Syriza’da Şimdilik “Kol Kırılır Yen İçinde Kalır” Anlayışı Hakim

Bununla birlikte Merkez Komite toplantısında Troyka’ya verilen tavizlere itiraz eden önerge, Çipras destekçisi çoğunluk tarafından reddedilmekle birlikte üyelerin yüzde 45’inin desteğini aldı.

Troyka’nın yaklaşık beş yıl süren memorandum uygulamalarından bezen Yunan halkı sonunda diğer bütün siyasi partileri cezalandırarak kemer sıkma politikalarına ve memorandumlara son vereceğini ileri süren Syriza’yı neredeyse tek başına iktidara getirdi. İktidara gelen Çipras hükümeti kendini derhal Troyka yetkililerinin karşısında buldu. Onlar yıllardır süren taleplerini sürdürmekte kararlıydılar. Çipras ise seçim öncesi vaadlerinden çok geri adım attı.

Syriza’ya Oy Vermiş İşçilerin Ruh Hali

25 Ocak seçimlerinde Syriza’ya oy vermiş olan işçilerin ruh hali son derece karmaşık. Sokakta görüştüğümüz, kapitalist hükümetlere karşı en militanca mücadeleleri yürüten İnşaat İşçileri Sendikası’na bağlı işçiler şöyle diyorlar: “Çipras hükümetine biraz zaman tanımak lazım. Henüz daha çok yeniler ve karşılarında güçlü bir düşman var: Avrupa Merkez Bankası, IMF ve bütün Avrupa hükümetleri…” Buna karşılık Syriza Merkez Komite Üyesi Stathis Kouvelakis’in yorumuysa şöyle: “Süreyi erteletmiş olmak asla bir başarı değil. Çünkü her şeyden önce alacaklılara bütün paralarını zamanında ödemeyi taahhüt etmiş olduğumuz gibi, aynı alacaklıların vesayeti altına girmeyi de peşinen kabullenmiş bulunuyoruz. Tek fark şu: Artık Troyka değil ‘Kurumlar’ diyoruz.“ Kouvelakis şöyle devam ediyor: “Oysa sözde çalışma yasaları çalışanların lehine yeniden düzenlenecekti, işten çıkartılmış memurlar görevlerine iade edilecekti, geliri yetersiz olan yoksullara elektrik bedava sağlanacaktı, kamusal Radyo-TV kurumu ERT çalışanların eliyle yeniden düzenlenecekti(…) Bütün bu talepler Avrupa Birliği yetkililerinin direnişine tosladı.” Kouvelakis bu sözlerinin ardından şunu ekledi: “İşte zaten zurnanın zırt dediği yer de burası. Hem memorandum hem de başka konularda ciddi bir adım atabilmek için Avrupa Birliği ile çatışmaya girmeniz gerekir. Halkın çıkarları doğrultusunda kararlar alabilmeniz için AB’den kopmanız bir zorunluluktur.

Syriza’lı Bakanla Syriza’lı Sendikacı Karşı Karşıya

Geçenlerde daha önce işten çıkartılmış olan öğretmenlerin görevlerine iadesini sağlamak üzere Syriza’lı Eğitim Bakanı ile Syriza’lı Öğretmenler Sendikası’nın Başkanı (kendisi de işten çıkartılanlar arasında) karşı karşıya geldiler. Hoş bir görüşme olmadı. Ama görünen o ki sendikalar kolay teslim olmayacaklar.

Merkez Komite’de Çipras’ı Şaşırtan Sonuç

İşte kitleler böyle karmaşık ruh halleri içindeyken Syriza Merkez Komite toplantısında Sol Kanadın Troyka ile yapılan anlaşmayı geri çeviren önergesinin aldığı destek şaşırtıcı oldu. Sol Kanadın önerisi oyların yüzde 45’ini aldı, yüzde 4’lük bir çekimser oya karşılık çiçeği burnunda Başbakan Çipras’ın yandaşlarının oy oranı yüzde 55’te kaldı. Böylelikle Çipras’ın “Kurumlar” ile yaptığı anlaşma onaylandı, ama Sol Kanadın kendi gücünün oldukça üstünde destek alması da dikkate değer. Buradan çıkan sonuç şu ki Yunanistan’da işçi sınıfı henüz son sözünü söylemediği gibi Syriza’nın mevcut yönetimi üzerindeki basıncını da hiç eksik etmeyecek. (Dominique Ferré)

 

Yunanistan Nereye?

— Dominique Ferré ((7 Ocak 2015 tarihli Informations Ouvrieres‘den alınmıştır.))

