Bir “İşçi Kitle Partisi”nin Gerekliliği Üzerine

— Metin KARADENİZ

“Komünistler, öteki işçi partileri karşısında ayrı bir parti değildirler. Tüm proletaryanın çıkarları dışında ayrı çıkarları yoktur. Proleter hareketi kalıplaştırmak üzere kendilerine özgü ilkeler ortaya atmazlar.” ((Marx, K., ve Engels, F. Komünist manifesto.))

PGB Sosyalizm’in geçmiş sayılarında “İşçi Kitle Partisi” önerisi çeşitli yönleri ile ele alındı. Bu yazıda Türkiye işçi sınıfının iktidar/sosyalizm mücadelesinde işçi kitle partisi önerisini, ikisi evrensel sınıf mücadele deneyimleri ile ortaya çıktığını düşündüğüm, birisi ise kısmen Türkiye’ye ve bazı İslam ülkelerine özgü, üç gerekçeye dayandırmaya çalışacağım. Evrensel ölçülerde birinci gerekçe; kitlesel düzeyde ideolojik anlayış değişiminin ancak politika dolayımıyla gerçekleşebileceği bilgisine dayanmaktadır. İkinci gerekçe ise işçi sınıfı mücadelelerinde I. Enternasyonalden bu yana yaşanan örgütlenme deneyimlerden çıkartılabilecek dersler ve son 20-25 yıldır yaşanan bazı ülke deneyimleridir. Üçüncü olarak ileriye süreceğim gerekçe ise Türkiye’de modern siyasal kimliklerin gelişme sürecinin kendine has özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Devamı

ABD’de İşçi Partisini İnşa Etme Mücadelesi

— Alan BENJAMIN

George W. Bush 20 Ocak tarihinde ikinci başkanlık dönemini devraldığında, önümüzdeki dört yıl boyunca yönetiminin temel hedeflerinin neler olacağını derhal ilan ediverdi. Bu hedeflerin neler olacağını tek bir cümlede özetlemek gerekirse: Dünyanın bütün uluslarını yok etme arzusu ve tabii aynı zamanda bu ulusal çerçeveler içine kendi hak ve kazanımlarını kazımış olan işçi sınıflarının da parçalanması. Devamı

IV. Enternasyonalin Bölünmesi Sürecinin Bağlamı

— Jean-Jacques MARIE

IV. Enternasyonal’in 1951 temmuzunda gerçekleştirilmesi öngörülen 3. Dünya Kongresi öncesinde, Quatrième Internationale dergisinin Şubat-Nisan 1951 sayısında, IV. Enternasyonal’in sekreteri Michel Pablo’nun Nereye Gidiyoruz? başlıklı bir yazısı yayımlanır. Makalenin girişinden itibaren Pablo, birtakım genel tarihsel yargılar öne sürerek, Troçkizm’in revizyonuna girişir.

 

Geçen savaş arifesinde, teorimiz daha bütünlüklü, daha tutarlı ve daha uyumlu görünüyordu, çünkü günümüzdekine kıyasla çok daha az karmaşık ve çok daha az dinamik bir malzemeyle uğraşıyordu. Savaş arifesinde, dünya göreceli bir denge ve sükunet halinde gibiydi; bu durum hem kapitalist rejim hem de Stalinizm için geçerliydi. Aynı şeyi günümüzdeki durum için söylemek mümkün mü?

