Elbette ADALET!

Sonuna kadar ADALET!

Ama bu çok haklı talep mantıki sonucuna varmalı

CHP’nin başlattığı “Adalet” yürüyüşü çok haklı ve sonuna kadar desteklenmeli. “Ama şu destekliyormuş, bu destekliyormuş” tartışmasının hiçbir önemi olmadığı gibi, “şu desteklemiyormuş, bu desteklemiyormuş”un da bir önemi yok. 2013 Haziran İsyanı’ndan bu yana önemli de olsa birkaç istisnai işçi sınıfı hareketi (metal ve cam işçilerinin eylemleri) dışında üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi duran bu ülkede “pekiştirilmiş bir 12 Eylül rejimine” karşı sokağın harekete geçmesine yol açan bir eylem nasıl olur da desteklenmez? Bakın daha şimdiden Erdoğan-Bahçeli kliği ve onların hempaları nasıl da küplere bindiler? Yandaş TV’ler ve yazılı basın organları nasıl da canhıraş bir saldırı kampanyası yürütüyorlar. Kuyruklarına basılmış olmanın acısını çıkartmak isteyen bir ruh hali içindeler. Ve tabii iktidar bloğundaki çatlama belirtileri de işin cabası. Bir kere daha kanıtlanmış oldu ki; özellikle 16 Nisan şikeli plebisitinin sonucuyla birlikte artık hiçbir önemi kalmamış olan parlamentoda oturup hiç kimsenin duymayacağı “kendi sesini beğenen konuşmalar” yapma yerine sokağa çıkıp bir adım bile atmak ülkenin içine girdiği karanlıktan kurtulma yolunda çok daha anlamlı bir harekettir.

Mevcut iktidar kliği her şeyden önce işçi sınıfı (genel olarak işçiler değil, örgütlü işçiler, çünkü sadece örgütlü işçiler işçi sınıfıdır) düşmanı olduğunu başta yasakladığı bütün grevlerle ve işten atmalarla herkese göstermiştir. İflah olmaz bir laik ve seküler hayat tarzı düşmanı olduğunu yürüttüğü akıl almaz mezhepçi politikalarla ispatlamıştır (“henüz toplum üzerinde kültürel hakimiyetimizi tesis edemedik” yakınması bunun itirafıdır). Kendisine yakın durmayan bütün Kürtlere düşman olduğunu da HDP’nin Eş Başkanları dahil olmak üzere birçok milletvekilini ve sayısız Belediye Başkanını hapse atarak göstermiştir. İktidar kliği kendisine biat etmeyen bütün kadınlara olduğu gibi başı dik ve özgür davranan bütün gençlere de düşman olduğunu zaten her fırsatta dile getiriyor. Kendisini eleştiren bütün yazarçizerleri ve aydınları ya hapse tıkarak ya da işten atarak baş düşmanlar kategorisine yerleştirmekte hiçbir beis görmüyor. Plebisit sonucu kabul ettirdiği anayasal değişiklerle demokrasinin kırıntılarını bile tereddütsüz yok etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Sonuç olarak, iktidar kliği esasen demokrasiye düşman olduğunu bütün tasarruflarıyla dile getiriyor.

ADALET halkın ekmeğidir! İşçilerin geleceğidir! (DİSK pankartı)

İşte bütün bu gelişmeler karşısında tabii ki ADALET talebi başa alınmak zorundadır. Ama ADALET talebinin içi derhal doldurulmalıdır: OHAL sürdükçe ADALET mümkün değildir! ADALET’i engelleyen temel müessese OHAL rejimidir. Derhal kaldırılmalıdır! İstanbul Maltepe’ye kadar sürdürüleceği ifade edilen yürüyüş genel soyut bir ADALET talebiyle yol alamaz, fiilen uygulanan somut bir ADALET talebini dile getirmelidir. Milyonlar ADALET için sokağa çıkıyorlarsa, OHAL’in kaldırılmasını görmek için çıkıyorlar. Grevleri yasaklanan ve işten atılan işçiler için, yıllardır kadro yalanlarıyla kandırılıp güvencesiz çalıştırılan taşeron işçiler için ADALET, OHAL’in kaldırılmasıdır; cezasız kalan iş kazaları ve iş cinayetleri söz konusu olduğunda ADALET, OHAL’in kaldırılmasıdır. Hapse atılan ya da işlerine son verilen kamu çalışanları için ADALET, OHAL’in kaldırılmasıdır. Hapse atılan milletvekilleri ya da Belediye Başkanları için ADALET, OHAL’in kaldırılmasıdır. Hapse atılan ya da işten çıkartılan gazeteciler için ADALET, OHAL’in kaldırılmasıdır. Kısacası OHAL varsa ADALET yoktur! İktidar kliği 19 Temmuz’da OHAL’i üç ay daha uzatmak isteyecektir. Sokağa dökülen milyonlar OHAL’in kalkmadığını gördüklerinde eylemlerine yeniden ve yeniden başlayacaklarını haykıracaklardır. Artık bu yürüyüşten geri dönüş yoktur. Ya ADALET, ya ADALET!