Memorandumların reddi, toplumun büyük sektörlerinin işçi sınıfının etrafında kenetlenmesine neden oluyor: Köylüler, gençler, iflas bayrağını çekmiş “orta sınıflar”

Sınıf mücadelesi zeminindeki sert direniş

Doğrudan sınıf mücadelesi zemininde işçiler sayısız “eylem günü” yaşadılar. Ama bu eylemlerin (grevlerin) hemen hepsi sendikal konfederasyonların yöneticilerince kaderlerine terk edildi. Üstelik bunlar başlangıçtaki hedeflerinin çok ötesine uzanan grevlerdi, söz gelimi, daha sonra Atina ulaşım işçilerinin de desteğini alan ve 2013 yılının Ocak ayında konfederasyon yönetimleri tarafından bilinçli olarak yalnız bırakılan sekiz günlük Atina Metro işçileri grevi gibi. Bunun gibi çok sayıda engelle karşılaşan Yunan halkı, direnişini seçim zemininde de sürdürdü.

2012 yılının Mayıs ve Haziran aylarında yapılan seçimlerde, daha önce Yunan Komünist Partisi’nin (KKE)  yaşamış olduğu bir krizden dolayı ondan kopan grupların başını çektiği bir koalisyon olan Syriza ((Fransa’daki Komünist Partisi (PCF) ve Sol Parti (PG) ve Almanya’daki Die Linke vb. gibi Avrupa Sol Partisi’ne bağlı olan Syriza Avrupa Birliği’ne karşı olmamasının yanı sıra O’nu (AB’yi) “reforme” etmeyi ve “daha sosyal” hâle getirmeyi umuyor.)) adlı küçük bir parti, sözcüsü Alexis Çipras, “memorandumların iptali” için kampanya başlattığında ve özellikle de bu memorandumların hayata geçirilmesini hedefleyen bir hükümete katılmayı reddettiğinde, bir anda parlamenter muhalefetin birinci partisi haline geliverdi. İşte bu satırları kaleme aldığımız sırada 25 Ocak 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimlerle ilgili olarak yapılan kamuoyu yoklamalarında en yüksek oyu elde edeceği ifade edilen parti bu partidir.

Avrupa Komisyonu ile “mali piyasalar” adına Aralık ayı sonunda görüş belirten Jean-Claude Juncker ile Pierre Moscovici, kelimelerinin üstüne basa basa şöyle dediler: “Tanıdık isimlerle çalışmayı arzularız”. Avrupa Birliği kurumlarının anti-demokratik karakterlerini doğrularcasına Yunan halkının kendi temsilcilerini seçme hakkına sahip olmadığını ileri sürdüler. Der Spiegel dergisinin bir “boşboğazlığı” olası bir Syriza hükümetinin memorandumları sorgulaması halinde Almanya Şansölyesi Merkel’in Yunanistan’ı Avro bölgesinden çıkartma tehdidinde bulunduğunu çıtlattı.

AB’ye göre seçimleri kim kazanırsa kazansın kemer sıkma politikaları sürdürülmeliydi

Oysa bizzat Spiegel’e göre bu abartının kendisi böyle bir varsayımın gerçekleşmesini engellemek için yapılmış olan bir baskıdan ibaretti, zira Yunanistan’ı Avro Bölgesinden ihraç etmek, O’nu dış borçlarını hiç ödememe noktasına getirirdi ki bu da belli başlıları Alman finans kapitaline ait olan bankaları büyük zarara sokardı. Mevcut durumda Samaras-Venizelos hükümetinin çöküşünü engelleyemeyen Avrupa Birliği Komisyonu, artık ne yapıp edip Syriza etrafında oluşacak bir hükümetin, Çipras’ın 2012’de dediği gibi “cehenneme gidecek yolun taşlarını döşeyecek” bir yönelişe girmesini sağlamanın koşullarını yaratmalıydı.

Syriza cephesinde de işler karışık

Bu arada Syriza cenahından da çelişkili ifadeler akmaya başladı. Bir yandan Çipras, 29 Aralık tarihinde Hükümetin düşmesinden birkaç saat sonra, “İşçi sınıfına takılan zincirleri kıracağız(…) Memorandumlar tarafından dayatılan talimatları bütünüyle ve sistematik olarak askıya alacağız” açıklamasını yaparken (ki bu açıklamalar Syriza’nın işçi, köylü ve halk seçmenini kendi geleneksel tabanının çok ötesine sıçratmaktadır), öte yandan aynı Syriza’nın yöneticileri “Avrupa Solu” çerçevesinden dışarı çıkmayarak Avrupa Birliği kurumlarını sorgulama fikrini bile tartışmaya açmamayı sürdürdüler.