Görüldüğü gibi, Michel Pablo Troçkizm’i revize etmeye tarihi revize ederek başlıyordu. IV. Enternasyonal için yoğun bir kavga dönemi olan, 1933’ten savaşa kadar uzanan döneme gerçekten de ancak pek “göreceli” bir denge ve sükunet dönemi denebilir: Bu birkaç yılda Hitler iktidara gelmiş, Alman komünist ve sosyalist partileri mücadele vermeden ezilmiş (Ocak-Mart 1933), bu olaylarla birlikte 3. Enternasyonalin burjuva düzenini muhafaza etme yanlısı bir çizgiye girdiği apaçık ortaya çıkmış, ABD’de yoğun bir sınıf mücadelesi başlamış ve CIO sendikası kurulmuş, Avusturya’da işçi hareketi ezilmiş (1934) ve sosyal-Hıristiyan türden bir korporatizm tesis edilmiş, İspanya’nın Asturias bölgesindeki işçi ayaklanması kanla bastırılmış (1934), Etiyopya savaşı patlak vermiş (1935), 1936 yılı Haziran’ında Fransa’da ve temmuzda İspanya’da devrimci kalkışmalar yaşanmış, ancak her ikisi de ihanete uğramış, Japonya Çin’i işgal etmiş (1937), SSCB’de terörün zincirlerinden boşalmasıyla eski önder kadroların ve Ekim Devrimi kadrolarının ezici çoğunluğu tasfiye edilmiş, üç büyük Moskova duruşması gerçekleşmiş (Ağustos 1936, Ocak 1937, Mart 1938) ve SSCB’deki kamplarda sayısız Troçkist öldürülmüş, 4. Enternasyonal kurulmuş (1938), İspanyada Cumhuriyet ezilmiş ve Franko rejimi kurulmuş (1939), ve bu arada Yunanistan’da bir genel grevin ardından General Metaxas bir darbe gerçekleştirmiş (1938) ve Hitler-Stalin paktı imzalanmıştır. Göreceli bir sükunet döneminin değil çok derin bir devrimci krizin tezahürü olan bu olayların ardından Geçiş Programı yayımlanmıştır:

Bütününde dünya politik durumu esas olarak proletarya önderliğinin tarihsel bunalımıyla belirlenmektedir. (…) Proleter devrim için gerekli önkoşullar sadece olgunlaşmakla kalmayıp, neredeyse çürümeye yüz tutmuştur.

Pablo ise, tarihi revize ederek Marksizm’in köklü bir revizyonunu gerçekleştirirken, sınıf mücadelesinin artık yerini sözde bloklar arası mücadeleye bıraktığı ya da en azından buna tabi olduğu fikrine dayanmıştır. Başka bir ifadeyle, tarihin motoru artık sınıflar mücadelesinden değil bürokratik aygıtların mücadelesinden (ya da işbirliğinden) menkuldür.

Bu anlayış, 1951 yılından bu yana yaşanan kimi değişimlere rağmen hâlâ Birleşik Sekreteryanın temel anlayışıdır.

Pablo Nereye Gidiyoruz?’da şöyle yazar:

Hareketimizin karşı karşıya bulunduğu nesnel toplumsal gerçeklik temelde kapitalist rejim ve Stalinist dünyadan (yani “Batı” bloğu denen “kapitalist blok” ve “sosyalist” denen “Stalinci blok”tan) ibarettir. Beğenelim beğenmeyelim bu iki öğe nesnel gerçekliği teşkil etmektedir, çünkü kapitalizme karşı güçlerin ezici çoğunluğu günümüzde Sovyet bürokrasisinin yönetimi ya da etkisi altındadır.

Michel Pablo devam eder: “Yan bir güç olarak, emperyalizme karşı duran kitlelerin devrimci dinamiği de, emperyalizmle mücadele eden maddi ve teknik güçlere eklenebilir.”

Bu “maddi ve teknik güçler”den kastedilen de elbette Kremlin, onun ordusu, devlet aygıtı, siyasal polisi ve Gulag’larıdır.