Herkes için ADALET, herkes için DEMOKRASİ! (KESK pankartı)

Ama bununla bitmez; ADALET talebi bir başladı mı sonu gelmeyecektir. 12 Eylül 1980 rejiminin 16 Nisan şaibeli plebisitiyle katmerlenerek aldığı yeni ve daha gelişkin baskı biçimi, ADALET’in önündeki en büyük engel haline gelmiştir. Artık Türkiye’de böyle bir Yüksek Seçim Kurulu ile adil bir seçim yapılamaz. Yapılabileceğini iddia edenler ya kendilerini ya halkı ya da her ikisini birden kandırmış olurlar. Yürüyen milyonlar burada durmayacaklardır. Yürüyen milyonlar iktidarını kaybetmiş olan bir parlamentonun yerini alacak bir meclisin demokratik seçiminin yolunu açacaklardır. Demokrasi, tek kelimeyle halkın egemenliğidir. Yüzde 10 barajının yeni Başkanlık rejimiyle yüzde 50’ye çekilmesi demokrasiye tamamen son verilmesi demektir. Zaten ADALET yoksa DEMOKRASİ de yoktur. Mevcut Başkanlık sistemi Türkiye’deki bütün siyasi partilerin sonu anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde gerçek bir parlamento olmayacağı gibi, gerçek siyasi partiler de olmayacaktır. Zaten iktidar kliği kendi partileri de dahil olmak üzere hiçbir partinin varlığını istemediklerini kanıtladılar. Devlet Bahçeli kendi partisini bitirdi, Tayyip Erdoğan dizginleri tamamen ele alabilmek için mecburen AKP’nin başına geçti. Her ikisi de zaten siyasi partiler rejimi istemiyorlar. Çünkü son tahlilde siyasi parti bir tehlikedir! DEMOKRASİnin olabilmesi için bu ucube Başkanlık rejiminden vazgeçilmesi ve nispi temsile dayalı EGEMEN bir KURUCU MECLİS seçimine gidilmesi gerekir. Bu KURUCU MECLİS seçimi barajsız olmalı, katılan her örgüte eşit propaganda hakkı tanınmalı, herkes aldığı oy oranında bu mecliste temsil edilmelidir. Eşit ve özgür bir seçimden korkacak bir şey yoktur. Böyle bir Mecliste işçi sınıfının kendi bağımsız siyasi partisiyle (bütün işçi örgütlerinin ve demokratik örgütlerin bir araya gelmesiyle) var olması fazlasıyla mümkündür. Bu burjuva meclisin işçi sınıfı kanadı ancak böyle olabilir. Öte yandan, böyle egemen bir kurucu meclisle birlikte ülkenin bu kadar pahalı ve totaliter despotizme açık bir Başkanlık sistemine ihtiyacı olmadığı derhal ortaya çıkacaktır. Ülkenin kaderini tamamen kendi eline alacak olan EGEMEN KURUCU MECLİS’in Başkanı Cumhuriyeti sembolik olarak temsil edebilir.

Sonuç olarak, ADALET talebi pandoranın kutusudur, bir açıldı mı pir açılacaktır. Yeter ki içi layığıyla doldurulabilsin ve kitle hareketinin bu talebin içinin nasıl doldurulabileceğine aklı yatsın. ADALET talebi, ancak ezilen ve sömürülenlerin kendilerini temsil edebileceği EGEMEN bir KURUCU MECLİS talebine uzanırsa sahici olacaktır. Biz İKP olarak, ADALET ve DEMOKRASİ mücadelesinde başta irili ufaklı tüm işçi sınıfı örgütlerini birleşik bir cephede omuz omuza mücadele etmeye çağırıyoruz. (1 Temmuz 2017)

İşçi Kardeşliği Partisi (İKP)
Merkez Yürütme Kurulu