Halk Cephesi ve Eylem Komiteleri

— Lev Troçki1

“Halk Cephesi”, proletaryanın emperyalist burjuvaziyi temsil eden Radikal Parti ve aynı türden daha küçük başka süprüntülerle kurduğu ittifaktır. Bu ittifak parlamento zeminine kadar uzanır. Bütün zeminlerde kendi eylem özgürlüğünü koruyan Radikal Parti proletaryanınkini hoyratça sınırlar.

Radikal Parti parçalanma sürecindedir. Şöyle ki: Her yeni seçimde seçmenleri onu sağa ya da sola kayarak terkediyorlar. Buna karşılık Sosyalist ve Komünist partiler hakiki bir devrimci partinin yokluğunda güçleniyorlar. Emekçi kitlelerin genel eğilimi – buna küçük burjuva kitleler de dahildir – açıktır: sola kayıyorlar.

Kitleler oylarıyla olduğu kadar mücadeleleriyle de Radikal Partinin defterini dürmek istiyorlarsa da Halk Cephesinin şefleri onu kurtarmanın özlemindeler. “Sosyalist” bir programın temelinde işçi kitlelerinin güvenini kazanmış bulunan işçi partilerinin şefleri bu güvenin en parlak kısmını işçi kitlelerinin kesinlikle hiçbir güven duymadıkları Radikallere gönüllü olarak teslim ediyorlar.

Halk Cephesi mevcut haliyle sadece işçi demokrasisini değil, biçimsel demokrasiyi, yani burjuva demokrasisini bile çiğniyor. Radikal seçmenlerin çoğunluğu emekçilerin mücadelesine katılmadıkları için bunun sonucunda Halk Cephesinde de yer almıyorlar. Buna karşılık Radikal Parti bu cephenin içinde diğer bileşenlerle eşit olmanın ötesinde üstelik ayrıcalıklı bir yer işgal ediyor. Şöyle ki: İşçi partilerinin faaliyeti Radikal Partinin programıyla zorunlu olarak sınırlanmışken, bu durum, L’Humanite’nin yalaka yazarlarını hiç rahatsız etmiyor. Son Senato seçimleri Halk Cephesi içindeki Radikallerin imtiyazlı konumunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.2 Komünist Parti şefleri tümüyle işçilerin hakkı olan birçok sandalyenin proleter olmayan partilere devredilmiş olmasıyla övünüyorlar. Bu açıkça şu anlama geliyor: Halk Cephesi, artık burjuvazinin bile savunmaktan utandığı servet üzerine kurulu bir seçim sistemine geri dönüşü kısmen de olsa sağlamıştır.

Cephe, tanımı gereği mücadelenin doğrudan ve hızla örgütlenmesi anlamına gelir. Söz konusu mücadele etmek olduğunda her tekil işçi – kendileri Halk Cephesi üyesi de olsalar – bir düzine burjuvadan daha değerlidir. Cephenin devrimci mücadeleciliği ön plana çıkartılacaksa seçilme imtiyazının burjuva radikallere değil işçilere verilmesi gerekirdi. Nihayetinde birilerine illa bir takım ayrıcalıklar verilmeli mi? Halk Cephesi “demokrasi”yi mi savunuyor? O zaman onu önce kendi saflarında uygulamalıdır. Başka bir ifadeyle şunu yapmalıdır: Halk Cephesinin yönetimi doğrudan ve süratle mücadele halindeki kitlelerin iradesini yansıtmalıdır.