Ardından, [kapitalist toplumun sosyalizme] dönüşüm[ü] muhtemelen birkaç yüzyıl sürecek bir tarihsel dönemi kapsayacaktır” diyen Pablo şöyle yazar:

Stalinizm’in hâlâ ayakta olmasına ve hatta zaferler kazanmasına bakarak insanlığın kaderi hakkında ümitsizliğe kapılan kişiler, tarihi kendi boylarına göre kesip buduyor. Bu kişiler kapitalist toplumun sosyalizme dönüşümü sürecinin kendi kısa ömürleri içerisinde gerçekleşmesini diler ve böylece devrim yolunda sarf ettikleri çabanın karşılığını görmeyi umarlar. Bizse, Yugoslavya’yla ilgili yazdığımız ilk makalede yazmış olduklarımızı bir kez daha yeniliyoruz: Söz konusu dönüşüm muhtemelen birkaç yüzyıllık bir tarihsel dönemi kapsayacaktır ve bu arada da, “pür” biçimlerden ve normdan elbette uzak olan, kapitalizm ve sosyalizm arası geçişsel rejimler ve biçimler söz konusu olacaktır.

Pablo ilerde de “sekter ve mekanik anti-Stalinizm”i eleştirir ve bu tutumun Trotçkistleri “Avrupa’da, özellikle Çin’de ve kısmen de Güneydoğu Asya’da fiilen felaket”e sürüklediğini söyler. Ardından, bu ülkelerdeki (neredeyse tamamen tasfiye olmuş olan) Troçkistlerin komünist partilerde bir “sol muhalefet” oluşturmasını önerir.

Bunun üzerine, IV. Enternasyonal’in Fransız seksiyonu PCI’nin [Uluslararası Komünist Parti] sekreteri Marcel Bleibtrau, partinin iç bültenine Yoldaş Pablo nereye gidiyor? başlıklı bir yazı yazar ve Pablo’nun tezlerinde Troçki’nin düşüncesinin radikal bir revizyonunun söz konusu olduğunu savunur. “Temel gerçeklik”in zıt toplumsal sınıfların varlığı olduğunun altını çizer. Bleibtrau’ya göre sınıflar mücadelesinin yerine iki dünyanın mücadelesini geçirmek demek, “dünyanın en ileri ülkelerinin proletaryalarını, kapitalizme karşıt güçler cephesinden çıkarmak demektir. Bu ülkelerin proletaryaları “kapitalist rejim” kümesine dahil edilmiş olur.”

Bleibtrau, Pablo için [Stalin’in ideologu] Jdanov’un dünyanın iki bloğa bölünmesiyle ilgili tezlerini sahiplenmiş oluyor” der: “Yan bir güç olarak, emperyalizme karşı duran kitlelerin devrimci dinamiğinin emperyalizmle mücadele eden maddi ve teknik güçlere eklendiğini söylersek… devrimin asli güçleri olarak Stalinci dünyayı kabul etmiş oluruz.”

Bu tür bir kavrayışsa, devrimcilerin temel görevi SSCB’ye ve Stalin’e sadakattir, diyen Jdanov’un tezleriyle tamamen örtüşür. Bunun varacağı yer, Stalin’le ABD başkanı Truman arasında bir seçim yapma noktasıdır.

Bu tezse, “SSCB’deki asalak katmanın gerçek doğasını” ve “bu ülkedeki işçi bürokrasisinin karşı devrimci doğasını gizler.” Bu bürokrasinin geçiş toplumunu kuracağını söylemek demek,

bürokrasinin tarihsel olarak katlanmamız gereken bir bela olduğu, yani aslında bir sınıf olduğu demektir… öyle ki, SSCB’deki bürokratik “kast” dünyayı iki ya da üç yüzyıl boyunca yönetecek olan kastın habercisidir. Böylece aslında “kast” ifadesi çöpe atılmış olur: Artık söz konusu olan bir sınıftır. Bu da demek olur ki, Troçki bürokratik kastı belirli bir döneme özgü bir yozlaşma olarak tahlil ederken yanılmıştır ve haliyle de IV. Enternasyonal “trajik bir hata”dan ibarettir.

