Filistin Halkının Katline Son

— IV. Enternasyonal Uluslararası Sekretaryası

Emperyalizmin ve Kremlin bürokrasisinin desteğiyle bundan altmış yıl önce Birleşmiş Milletler Örgütünün dayatmasıyla gerçekleştirilen Filistin’in paylaştırılması kararı 1947-48 yıllarında İsrail devletinin doğumuna yol açmış ve bu durum günümüzde de Gazze’de hapsedilmiş bulunan 1,5 milyon Filistinlinin yeni ve korkunç bir katliama uğramasına neden olmuştur.

Üç gündür İsrail ordusuna ait savaş uçakları, helikopterler ve füzeler Gazze şeridini aralıksız olarak bombalıyorlar. Ölü ve yaralı Filistinlilerin sayısı daha şimdiden yüzlerle ifade ediliyor. 30 Aralık tarihi itibariyle, 360 ölü, ve 300 kadarı ağır olmak üzere 1700 yaralı var. Bunların arasında İsrail savaş uçaklarının hedefine kendi evlerinde giren onlarca çocuk, kadın ve yaşlı insan var.

Günlük İsrail gazetesi Haaretz’in 29 Aralık 2008 tarihli sayısında İsrailli gazeteci Amira Hass, “Gazze bombardımanı Hamas’a değil bütün Filistinlilere karşı gerçekleştiriliyor” diye yazıyor.

İlk bombardıman dalgası tam da okullarından çıkan çocukların evlerine dönüş saatlerinde gerçekleştirildi. Uçaklar bombalarını bıraktıklarında çocuklar henüz sokaktaydılar.

İsrail devletinin saldırıları başlattığı andaki felaket senaryosunun tanığı olan Gazze’deki az sayıdaki basın mensubu (az sayıda çünkü İsrail devleti gazetecilerin bölgeye girişini yasaklıyor) şöyle yazıyorlar: “Cesetler yol boyunca yerlere serilmiş durumdalar ve her birininbaşına aileleri tarafından tanınabilsinler diye kimlik kartları konmuş. Bu sahneye tam bir kargaşanın hüküm sürdüğü Gazze’deli El Şifa hastanesinde de tanık oldum” diye yazıyor Fransız gazetesi Le Jornal du Dimanche’ın muhabiri 28 Aralık tarihinde.

“Parçalanmış cesetlerin arasında derme çatma sedyelere yatırılmış yaralılar, kendi yakınlarını kitle halinde gelerek aramaya koyulan insanlar ve bunların arasında da ellerindeki son derece kıt imkanlarla ölümün eşiğindeki insanlara müdahale etmeye çalışan doktorlar.” Tıbbi müdahale imkanları son derece sınırlı çünkü İsrail devleti aylardır bölgeye çok sert bir ambargo uyguluyor. İlaç, kan, anastezik madde ve cerrahi malzeme eksikliği ağır yaralıları ölüme mahkum ediyor. El Şifa hastanesinin doktorlarından biri üzüntü çaresizlik içinde, “ancak yaşama umudu olanlara müdahale edebiliyoruz” diyor.

Saldırının başladığı andan itibaren İsrail ordusu Doğu Gazze şeridince uzanan bölgeyi “kapalı askeri alan” ilan etti. İsrail ordusunun özel yetki alanına giren bölgelerle İsrail vatandaşlarının yaşadığı küçük yerleşim birimleri dışıındaki bütün yollar araç ulaşımına yasaklanmış durumda. Fransız Haber Ajansı AFP’nin bildirdiğine göre “bu uygulama İsrail’in her kara harekatı başlangıcında” mutad olarak gündeme gelirmiş. Ve tabii kara harekatları bombardımanlardan bile çok daha vahşi katliama neden oluyor.

İşte 60 yıldan bu yana, yani Filistin’in 1947-1948 paylaştırılmasından itibaren, Filistinlilerin kendi topraklarından, köylerinden ve anayurtlarından kanlı ve vahşice sürülmelerinden bu yana ; 1970 Kara Eylül’ünde Ürdün ordusu tarafından katledilmelerinden geçerek İsrail ordusu tarafından 1982 yılında Lübnan’da gerçekleştirilen Sabra ve Şatila katliamlarına uzanan dönemden geçerek günümüzdeki duruma gelinmiştir. Yıllardır Filistin halkı ; büyük emperyalist güçler arasındaki uluslararası bir uzlaşmanın – ki bunların başını Amerikan emperyalizmi çekmektedir- ve Birleşmiş Milletler Teşkilatıyla burjuva Arap hükümetlerinin suç ortaklığıyla ve tabii Kremlin’in Stalinci eski bürokratlarının işbirliğiyle gerçekleşen bir statükonun korkunç sonuçlarına katlanmaktadır. Bu uzlaşma, Filistin halkının kendi toprakları üzerinde özgür ve egemence yaşama hakkının reddi üzerine inşa edilmiştir.

Ve bir kez daha, 60 yıldır “anlaşma” dan “anlaşma”ya uzanan bir süreçte (yani Camp David’den Oslo’ya varlığını hissettiren bu gerici ve yıkıcı politikanın işlerlik kazanması, başta Filistin halkı olmak üzere bölgenin bütün halkları üzerinde felaketli sonuçlar üretmektedir. 

Fransız Le Figaro gazetesi Washington’a dayanarak verdiği haberde, “gelişmelerden G.W. Bush’un önceden bilgi sahibi olduğunu ve İsrail’e saldırılarını durdurması yönünde herhangi bir telkinde bulunmadığını, tam tersine İsrail’in kendini savunma hakkı bulunduğunu” kabullendiğini belirtiyor. Sonuçta Gazze halkı, Amerikan F-16’larının ve Amerikan bombalarının hedefi olmuştur.