Nasıl yansıtmalı? Olabilecek en basit biçimiyle, yani kendi içinde yapacağı seçimlerle. Proletarya; faşizme, Laval’in bonapartist hükümetine, emperyalistlerin askeri komplolarına ve her türden rezilane baskı biçimlerine karşı mücadele eden hiç kimseyi kendi uzağında tutmaz. Bilinçli işçilerin kendi gerçek ve potansiyel müttefiklerinden istedikleri tek şey gerçekten mücadele etmeleridir. Belirli bir aşamada mücadeleye gerçekten katılan her grup eşit haklarla Halk Cephesinin yönetimini etkileyebilmelidir.
Kentlerde, mahallelerde, fabrikalarda, kışlada ve kırsalda Halk Cephesine üye olan ikiyüz, beşyüz ya da bin yurttaştan oluşan her grup kavga eylemleri sırasında yerel eylem komitelerine kendi temsilcilerini seçmelidir. Mücadeleye iştirak eden herkes bu komitelerin disiplinine uymayı peşinen taahhüt etmelidir.
Komünist Enternasyonal’in son kongresinde Dimitrov tarafından sunulan karar tasarısında Halk Cephesinin kitlesel tabanını oluşturmak üzere seçilmiş eylem komitelerinin yaratılması anlayışı ileri sürüldü. Bütün karar tasarısının barındırdığı tek ilerici fikir de zaten bundan ibaretti. Ama bu kararı uygulamak için Stalincilerin hiçbir adım atmamalarının nedeni de burada yatıyor. Çünkü bu adımı atarlarsa burjuvaziyle gerçekleştirdikleri sınıf işbirliğine son verme kararı almış olurlar.

Şu unutulmamalıdır ki, bu eylem komitelerinin seçimine sadece işçiler değil bütün kamu ve özel sektör çalışanları, devlet memurları, eski muharipler, zanaatkarlar, küçük esnaf ve yoksul köylüler de katılabileceklerdir. Eylem komiteleri, böylelikle, küçük burjuvazi üzerinde hegemonya oluşturup onları da mücadeleye katabilme görevini daha etkili bir şekilde yerine getirirler. Buna karşılık, işçi bürokrasisinin burjuvaziyle işbirliği yapma imkanlarını zorlaştırırlar. Oysa Halk Cephesi mevcut haliyle proletaryanın siyasi sömürücüleri – reformistler, stalinistler – ile küçük burjuva sömürücüleri – Radikaller – arasındaki sınıf işbirliği örgütünden başka birşey değildir. Eylem Komiteleri için yapılacak hakiki seçimler Halk Cephesinin işbitirici burjuvazisi olan Radikalleri otomatik olarak saf dışı bırakacağından Moskova’nın dayattığı caniyane politikayı da berhava edecektir.

Bununla birlikte, belirlenmiş tüzüksel işleyişler temelinde Eylem Komitelerini seçmek için proleter ve küçük burjuva kitlelere önceden kararlaştırılmış bir gün ve saat için çağrı yapılabileceğini sanmak kuşkusuz beyhude olur. Meseleyi böyle ele almak tamamiyle bürokratik, dolayısıyla safça bir yaklaşım olurdu. İşçilerin bu eylem komitelerini seçebilmeleri için eyleme bizzat katılmış olmalarının yanı sıra devrimci bir önderliğin inşasının zorunluluğunu arzulamaları da gerekir.

Söz konusu olan “her türden kitlenin veya bütün kitlenin demokratik” temsili değil, “mücadele halindeki kitlenin devrimci” temsilidir. Eylem Komitesi mücadelenin aygıtıdır. Eylem Komitelerinin teşekkülüne katılacak emekçi tabakalarını önceden belirlemeye çalışmak faydasızdır. Mücadele halindeki kitlelerin içinden Eylem Komitelerine katılacak olanların kimlere kadar uzanacağını bizzat mücadelenin kendisi belirleyecektir.