Günümüzde Fransa’daki İşçi Partisi’nin içindeki CCI akımının [Uluslararası Komünist Akım] öncülü olan OCI’nin Tarihimize Dair Kimi Gerçekler adlı 1970 tarihli broşüründe şöyle yazar:

1950 sonbaharından itibaren, Fransız seksiyonu PCI’nin saflarında Pabloculuğa karşı muhalefet örgütlenmeye başlandı. Bunun nedeni, PCI’nin en “ileri görüşlü” militanları bir araya getirmesi falan değil, Uluslararası Sekreterya Paris’te bulunduğu için Fransız militanların Pablo’nun politikasının yol açtığı likidasyonu somut olarak görebilmesiydi.

Bu dönem, partinin tarihinde ilk kez işçi komisyonunun siyasal mücadeleye girmesini ve de böylece Fransız seksiyonu çoğunluğunun Pabloculuğa karşı muhalefete geçmesini temsil eder.

Nereye Gidiyoruz?’un bütünlüklü bir revizyonizm ortaya koyan tezleri başta hem Uluslararası Sekreterya üyesi Ernest Mandel [Germain adını kullanır] ve Pierre Frank tarafından hem de Fransız seksiyonu PCI’nin politik bürosu üyesi olan Bleibtrau, Privas ve Garnier tarafından eleştirildi. Merkez Komite’den Gérard Bloch derhal Pablo’ya karşı tavır aldı. Bir fraksiyon oluşturmaya giriştiler; ancak kısa süre sonra Mandel, Frank ve Privas boyun eğdi Pablo’ya. Pablo onların Uluslararası Sekreteryadan istifa etmelerini istedi. Frank’ın dediği gibi, bu üçlü uluslararası sekreterin mührünü muhafaza etmeyi yeğledi.

İşçi komisyonunun üyeleriyse Pablocu tezlere karşı çıktı, ancak ilk başta Pablo-karşıtı fraksiyonun inşasına katılmak istemedi. Bunun bir dizi nedeni vardı: İşçi komisyonunun başındakiler, Pablo-karşıtı “teorisyenler”e hiç güven duymuyordu. Mandel ve özellikle Bleibtrau, her ne kadar Pabloculuğun anlamını kavramış olsalar da tam birer küçük burjuvaydılar.

Fakat işçi komisyonunun tereddüt etmesinin kısmen haklı kısmen haksız başka gerekçeleri de vardı. 1950 yılında, işçi önderleri ortadaki siyasal mücadelenin gerçek boyutlarını kavramış değildi. Mevcut tüm belirtilere rağmen, bu önderler partinin tartışmayı kazasız belasız, bölünmeden atlatacağını düşünüyor ve Enternasyonalde kalmayı umuyorlardı.

Başta bir uzlaştırma tavrı izlediler. Halihazırdaki bölünme hattı nedeniyle işçi militanlar istedikleri pozisyonu alamıyordu.

İşçi komisyonu tercih yapmak zorundaydı: Ya Bleibtrau’nun bir “partici bir adam” olmadığı gerekçesiyle Uluslararası Sekretaryanın peşine dizilecekti, ya da siyasal olarak Bleibtrau’yla ortak pozisyon alacaktı.

Bir yanda boyun eğme, diğer yanda Pablo-karşıtı cephenin teorik liderinin küçük burjuva tavırlarına rağmen, programa sadakat. Uluslararası Sekreteryanın tezlerinin yol açtığı likidasyon süreci karar vermelerini kolaylaştırdı. Fabrikalarda ve sendikalarda IV. Enternasyonal bayrağını taşıyan Troçkist işçi militanların büyük çoğunluğu Pablo gibi Stalinizm’e boyun eğmeyi reddetti.

Bu dönemde, PCI çoğunluğu sadece birkaç Güney Amerika seksiyonundan destek alabildi: Valdès’in başında olduğu Arjantin seksiyonu, Lora’nın bulunduğu Bolivya seksiyonu ve de -Fransız çoğunluğundan tamamen farklı nedenlerle Uluslararası Sekreteryaya karşı çıkan- İsviçre seksiyonu.

