Yıllardır hem ülke içi politikalarında hem de dış politikasında kapitalizmden ve emperyalizmden kopamayan PT (İşçi Partisi) hükümetleri ve şimdi de PT koalisyon hükümeti bu güçlerin şiddetli bir saldırısı altında. Askeri diktatörlük rejiminden kalan ve bugüne kadar kıllarına bile dokunulamamış olan çeşitli yasalar, bugün PT’yi hükümetten Dilma Roussef’i başkanlıktan indirmek amacıyla oligarşi tarafından devreye sokulmuş durumda. Tehdit altında olan sadece Dilma, Lula veya PT değil, aynı zamanda ülkede askeri diktatörlük rejimine karşı kahramanca mücadele etmiş olan CUT, yani milyonlarca üyeli işçi konfederasyonu.
Evet, işlerin bu noktaya gelmesi için gerek Lula gerekse Dilma ellerinden geleni yaptılar. Brezilya’da PT iktidarları boyunca halkın durumu elbette askeri diktatörlük rejimleri veya sağcı hükümetler altında olduğundan daha iyi. Zaten seçimleri de bu yüzden kazanıyorlar. Ama içerde büyük toprak sahiplerinin (latifundistler) devasa çıkarlarına hiç dokunamadıkları gibi, dışarda da Haiti’ye müdahale eden emperyalist işgâlcilere destek verdiler. Hatta orada asker bulundurmaya devam ediyorlar. Yani hem ülke kapitalizmiyle hem de emperyalizmle aralarını bozmamaya özen gösteriyorlar. Ama nereye kadar? İşte, kriz koşullarında Brezilya oligarşisi ve emperyalizm, PT ve CUT türü işçi örgütlerini istemiyor. Krize sağcı örgütlerle girmek istiyor, çünkü işçi haklarına şiddetli bir saldırı hazırlanıyor ve bu durumda bu örgütlerin varlığı bile emperyalizm için bir engel. Dolayısıyla tehlike büyük.
CUT Ulusal Başkanı Vagner Freitas’a dayanışma mektubunda, ABD işçi ve demokratik kamuoyunun meseleye nasıl yaklaştığını göreceksiniz. Umarız Türkiye sosyalist hareketi de “Onlar da hırsızlık yapmasalardı!” tarzındaki küçük burjuva ahlâkçılığından en kısa zamanda vazgeçer de bu tip durumlarla karşı karşıya kalındığında sınıf refleksiyle hareket etmeyi aklına getirebilir.
Evet, yıkılmak üzere olan Dilma hükümeti hâlâ bütçedeki kamu harcamalarını 6 milyar doların üzerine bir 7 milyar dolar daha kısmaya çalışıyor. Bu tam bir gaflet.
Ama sosyalistlerin görmesi gereken işçi örgütleriyle liderlikleri arasındaki farktır. Lula’nın ya da Dilma’nın politikalarına karşı çıkacaksınız, ama aynı zamanda başında oldukları örgütleri de savunacaksınız. Yoksa şu anda Brezilya sokaklarını dolduran ve Dilma’yı savunan milyonlarca işçiye ne diyeceksiniz? Onlar Dilma ya da Lula’dan çok kendi sınıf çıkarlarını savunmak için sokaklardalar.
Leninist politikalar somut durumun somut tahliline dayanır. Allende’nin politikalarının nasıl felaketle sonuçlanacağını biliriz, ama O’nu da askeri cuntaya ve emperyalizmin saldırısına karşı savunuruz. İç savaş sırasında İspanya Halk Cephesi’nin politikaları baştan felakete götürücüdür, bu politikaları eleştiririz, ama Franco’culara karşı Cumhuriyetçilerle birlikte savaşırız. Alman Komünist Partisi’nin Nazi iktidarı öncesi tutumu gibi “Hele bir Naziler Sosyal Demokratları devirip iktidarı alsınlar da biz sonra onların elinden iktidarı nasıl olsa alırız” aymazlığına düşmeyiz. Ya da Rusça konuşmak gerekirse, Kerenski hükümetinin politikasını zerre kadar desteklemeyiz ama Kornilov’a karşı birlikte savaşırız.
Bugün Brezilya’da benzer bir durumla karşı karşıyayız. “Solculuk” yapmanın yeri değil, sınıf mücadelesinde taraf olmaya ihtiyaç var!