Bugün Fransa’daki en büyük tehlike Toulon’da, Brest’te ve Limoges’da ardı ardına gerçekleşen birbirlerinden yalıtılmış kitlesel patlamalarda ortaya çıkan devrimci enerjinin yerini hareketsizliğe terk etmesi ihtimalidir.3 ve4. Gökten kendilerine bir Halk Cephesi Hükümeti hediyesi sunulana kadar kitlelerin mevcut durumda hareketsiz halde bunu bekleyeceklerine inanan veya başkalarını buna inandırmak isteyenler sadece az gelişmiş beyinlere sahip olanlar ya da bilinçli hainlerdir. Halbuki mevcut durumda grevler, protesto gösterileri, sokak çatışmaları, açık isyanlar bütünüyle kaçınılmazdır. Proletarya partisinin görevi bu hareketleri dizginlemeye ve felçleştirmeye çalışmak değil, tam tersine birleştirmeye ve daha güçlü olmalarını sağlamaya çalışmaktır.

Reformistler ve onlardan da fazla Stalinciler, Radikal Partiyi ürkütmekten çekiniyorlar. Halk Cephesinin yönetici aygıtı kitlelerin kendiliğinden hareketlerini sistemli olarak örgütsüzleştirmeye çalışma rolünü bilinçli bir şekilde ifa ediyorlar. Marceau Pivert tipi “solcular” ise bu aygıtı kitlelerin öfkesinden korumanın çabasındalar. Bu durumdan çıkmanın yolu, mücadele halindeki kitlelere doğrudan mücadele süreçleri içinde günün zorunluklarına anında uygun cevaplar verebilecek yeni bir aygıtı inşa etmelerinde yardımcı olmaktır. İşte Eylem Komitelerinin işlevi tam da burada yatıyor.5

Toulon ve Brest’teki mücadele esnasında eğer işçilere yerel bir mücadele örgütü yaratmaları çağrısı yapılmış olsaydı, bunu kurmaya tereddütsüz icabet ederlerdi. Limoges’daki kanlı tedhişin hemen ertesinde gelecekte benzerlerinin yaşanmaması için işçilere ve küçük burjuvazinin önemli bir bölümüne bu olayların seyrini soruşturmaları amacıyla eylem komiteleri seçmeleri önerisi gelseydi, hiç kuşkusuz bunu da yerine getirirlerdi. Bu yaz kışlalarda gerçekleşen “angarya cezaları”na karşı yapılan eylemler sırasında askerlere bölüklerde, alaylarda ve karargahlarda eylem komiteleri seçmeleri yolu gösterilseydi, bu komiteleri onlar da hiç çekinmeden seçerlerdi. Bu tür durumlar, yerel düzeylerde daha sık, ulusal ölçekte daha nadir olmakla birlikte her adımda önümüze çıktığı gibi çıkmaya da devam edecektir. Bu fırsatların hiçbirini kaçırmamak gerekir. Bunun için de birinci şart, “parti ve sendikaların yönetici aygıtlarının devrim karşıtı dirençlerini kırabilmenin mümkün tek aracının” Eylem Komitelerinin oluşturulması olduğunun açıkça öncelikle tarafımızdan anlaşılmasıdır.6

Bu, Eylem Komitelerinin parti ve sendikal örgütlenmelerin yerini alacakları anlamına mı gelir? Meseleyi bu şekilde ortaya koymak oldukça saçma olurdu. Kitleler mücadeleye kendi düşünceleri, kendi gruplaşmaları, kendi gelenekleri ve kendi örgütleriyle dahil olurlar. Bu arada partiler yaşamaya ve mücadele etmeye devam ederler. Partiler Eylem Komitelerinin seçimleri sırasında tabii ki kendi üyelerinin seçilmesine çalışırlar. Eylem Komiteleri kararlarını içlerinde partilerin, hiziplerin mutlak bir özgürlükle yer aldıkları koşullarda çoğunluk usulüne göre alırlar. Eylem Komiteleri parti işleyişlerinden farklı olarak “devrimci parlamentolar” gibi düşünülebilirler. Partiler zorunlu telakki edildikleri için Eylem Komitelerinden dışlanmazlar, ama eylem içinde kitlenin denetimi altındadırlar. Tabii kitleler de Eylem Komiteleri aracılığıyla çürümüş ve kokuşmuş partilerin etkisinden kurtulmayı öğrenirler.