Enternasyonal’in 3. Kongresinden önce, 1951 yılı temmuz ortasında düzenlenen hazırlık kongresinde, PCI çoğunluğu Ernest Mandel’in altı ay önce yazdığı Stalinizm Üzerine 10 Tez başlıklı bir metni kabul etti. Bu metin Stalinizm’in mutlak karşı devrimci niteliğinin altını çiziyordu; ancak o sırada Pablo’nun tarafına geçmiş olan Mandel metni sıradan bir karar statüsüne indirmeye çalışmıştı. Kongre metni kabul etti.

3. Dünya Kongresine sunduğu 1951 ağustos tarihli metinde Pablo, PCI çoğunluğunun kendisine yönelttiği eleştirileri “saçma eleştiri ve itirazlar” diye küçük görür ve bunlara yanıt bile vermez. Oysa Troçki karşıtlarının eleştirilerini çok temelsiz bulduğunda bile, ayrıntılı bir tartışmaya girişerek onları iknaya çalışırdı. 3. Kongre Pablo’nun tezlerini 39’a karşı 3 oyla kabul eder. 3 ret oyu, Fransız çoğunluğunun iki üyesi Bleibtrau ve Gibelin’den (Marin adını kullanır) ve Vietnam azınlığından gelir, İsviçre temsilcisi çekimser oy kullanmıştır. Kongre çoğunluğu Mandel’in kaleme almış olduğu Stalinizm Üzerine 10 Tez’in oya sunulmasını reddeder. Bunun gerekçesi Mandel’in bu tezleri, “bir karar olarak ya da 9. Plenumun tezlerine ek bir belge olarak değil, 9. Plenumun tezlerinde ortaya atılan çeşitli soruları ele alan bir katkı olarak ve bu tezleri desteklemek üzere,” yazdığıdır.

Oysa bu tezler PCI tarafından kabul edilmiş ve böylece PCI’nin bir belgesi haline gelmişti. Bunların oylanmasının reddedilmesi, Pablocu önderliğin Fransız örgütüne karşı mücadelesini ne denli bürokratik bir tarzda sürdürdüğünün göstergesidir.

Bu arada Pablo raporunda Stalinizm’in ve Stalinist partilerin analizi bağlamında ortaya koyduğu revizyonu daha da ilerletmiştir. Kremlin bürokrasisiyle, onun kılı kırk yararcasına seçip, süzüp, şekillendirip, yozlaştırarak kendi memuru haline getirdiği partiler arasındaki bağı neredeyse tamamen reddeder. Şöyle der:

Sovyet bürokrasisiyle komünist partilerin doğalarının ve çıkarlarının özdeş olduğu söylenemez. (…) Komünist partiler tam anlamıyla birer reformist parti değildir ve kimi istisnai durumlarda devrimci bir yönelişe girme olanağı barındırmaktadırlar. (…) Bu partiler birer merkezci partidir.

Bunun Marksist terminolojideki anlamı, komünist partilerin bir tarafta sınıf işbirliğiyle diğer tarafta sosyalist devrim mücadelesi arasında gidip geldiğidir.

Kongrede Fransız delegasyonu bir deklarasyon sunar:

Bize göre doğru yönelişin şartları, yoldaş Germain’in [Mandel] yazdığı ve bizim kongremizin benimsediği tezleri parça parça değil top yekûn kabul etmek, Sovyet bürokrasisinin rolü, komünist partilerle bağı ve kitlelerle ilişkisi konusundaki ikircikli formülleri terk etmek, dünyada kitle hareketlerinin mevcut durumunu ve geleceğini ciddi bir biçimde incelemek, bu incelemeden hareketle dünyanın “kapitalist rejim ve Stalinist dünya” şeklinde ikiye bölündüğü fikrini reddetmek, (…) Sovyet bürokrasisinin bir kast olduğu şeklindeki Troçkist analizi tekrar sahiplenmektir.