ABD’nin yeni seçilmiş başkanı Barack Obama’ya gelince, o da, birinci danışmanı David Axelrod’un ağzından şöyle demiştir: “ABD ile İsrail arasındaki özel ilişkiler korunacaktır ve zaten şu anda ABD adına konuşabilecek tek kişi mevcut başkan George W. Bush’tur.

Birleşmiş Milletler’e gelince: Güvenlik Konseyinin acil oturumunda bir araya gelen bütün “büyük güçler”, yani ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, Almanya ve AB’nin çoğu devleti, “çıkışta isteyenin kendine göre yorumlayabileceği zorlayıcı olmayan” bir metin üzerinde anlaşmışlardır. (France Soir, 29.12.2008)

Mısır’da, Lübnan’da, Ürdün’de büyük protesto gösterilerinde Filistinlilere yapılanlar öfkeli halklar tarafından şiddetle tel’in edilmiş ve kendi hükümetleri İsrail’in suç ortağı olarak ilan edilmiştir.

Bizzat İsrail devletinin sınırları içinde dahi, milli birlik yasaklarını hiçe sayan bin kadar İsrailli genç İsrail’in Gazze’ye saldırısına karşı çıkan gösteriler yaparken, İsrail’in sınırları içindeki Filistinliler de Filistin halkının birliğinin bir ifadesi olarak grevler ve gösteriler gerçekleştirdiler.

Her şey bütün çıplaklığıyla orta yerde duruyor : “Altmış yıldır silahların konuştuğu Ortadoğu’da artık kelimeler anlamını yitirmeye
başladı. Önce saldırı, sonra saldırıyı tırmandırma ve ardından da kucaklaşma. Hep aynı sahtekarlık ve ikiyüzlülük ve hep kalıcı bir barış umudunu yarına havale etme” diye yazıyor Le Figaro’nun başyazarı bile.

“Kalıcı barış umudu”! Kuşkusuz başta Filistin halkı olmak üzere dünyanın bütün halklarının özlemi. Üstelik insanın insan tarafından
sömürülmesi sistemini sarsan kriz ortamında bütün bir insanlığının geleceğini tehdit eden ağır tehlikelerin bilincinde olanların fark ettikleri durum.

Katliam derhal durdurulsun!

IV. Enternasyonal’e gelince. O, Bütün bölgeye yayılma eğilimi gösteren sonu olmayan bir savaşa son vermenin tek mümkün yolunun, yani barışa varmanın yolunun, halkların kendi kaderlerine saygı gösterilmesiyle tesis edilebileceğini ve bunun için de 1947-1948 yıllarında bütün hükümetler ve Birleşmiş Milletlerin dayatmasıyla gerçekleştirilmiş olan Filistin’in parçalanması kararın geri alınması gerektiğini ilan eder.

Filistinliler çeşitli Arap ülkelerinde yalıtılmış kamplarda yaşamaya devam ettikçe, Gazze ve Batı Şeria gibi açık hava hapishanelerinde tutuklu kaldıkça ya da İsrail devletinin sınırları içinde ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kalmaya devam ettikçe barış olmayacaktır.

Filistinlilerin kendilerine ait topraklara dönme hakları vazgeçilmez bir haktır. Bu hak hiçbir zaman Gazze ve Batı Şeria sınırları içinde kurulacak bir ya da birkaç sözde “devlet”le gerçekleşemez. Üstelik bilindiği gibi bu sözde “devletler” sekiz metrelik duvarlarla ve dikenli tellerle çevrilmiş olup, içlerinde de İsrail ordusunun nokta karakolları ile donanmışlardır. Dahası sürekli olarak da İsrail’in yeni işgal kolonilerinin oluşturulmasına maruz kalmaktadırlar.

Filistin toprakları üzerinde sadece Yahudilerin yaşama hakkına sahip oldukları ve terör üzerine inşa edilmiş teokratik bir devletin varlığı Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkının tümüyle yok sayılması demektir. Kendi toprakları üzerinde sadece Arap oldukları için ikinci sınıf insan muamelesi görmeye itilmiş 1,5 milyon Filistinlinin varlığını sürdürdüğü bu devlet sürdükçe Filistin halkının kendi kaderini tayin etmesi mümkün olmayacaktır.

IV. Enternasyonal’in 1947-1948 yılında bu konuya ilişkin almış olduğu tutum günümüzde her zamankinden daha yakıcı bir anlam
kazanmış bulunuyor: “Filistin’in parçalanmasının reddi dışında, halkların özgürlük, bağımsızlık ve egemenlik haklarıyla demokrasiye uygun bir başka çözümün hayata geçmesi mümkün değildir. Toprakları üzerinde yaşayan kitlelerin bir kurucu meclis seçimi aracılığıyla egemenliklerini belirleyecekleri bağımsız ve birleşik bir Filistin mücadelesi ancak bu yoldan gerçekleşebilir.” (La Verite, Kasım-Aralık 1947).

IV. Enternasyonal, dünyanın bütün emekçilerine, demokrasi ve halkların egemenlik hakları savunucularına bütün güçlerini şu talepler etrafında birleştirmeleri çağrısını yapar:

  • Bütün Filistinli mültecilerin kendi ülkelerine dönme hakkı !
  • Egemen bir Kurucu Meclis !
  • Tek devlet ; Arap ve Yahudi bileşenlerini eşit haklar temelinde bir araya getirecek demokratik, laik ve özgür tek bir Filistin!
  • Gazze’de katliam derhal durdurulsun!
  • Bombardımanlara derhal son verilsin!
  • Kara müdahalesi durdurulsun!
  • Kuşatma kaldırılsın!
  • Kahrolsun askeri işgal!

30 Aralık 2008