Halkın özlemleriyle “AB çerçevesine saygı” birbirleriyle mutlak uzlaşmazlık içindedir

Militan işçiler, Syriza’nın önderliğinin her zaman grevleri ufalama/parçalama stratejisini izlediğinin – hem bir ya da iki günlük grevlere verdiği destek hem de denetim altında tuttuğu sendikal yapıların politikaları ((Öte yandan, “Ortodoks” Yunan Komünist Partisi (KKE) ile onun sendikal kesimi, sınıf hareketini sistematik olarak bölme politikasını sürdürüyor: sınıfın diğer kesimlerinden ve örgütlerinden ayrı grev çağrıları, ayrı sokak gösterileri… Aynen PASOK’un konfederal sendikal yapılarının yönetimleri gibi KKE de burjuvazi için çok faydalı bir mücadele ufalama/parçalama aygıtı.)) aracılığıyla- farkındalar.

Aralık ayı sonunda Syriza önderliği daha önce kemer sıkma politikalarına destek vermiş oldukları için itibarını yitirmiş olan şahsiyetler ve partilerle “ittifak” arama yoluna girdi (Haziran 2012 ile Haziran 2013 tarihleri arasında Sağ-PASOK hükümeti üyesi Dimar Partisi gibi). Bununla birlikte, bu “ittifak” arayışları Ocak ayında Syriza’nın yerel ve bölgesel kurullarında büyük ölçüde geri çevrildi.

Ama buna rağmen 6 Ocak tarihli Le Monde şunu yazıyor: “Brüksel’de bazı çevreler bu partinin Merkez Sol ile koalisyon oluşturacağını ve Troyka’ya karşı daha az radikal bir çizgi izleyeceğini düşünüyorlar. Bay Çipras Avro’dan çıkmak istediğini söylemediği gibi Yunanistan’ın mevcut borcunu ödemeyeceğini de söylemiyor. Financial Times’a göre bu onun pragmatizmi, ama daha şimdiden niyetleri konusunda kendilerine güven verebilmek için uluslararası yatırımcılarla görüşmeler yapmaya başladı bile…”

Öte yandan geçtiğimiz günlerde şunu da gördük: Bir Syriza çoğunluğunun başını çeken Réna Duru, Attika Bölgesel Konseyi’nde selefi olan PASOK’lunun bütçesini aklamadı mı?

29 Aralık tarihli konuşmasında Çipras şöyle diyor: “Avrupa Birliği sorumlularının bugünkü açıklamaları partnerlerimizin yeni Yunan Hükümetiyle işbirliği yapmaya hazır olduklarını doğruluyor…” Juncker’lerle Moskovici’lerin kendisine köpürerek saldırdıkları bir sırada sarf edilen tuhaf sözler doğrusu. Ve aynı Çipras, “Avrupa Birliği’nin çerçevesine ve Avrupa Birliği kurumlarına” duyduğu saygıyı ifade etmekten vazgeçmiyor.

Oysa son yıllarda Yunanistan’da olduğu kadar Avrupa’da da işçi sınıfının tüm deneyimi, milyonların kemer sıkma planlarına son verme özlemleriyle Avrupa Birliği kurumlarına saygı duyma arasında mutlak bir aykırılık olduğunu gösteriyor. Çünkü Avrupa kurumları bu konudaki renklerini zaten fazlasıyla belli etmiş durumdalar: Memorandumları sonuna kadar uygulamaya devam etmek gerek!

Kitlelerin öfkesi her taraftan taşıyor

Atinalı bir kadın işçi militan Yunan halkının durumuyla ilgili olarak bize şu ruh halinden söz etti: “Genelinde, inanılmaz sayıda insan, Syriza’ya kuşkuyla bakanlar dahil olmak üzere (O Syriza ki, bir an olsun patronlara, Merkel’e, Yunan Kilisesine, Papa’ya ve benzerlerine el uzatmaktan vazgeçemiyor) Syriza’ya oy vermenin dışında bir çıkış yolu göremiyorlar. Felâket o kadar büyük ki! Eski IKA’nın (Sosyal Güvenlik Kurumu) lokallerinde fareler cirit atıyor! Küçük burjuvazi umutsuz durumda. Öfke sel olmuş ve her yerden taşıyor…”

Yunan halkının ve işçilerinin isyanı, her ne kadar Syriza yönetimi Avrupa Birliği tarafından belirlenmiş “çerçeveye saygı” duyacağını ileri sürse ve buna mukabil Yunan işçi sınıfı da buna bir biçimiyle karşı olsa da, bütün bunlara rağmen oylar yoğun olarak Syriza’ya akacaktır. Syriza’ya gidecek oylar işçi sınıfının grevlerde defalarca ifade ettiği gibi memorandumların derhal iptalini olduğu gibi diğer tüm barbarlık önlemlerinin de kaldırılmasını dayatıyor.

Bu oylar, işçiler için, önlerindeki sayısız engele rağmen, kendi isteklerini dayatma ve gene kendi meselelerinin çözümünü bizzat kendi ellerine almaları konusunda müthiş yüreklendirici bir kaldıraç işlevi görecektir. Yunan işçileri ve halkı bu yolda bütün Avrupa’nın işçilerinin, militanlarının ve gençlerinin desteğini yanında bulacaktır.