Kongre belgeleri, raportörün [Pablo] raporundaki sonuç kısmından yapılmış alıntıların ardından, şu şekilde kapanır:

Raportör [Pablo] raporunu bitirirken Fransa delegelerine uzun bir konuşma yaptı ve Fransız seksiyonunun Stalinist işçilere yönelik yürütmesi gereken çalışma konusunda bir uzlaşmaya varmanın gerekliliği ve olasılığını vurguladı.

Ancak belgelerde maalesef bu uzun konuşmadan tek bir cümleye bile yer verilmez. Fakat raporun bir pasajı Pablo’nun yöntemini aydınlatıyor: Yeni stratejiyi benimsemeyenlerin sonu ne olacaktır? Pablo onları tarihin çöp tenekesine atar: “Hareketin içinde, baskıların ve yabancı güçlerin etkisinde kalmış olan ya da yıpranmış olan ve asla gerekli kavrayışı gösteremeyecek olan kalıntılar her zaman olabilir.”

Bu, kapı dışarı demek oluyordu.

“Stalinist etki altındaki örgütler” gibi hafifletici bir ifadeyle nitelenen Stalinist örgütlere antrizm politikasını zorla kabul ettirmek amacıyla, Enternasyonal önderliği Fransız seksiyonuna disiplin uygular. Bu amaçla Uluslararası Sekreterya, 15 kasım ve 3 aralık tarihlerinde Fransa seksiyonuna iki mektup gönderir ve L’Unité adlı, sendikalardaki sınıf mücadeleci işçileri birleştiren ve Troçkistlerin de katıldığı gazetenin yayınının gözden geçirilmesini (gerçekteyse tasfiyesini) talep eder.

PCI politik bürosu 3 aralık 1951’de toplandığında 8 üyesi çoğunluktan, 3 üyesi de Pablo’nun tezlerine olumlu yaklaşan azınlıktandır. Bölünmeye yol açabilecek provokasyonları önlemek amacıyla, “L’Unité’nin likidasyonunu gerektirmediğini düşündüğümüz [sözkonusu yönelişi] disiplinli bir biçimde uygulama,” kararı alır.

Fakat L’Unité’nin yayınının sürdürülmesi Stalinci örgütlere kayıtsız şartsız giriş politikasına ters düştüğünden Uluslararası Sekreterya çok sert tepki verir ve PCI politik bürosuna 7 Aralık tarihinde bir yazı gönderir. Burada, Enternasyonalin bir sonraki Genişletilmiş Yönetim Kurulu (GYK) toplantısında PCI yönetiminin çoğunluktan alınıp azınlığa (Frank, Privas ve Mestre) devredilebileceği ifade edilir; PCI çoğunluğu buna, 28 Aralık 1951 tarihli bir yazıda, sendikal çalışma ve bağımsız partilerin inşası konusunda uluslararası çaplı bir tartışma başlatılması talebiyle yanıt verir.

Buna karşılık Uluslararası Sekretarya PCI’ye ocak 1952 tarihli bir mektup gönderir ve burada iki vurgu yapar:

  1. “Antrizm sui generis” ifadesi ilk kez bu metinde geçer ve bunun uygulanma tarzı da şöyle açıklanır: “Kitlelerin gerçek hareketine katılabilmek, örneğin kitle sendikalarında kalabilmek ve çalışabilmek amacıyla, ‘hile’ ve ‘taviz’ sadece kabul edilebilir değil gereklidir de.”
    Pablo taraftarı Rodolphe Prager Dördüncü Enternasyonalin Kongreleri adlı kitabının dördüncü cildinde bu taktiği şöyle niteler: “Komünist Parti’ye son derece gizli, uzun vadeli antrizm yapmak ve bu sırada hile yapma, kendini saklama ve düşünceni kamufle etme.”
  2. Yazı özellikle disiplin konusunu vurgular ve hizaya gelmeyi reddedenleri ihraçla tehdit eder:
    “Burada söz konusu olan sizin uluslararası Troçkist hareketle ilişkinizdir.” Uluslararası Sekreterya, militanlarca seçilmiş olan yönetimde değişiklik yapma tehdidini yineler. “Fransa yönetiminin Enternasyonalin yeni çizgisini dikkatlice onaylamaya yanaşmadığı anlaşıldığı takdirde GYK ve US partideki durumu düzeltmek için gerekli tüm tedbirleri alacaktır.”