Peki bu, Eylem Komitelerinin “Sovyet” oldukları anlamına mı gelir? Bazı koşullarda Eylem Komiteleri Sovyetler haline gelebilirler. Bununla birlikte onları Sovyetler olarak adlandırmak hatalı olur. Gerçekten de günümüzde, yani 1935 yılında, halk kitleleri Sovyet deyince iktidarın fethedilmiş olduğu bir durumu anlamaya alışkındırlar. Fransa’da henüz buna hazır değiliz. Rusya’da Sovyetler ilk ortaya çıktıklarında ileride dönüşebileceklerinden çok farklıydılar. Hatta o dönemde çok daha mütevazı olan işçi komiteleri ya da grev komiteleri adını taşıyorlardı.

Mevcut durumda Fransa’daki Eylem Komiteleri şimdilik emekçi kitlelerin savunma mücadelesini birleştirme görevini üstlenirken, aynı zamanda yarınki saldırılarında da kendi güçlerinin bilincine varmalarını sağlayacaktır. Bu hakiki Sovyetlerin ortaya çıkmasına kadar uzanabilecek midir? Bu sorunun cevabı Fransa’daki mevcut kritik durumun seyrinin devrimci sonucuna varıp varmayacağına bağlıdır. Ama bu sadece devrimci öncünün iradesine değil, fakat aynı zamanda birçok nesnel koşula da bağlıdır. Her halükarda, Halk Cephesi engeline toslamış bulunan kitle hareketi Eylem Komiteleri olmadan ilerleyemeyecektir.7

“İşçi milisinin” yaratılması, “işçilerin silahlandırılması” ve “genel grevin” hazırlanması gibi görevler eğer kitleler sorumlu organlar aracılığıyla mücadeleye bizzat katılmıyorlarsa kâğıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Sadece mücadeleden doğan Eylem Komiteleri binlerce değil onbinlerce savaşçıyı bünyesinde toplayacak hakiki milisin gerçekleşmesine imkan sağlayabilir. Sadece ve sadece yönetme hakkı kendilerine ait olan Eylem Komiteleri ülkenin belli başlı merkezlerine yayıldıklarında daha kesin ve kararlı eylem yöntemlerine geçecek an’ı saptama imkanına sahip olacaklardır.

Yukarıda sergilenen mülahazalardan hareketle Fransa’daki proleter devrimcilerinin politik faaliyeti için bir dizi sonuca ulaşılır. Bunlardan birincisi sözde “Devrimci Sol” a ilişkin olandır. Bu grup, kitle hareketinin yasalarını kesinlikle anlamama grubu olarak da anılabilir. Ortayolcular “kitleler” üzerine ne kadar laf ebeliği yaparlarsa yapsınlar her zaman reformist aygıta yanaşmanın yollarını ararlar. Marceau Pivert şu ya da bu devrimci şiarı tekrarlarken onları soyut bir “organik birlik” ilkesine bağlamaya çalışarak aslında devrimcilere karşı yurtseverlerin birliğine hizmet eder.

Devrimci kitleler için birleşmiş sosyal-yurtseverlerin yönetici aygıtlarının direncini kırmanın hayat memat meselesi olduğu bir anda Sol Ortayolcular bu aygıtların “birliği”ni devrimci mücadelenin çıkarlarının üstünde yer alan mutlak bir doğru olarak görüyorlar. Eylem Komiteleri, ancak, kitleleri sosyal-yurtsever hainlerin yönetiminden kurtarma gerekliliğini sonuna kadar idrak etmiş olanlar tarafından inşa edilebilir.
Bu arada Pivert Zyromski’ye, o Blum’a, Blum Thorez’e, o Herriot’ya ve o da Laval’e sarılıyor. Pivert Halk Cephesi sistemine dahil olurken- “Devrimci Sol”un birleşik partinin son ulusal konsey toplantısında Blum’un utanç verici kararını kabul etmiş olması zaten bu demektir- Halk Cephesi de onun bir “kanadı” olarak Laval’in bonapartist rejimine katılmış oldu. Eğer Halk Cephesi yönetimi (Herriot-Blum-Cachin- Thorez-Zyromski) önümüzdeki yakın tayin edici dönemde kendini bu haliyle korumaya devam ederse Bonapartist rejim yerini kaçınılmaz olarak faşizme bırakacaktır.

