş kesimlerinin haklı olarak, hükümet tarafından gerçekleştirilecek operasyonların kendilerine karşı yöneleceğini hissetmesiyle “kutsal birlik” hattına giderek daha fazla karşı çıkmaları anlamına geliyor.
Sendikal ve politik önderlikleri tarafından hal-i hazırda hareketi dizginlenmeye çalışılan işçi sınıfı, özellikle Fransa’da bütün gücünü 1945-1947 yılları arasında doğmuş toplumsal ilişkiler zeminin yaratmış olduğu direnişten alıyor.

Her ne kadar işçi sınıfının direnmek zorunda bırakıldığı koşullar üzerinde – özellikle operasyonun ilk hedefi olacak Avrupa ülkelerinde– totaliter ve karşı-devrimci aygıtın uyguladığı basınç hiçbir şekilde küçümsenmemeliyse de, doğrudan bu aygıtın içinden gelen ilk çatırdama seslerinin altını çizmek de bir zorunluluktur.

Emperyalist hücumun sertliği, Avrupa Birliği devletlerinin yöneticilerine hâkim olan kararsızlıklara son vermemiştir

Fransa’da Walls, hükümet olarak çıkartmaya çalıştığı sosyal hakları tümüyle budayacak olan Macron Yasasına karşı direnişi yukarıda tutmaya karar veren CGT ile CGT-FO’daki militanların sesini kısmayı başaramamıştır. Almanya’da demir-çelik işkolundaki toplu sözleşme müzakereleri gergin bir ortamda başlamıştır. Belçika ve İtalya’da birer günlük genel grevlerde patlayan hareketin ivmesi henüz düşmemiştir. Avrupa Merkez Bankası, Yunanistan’daki seçimlerden üç gün önce açıklayacağını duyurduğu önlemler paketini açıklamakta tereddüt ediyor…

Savaş henüz kaybedilmek bir yana çok daha geniş bir cepheye yayılma eğiliminde

Bir kez daha, emperyalizm, onun ajanları ve savaş tacirleri tarafından çizilen senaryolara rağmen, insanlığın kaderi işçi sınıfının ve sadece onun elleri arasındadır.

Toplumu cemaatler arası çatışmalara dalmaktan kurtaracak (Fransa’da olduğu gibi tüm Avrupa’da) tek güç işçi sınıfıdır. Sadece kendi örgütleriyle kendi sınıf planı etrafında bir araya gelen işçi sınıfı, bütün bileşenlerini bir araya getirerek, bütün gücüyle kendi hükümetlerinin mali sermayenin bir aracı olan Avrupa Birliği’nin direktifleri doğrultusunda yürürlüğe sokmaya çalıştığı “reform”ları terk etmesini sağlayacak bir mücadele hattıyla hareket edebilir ve sadece onun eylemi emperyalist askeri koalisyondan kopuşu gerçekleştirebilir. Bu ise, kıtanın bütün halklarının özgür ve barışçı bir işbirliği içinde oluşturacakları hükümetlerden meydana gelen bir Avrupa’nın kuruluşu yolunda atılacak ilk adım olacaktır. Ve bu adım, emperyalist hâkimiyetten kurtulmuş bütün dünya halklarının barışçı bir işbirliği temelinde ve dünya ölçeğinde örgütlenebilmeleri için tayin edici bir dayanak noktası olacaktır.

Bütün insan uygarlığının savunusu buradan geçiyor.

15 Ocak 2015