Çoğunluğun demokratik biçimde belirlediği politikanın “onun Enternasyonalden kopması riskini içerdiği” gerekçesiyle yazı, ihraç gibi bürokratik bir tedbiri sanki çoğunluğun kararlarının bir sonucuymuş gibi göstermeye çalışır. Bu yazıya göre, “bugünden itibaren, derhal, açık ve bağımsız mücadele yoluyla bağımsız bir partinin kurulması” politikası IV. Enternasyonalin inşasına ya da gelişmesine zıt bir politikadır!

Troçki 1934 yılında Troçkistlerin, o sırada gerçekten radikalleşen SFIO’ya (yüzyıllar için değil geçici süreliğine) girmesini önerdiğinde, bu faaliyet açık ve bağımsız bir çalışma olarak düşünülmüştü ve süreçte ortaya çıkan tartışmalar ne olursa olsun, bu durum değişmemişti.

Yazıdaysa, analizi haklı çıkarmak için Fransız Komünist Partisinin “önderliğin niyetlerinden ve planlarından bağımsız olarak hızla radikalleştiği” belirtilir. Bu ifade, FKP önderliğinin Almanya’nın ve tüm Batı Avrupa’nın ABD eliyle yeniden silahlandırılmasına karşı takındığı tavra gönderme yapmaktadır. FKP’nin bu tavrının sonucu, burjuvazinin ve küçük burjuvazinin sözde ulusal bağımsızlık düşkünü olan kesimleriyle açık açık ittifak arayan geniş bir kampanya başlatması olmuştur.

Kampanyanın zirvesi, NATO genelkurmay başkanı Amerikan generali Ridgway’in Paris’e gelmesine karşı 28 Mayıs 1952’de gerçekleştirilen gösteridir. Pablo’nun FKP’nin sola kayışı olarak yorumladığı bu kampanya aslında, Amerikanın silahlanma hamlesinin baskısı altında kalan Sovyet bürokrasisinin ihtiyaçlarını yansıtır yalnızca. Bürokrasi bu süreci kendi ihtiyaçlarından dolayı durdurmak ister ve komünist partileri de bu anlamda kendi ulusal burjuvazilerine baskı yapmaları için, yani burjuvazilerin üzerindeki silahlanma baskısını hafifletmek için kullanır.

Bu anlamda FKP sadece belirli bir politikanın aktarma kayışı vazifesi görmektedir, ki bu politikanın ileriki genişletilmiş hali, mâlum “barış içinde bir arada yaşama” siyaseti olacaktır.

1952 şubat tarihli bir raporda Pablo, “Stalinci bürokrasi de dahil olmak üzere Stalinizm’in” neredeyse devrimci bir biçimde sola kayması fikrini vurgular:

Doğasına özgü sağcı oportünist eğilimleri, vaziyetin evrimi sonucu durmadan gerilemekte ve geçersizleşmektedir. (…) Stalinizm’de, sağcı oportünizme karşı üstünlük kazanacak olan merkezci eğilimler ortaya çıkmaktadır, (…) bizzat Sovyet bürokrasisi politikasını sola kaydırmak, kitlelere çağrı yapmak, kendine burada destek bulmak zorundadır.

Pratik sonuç: Troçkistler kitlesel olarak komünist partilere, hatta aygıtın bir uzantısından ibaret olan ve küçük burjuvalarla, ilerici denen entelektüellerle, rahiplerle vs. dolu paravan örgütlere girmelidir.