Proletaryanın zaferinin tek koşulu “mevcut yönetimin tasfiyesinden” geçiyor. Bu koşullar altında Halk Cephesi yönetiminin Bonapartistler de dahil olmak üzere bütün burjuvalarla “birlik” şiarı altında buluşmaya devam etmesi sadece ahmaklık değil cinayettir. “Fransız emperyalizminin ve Cemiyet-i Akvam’ın ajanlarıyla hiçbir birlik olamaz!”. Onların hain yönetimlerinin karşısına Devrimci Eylem Komitelerini dikmek gerekir. Bu komiteler, başta Marceau Pivert olmak üzere sözde “Devrimci Sol”un maskeleri indirilmeden de kurulamaz. Kuşkusuz bu tür yanılsamalara ve şüphelere saflarımızda yer olamaz.8

  1. Pierre Broue’nin derlediği “Le mouvement commnuniste en France, “Fransa’da Komünist Hareket” kitabından, Editions de Minuit, 1967, s.535-541. Fransız Troçkist örgütünün yayın organı “La Verite”de (Hakikat) 26 Kasım 1935 tarihinde yayınlanmış bu makalede Troçki, devrimci eylemi şöyle tanımlıyor: Devrimci eylem, “spontane gelişen süreçlerde devrimcilerin bilinçli müdahalesi olarak ele alınmalıdır”. Daha sonraları birçok kez ileri sürdüğü gibi, bu makalede öne çıkardığı Eylem Komiteleri şiarının devrimci partinin inşası konusunda hiçbir Fransız Troçkisti (Bolşevik-Leninist) tarafından anlaşılamadığının altını çizecekti. (Pierre Broue). Çünkü Troçki’ye göre hiçbiri devrimci parti inşasının diyalektik sürecini kavramamışlardı(çn). []
  2. Birçok durumda sosyalist ve komünist adaylar seçim tarzı gereği ilk turda kendilerinden yüksek oy almış Radikal Parti adayları lehine ikinci turda kendi adaylıklarından feragat ettiler. (Broue’nin notu). Benzer durum Fransa’da bu yıl yapılan milletvekili seçimlerinin ikinci turunda Yeni Halk Cephesi adaylarının bir bölümü ikinci turda Macron’cu adaylar lehine adaylıktan geri çekildiler ve böylelikle kendi taraftarlarını Macron’un içişleri ve sosyal güvenlik bakanlarına oy vermek zorunda bıraktılar ve böylelikle daha geçtiğimiz aylarda polislerini halkın üzerine vahşice saldırtmış bu bakanlar yeniden milletvekili seçildiler(çn). []
  3. Limoges’da 17 Kasım 1935’te meydana gelen büyük çatışmalar da ağustos başında Brest ve Toulon’dakiler gibi devrimci bir karaktere bürünmüştü. Buna karşılık Sosyalist ve Komünist Partilerin “provokatörler”e karşı uyarıda bulunan propagandaları ve hükümeti olayları çıkaranlara karşı sürekli müdahale etmesi çağrısında bulunmaları, bir ölçüde, olayların daha da gelişmesini sınırlayıp tekrarlanmalarını engelledi. []
  4. Çevirenin açıklamalı notu, Broue’den alıntı:
    1935 yılı ağustos ayında Brest ve Toulon illeri işçilerle muhafız alayları arasında barikatlar kurulması, karşılıklı ateş açmalar vb, savaşlara sahne oldu. 5 Ağustos’ta Toulon, Brest ve Tarbes’daki askeri tersane işçileri Laval’in KHK’larına karşı protesto grevlerine gittiler. Aynı akşam Toulon’daki Cafe’lerin büyük teraslarında işçi göstericilerle sağcı militanlar arasında kavgalar patlak verdi. 7 Ağustos’ta askeri birlikler tersaneyi işgal ettiler, işçiler buna genel grevle karşılık verdiler. Sabah saatlerinde gerçekleşen çatışmalarda üç ölü ve sayısız yaralanma oldu. Bölge Denizcilik Karargahındaki mavi/beyaz/kırmızı bayrağın yerine kızıl bayrak çeken genç bir işçi karargah subaylarından biri tarafından vurularak öldürüldü. CGT ile CGTU 9 Ağustos için zorlukla da olsa işçilere işbaşı yapma kararlarını onaylattırdılar. Ama bu kararın uygulanacağı tarihten bir gün önce Brest’teki çatışmalarda hayatını kaybetmiş bir işçinin cenaze töreni önce kitlesel bir sokak gösterisine ve ardından da barikatların da kurulduğu bir meydan savaşına döndü. Barikatlarda genç işçiler 30’ar kişilik gruplar halinde sabahın 3’üne kadar ateş etmeyi sürdürdüler. Sosyalist ve Komünist Partiler “Solun birliği”ne, “disiplin”e ve “sükunet”e çağrı yaptıkları gibi “provokatörler”e karşı uyanık olma çağrısı yaptılar. Vaillant-Couturier 7 Ağustos tarihli L’Humanite başyazısında şöyle diyordu: “En ön sıralarda yer alan Halk Cephesi ve komünistler ne dükkanların camlarını indiriyorlar, ne Cafe’leri talan ediyorlar ve ne de üç renkli bayrağı yırtıyorlar.” (…) Jacques Duclos 8 Ağustos’ta Komünist Partinin pozisyonunu şöyle özetliyordu:” Provokatörlere karşı koymak konusunda Radikal Parti ile işbirliğimize çok büyük önem veriyoruz.” Gene aynı tarihte CGT ve CGTU’nun “5 dakikalık” iş bırakma çağrısını tanımayan fişek fabrikası işçileri bir gösteri kararı alarak Toulon şehir merkezine yürüdüler. []
  5. 13 Kasım’da Troçki Jean Rous’ya şöyle yazıyordu: “Faşizmle aramızda bir hız yarışı olduğu tekrarlanıyor.“ Ama bu formülün içeriğini iyi tahlil edebilmek için meseleye devrimci partinin inşası zaviyesinden bakmak gerekir”. Faşizm onları ezmeden önce kitlelere devrimci bir dayanak sunabilecek miyiz? Faşizmle nihai bir hesaplaşmaya girmeden önce veya savaş patlamadan önce bütün diğer örgütleri geride bırakarak kadir-i mutlak bir parti yaratılabileceğine yeterli zaman olabileceğine inanmak saçmalık olurdu. Ama olayların gelişiminin de yardımıyla kısa vadede şu çıkış yolu pekala mümkündür: Geniş yığınları kendi programımıza değil, IV. Enternasyonal’e değil ama bu Eylem Komitelerine kazanmak. Şunu akılda tutalım ki, bu Eylem Komiteleri bir kez kurulduğunda devrimci bir partinin inşası için mükemmel bir sıçrama tahtası olurlar”. (Nicolle Braun’dan alındı. “L’organe de masse , s.44). Broue’nin notu: Nicole Braun, Erwin Wolff’un takma adıdır. Rudolph Klement’in yanı sıra Troçki’nin oğlu Sedov’la birlikte en güvendiği yardımcılarından. Her ikisi de iki yıl sonra Sedov gibi Sovyet Gizli Polisi GPU tarafından katledildiler. []