Bu entegrasyon kenar örgütlerden başlayarak ta KP’nin kendisine varmalıdır: Barış Savaşçıları, Henri Martin Komitleri, UJRF, CGT’ye bağlı sendikalar, tek tek sendikalar, sendikal birimler, partinin birim komiteleri, vs.

Uluslararası Sekreterya, ocak 1952’deki PCI merkez komitesi toplantısına, ya azınlığın çoğunluk olacağı bir geçici politik büro kurulmasını ya da iki tarafın eşit sayıda temsilciyle katılacağı fakat Uluslararası Sekreterya temsilcisinin iki oy sahibi olacağı bir büro kurulmasını önerir! Çoğunluk bu ültimatomu reddeder. Derhal Pablo merkez komiteyi askıya almaya karar verir: Bunun ne denli bürokratik bir uygulama olduğu, Uluslararası Sekreteryanın bu kararı ancak 5’e karşı 4 oyla almasından bellidir. Bölünmeyi engelleme kaygısıyla çoğunluk, geçici olarak, bir sonraki kongreye değin, ikinci öneriyi kabul eder ve Uluslararası Sekreteryanın temsilcisi de Ernest Mandel olur. Uluslararası Sekreterya’nın kontrolü altındaki bu politik büro canı istediğinde merkez komiteyi toplantıya çağıracaktır!

Bunun ardından, 7 Haziran 1952’de toplanan GYK, 14 Temmuz 1952’de toplanacak olan PCI kongresinde, azınlığın ve Uluslararası Sekreterya’nın savunduğu politikanın benimsenmesine ve azınlığın azınlık olarak kalması halinde dahi yönetimi alacağına karar verir. Bu tavır, Troçkist bir örgütün ancak Enternasyonal çerçevesi içinde gelişebileceği fikrinden yola çıkan çoğunluğun Enternasyonalde kalma isteğine rağmen alınmıştır.

Tarihimize Dair Kimi Gerçekler adlı broşürde şöyle yazar:

PCI’deki bölünme bu şekilde gerçekleşti: Parti en fazla 150 militana sahipti. Savaş ertesinde başlamış olan çözülme süreci, Fransız çoğunluğunun tüm GYK’ya ve Uluslararası Sekreteryaya karşı mücadele etmek durumunda kaldığı fraksiyonlar savaşında iyice şiddetlendi. Troçkist çoğunluk ve Pablocu azınlık arasındaki denge yaklaşık dörde karşı birdi. Pablocu tezleri savunan yaklaşık 30 militan vardı ve yüzden biraz fazlası da çoğunluk eğilimindeydi.

Bir ay sonra, ağustos 1952 tarihli Yaklaşan Savaş adlı makalesinde Pablo FKP önderliğinin görece bağımsız olduğu fikrini işler. 1950’de patlak veren ve Amerikan silahlanma siyasetine müthiş hız veren Kore Savaşı sonucunda ABD’nin savaş bütçesi bir yılda sekize katlanmıştır. Bu savaş Pablo’ya göre yaklaşan ­dünya savaşının habercisidir ve bu savaş bürokrasinin ve Stalinci partilerin emperyalizmle elde silah karşı karşıya gelip hızla radikalleşmesine yol açacaktır. Ridgway’e karşı gerçekleşen gösterinin üç ay sonrasında Pablo şöyle yazar:

Kolayca görüldüğü gibi FKP önderliği, savaştan önceki durumdan farklı olarak, artık Kremlin’in emirlerini ileten bir aktarma kayışından ibaret değildir. Formasyonu ve bürokratik gelenekleri dolayısıyla sınırlandırılmış olsa da bu önderlik, zaman zaman kendi siyaseti üzerine düşünmek ve tabanını dikkate alarak kimi adımlar atmak zorunda kalmaktadır.