  6. Jean Rous’ya yazdığı aynı mektupta Troçki şöyle diyor: “Eğer Toulon’daki olayların patlaması sırasında yönelişini yeterince belirlemiş bir grup olsaydı ve şu basit ve açık şiarı ileri sürseydi: “Her yüz işçi Toulon Eylem Komitesine bir delege göndersin” kitle bu çağrıya kesinlikle uyardı. Böyle oluşturulmuş bir Eylem Komitesi sadece o bölgedeki kitle üzerinde değil, bütün Fransa’daki kitleler üzerinde, hatta geleneksel ve korkuya kapılmış parti ve sendikal örgütler üzerinde de bambaşka bir otorite tesis etmiş olurdu.” []
  7. Bolşevik-Leninistler (Troçkistler anlayın, çn) İşçi Enternasyonali’nin Fransa seksiyonunda (SFIO) “kitleler tarafından” yönetilen Eylem Komitelerinin teşkili için bir önerge sunmuşlardı. Troçki bu konuda adı geçen mektubunda şöyle yazıyor: “Verdiğiniz bu önergede olması gereken ilişki tersine çevrilmiş. Eylem Komiteleri özellikle kitlelerin yönetmesi için gereklidir. Bu komitelerin mücadele halindeki kitlelerden yayılacağını, onlar tarafından seçileceklerini ve bu delegelerin o kitlelere karşı sorumlu olmalarının yanı sıra gerektiğinde gene bu kitleler tarafından azledilebileceklerinin altını niye çizmiyorsunuz?”. []
  8. Troçki’nin bu yazıyı kaleme aldığı sırada Fransa’daki Troçkist grup içinde sürmekte olan tartışma üzerine kısa ama doğrudan bir imada bulunuyor Nicolle Braun. Bütün bu dönem boyunca grup ciddi bir iç tartışma içinde olup Troçki açısından en acil görev olarak nitelenen SP’den ihraçlar ve Marceau Pivert ile polemik konularıyla hiç ilgilenmiyor. Troçki’nin bu konudaki danışmanı ve sözcüsü konumundaki Nicolle Braun (bkz. s. 542) bu sıralar İç Çatışmalar Ulusal Komisyonunun ihraç önergesini düzenlemesinden ancak onbeş gün sonra La Verite’nin üstelik alakasız bir şekilde köylü meselesini öne çıkaran bir kapakla çıktığını ifade ediyor. (“L’organe de masse”) s. 12. Nicolle Braun o sıralar hiçbir Fransız Bolşevik-Leninist’inin Pivert’e açıktan saldırmak istemediğini (s. 16) ve La Verite’de Troçki’nin kaleme aldığı “Stalin’in Zaferinin Nedenleri” başlıklı makalesinin sistematik olarak çıkartıldığı bilgisini veriyor (s. 28). Fransa’daki Bolşevik-Leninist grup içindeki farklı eğilimlerin pozisyonları üzerine Troçki şöyle yazıyor: “Kuşkusuz sözünü ettiğimiz politika Molinier/Frank eseridir. Ama diğer iki ekip de bu politikalardan ziyadesiyle sorumludurlar. Çünkü sonuçta bu politikaya müsamaha etmişlerdir. Şöyle ki: Rous sebatkar olmayışıyla, Naville de “konuya teğet geçen yazılarından” başka bir anlam taşımayan “özel” notlarıyla.(s.26)
    Troçki bu makaleyi kaleme aldığı sırada Fransız Troçkist grubunun yöneticilerinin hepsinin bu konu üzerinde ya yanılsamalar taşıdıklarının ya da kuşkular duyduklarının fazlasıyla farkındaydı. Bu son cümledeki uyarısının nedeni budur. []