Trump’ın Provokasyonu: Filistin Halkı Tehlikede!

IV. Enternasyonal’in Yeniden Oluşumu için Örgütlenme Komitesi’nin (OCRFI) Deklarasyonu

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığı ve ABD Büyükelçiliği’ni bu şehre taşıyacağı yönündeki provokatif açıklaması Filistin halkının ve Filistin halkının kendi geleceklerini kendileri belirleme hakkını koşulsuz destekleyen tüm dünyadan insanların haklı öfkesine sebep oldu. Filistin halkı bir kere daha tehdit altında!

Trump’ın provokasyonunun ardından kimi devlet başkanları ve siyasal liderler açıklamayı “esefle karşıladılar”, kimileri de bunu ABD yönetiminin politikasının gerçekliğini yansıtmayan “sorumsuz” bir açıklama olarak tanımladılar.

Elbette dünyanın en güçlü burjuvazisinin hükümetinde en üst düzeyde bir kriz mevcuttur. Ancak Trump’ın provokasyonu ABD emperyalizminin ve onun müttefiklerinin öncülüğünü yaptığı, halklara karşı yürütülmekte olan yaygın savaşın bir parçasını oluşturmaktadır. Bu adım; onun Kuzey Kore’yi haritadan silme tehdidinden, Suudi Arabistan’ın Yemen’de yürüttüğü soykırımsal savaşta ABD’nin dahlinden, Afganistan’daki güçlendirilmiş işgalden, Venezüella’nın istikrarsızlaştırılmasında ABD’nin doğrudan müdahalesinden ve Lübnan ve İran’a yönelik ABD-İsrail-Suudi tehditlerinden sonra gelmiştir. Bu, Cumhuriyetçi olsun Demokrat olsun, Trump’tan önce de Beyaz Saray’da olanların izlediği politikanın bir devamı ve hızlandırılmasıdır. Trump’ın Ortadoğu’da yeni kıyımların zeminini hazırlayan provokasyonu aslında üretim araçlarının özel mülkiyeti sisteminin varmış olduğu çıkmaz sokağın bir ifadesidir. Bu sistem bugün ancak üretici güçlerin kitlesel imhası pahasına, özellikle de silah ve savaş ekonomisinin büyümesi aracılığıyla yaşamını sürdürmektedir.

Uluslararası basının yansıttığı gibi Trump’ın provokasyonu Beyaz Saray temsilcilerinin Ortadoğu’da aylar süren müzakerelerinin sonucu olmuştur: “Ocak ayından bu yana ABD Başkanının damadı Jared Kushner sürekli Kudüs ile Riyad arasında mekik dokumuştur. Aslında eski bir İsrail rüyası üzerinde çalışmıştır: Arapları – en azından Körfez monarşilerini- İsrail’e yakınlaştırmak.” Bu pazarlıklar gerici Arap rejimleri ile İsrail devleti arasındaki açıkça ilan edilen işbirliğini beraberinde getirmiş, İsrail Genelkurmay Başkanı’nın bir Suudi gazetesine “İsrail ve Suudi Arabistan, İran’ın niyetleri hakkında tam bir görüş birliği içerisindedir” şeklinde demeç vermesi sonucunu doğurmuştur. Aynı bu müzakereler gibi ABD Başkanı’nın -Ortadoğu’da kontrolü elinde tuttuğunu iddia eden- açıklamaları bir kere daha Filistin sorununun öne sürüldüğü gibi bir tarafta “Yahudiler”, diğer tarafta “Müslümanlar”ın olduğu dini bir çatışma olmanın çok uzağında olduğunu göstermektedir. ABD emperyalizminin himayesinde Vahabi İslam’ın Suudi temsilcileri ile “Yahudiler adına” konuştuğunu iddia eden Siyonist devletin temsilcileri el ele vererek Filistin halkına karşı bu yeni darbeyi hazırlamışlardır. Bu, acısını Yahudi nüfus da dahil olmak üzere bölgenin tüm halklarının çekeceği bir darbedir.

Trump’ın provokasyonu 70 yıl önce, Kasım 1947’de BM’de Amerikan, İngiliz ve Fransız emperyalist liderlikleri ile SSCB Stalinist bürokrasisi arasında ulaşılan üst düzey bir anlaşmaya dayanarak dayatılmış olan Filistin’in taksimi planı ile başlamış mantığın devamıdır. Filistin’in bölüşümü, teokratik Siyonist Devletin kurulmasıyla sonuçlanmış ve bu devletin hedefi her geçen gün daha fazla Filistinlinin topraklarından atılması, sürekli katliamlara uğraması olurken, Yahudi nüfus da sömürgeci bir idare mantığına sıkıştırılmış ve hapsedilmiştir. Bu bölünmenin kabulüne ve İsrail devletinin tanınmasına dayanan tüm anlaşmalar, özellikle de Oslo Görüşmeleri (1993) Filistin halkının üzerindeki boyunduruğu ve topraklarından kovulmuşluklarını sadece pekiştirmiş ve milyonlarca Filistinli mültecinin en basit demokratik hakları olan 70 yıl önce çıkartıldıkları köylerine ve şehirlerine dönme haklarını kullanmalarını daha da imkansız hale getirmiştir.

Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Oluşumu için Örgütlenme Komitesi (OCRFI), ABD Yönetiminin başı tarafından yapılan provokasyonu şiddetle kınamakta ve Filistin halkının toprak, barış ve özgürlük hakları için mücadelesine, bir başka ifade ile Filistin halkının bir ulus olma hakkı ve tüm mültecilerin geri dönme hakkına koşulsuz desteğini tekrarlamaktadır.

OCRFI; Filistin halkının savunulması için, ABD emperyalizminin ve onun Ortadoğu’daki hizmetkarlarının, yani İsrail devletinin ve gerici Arap devletlerinin politikalarına karşı çıkılması için işçi örgütlerine ve demokratik örgütlere birliktelik çağrısı yapmaktadır. OCRFI’ya bağlı örgütler Filistin halkını savunan her türlü eyleme -kendi bayrakları ile- katılacaklardır.

OCRFI; işçi hareketi içerisinde 1947’de BM’in taksim planına karşı çıkan tek akım olan Dördüncü Enternasyonal’in mücadelesinin devamının bir parçasıdır. Bu akım, o gün bu planı doğru bir şekilde “aynı anda hem Arap kitlelerin mücadelesini, hem de Yahudi işçi kitlelerin hoşnutsuzluğunu anti-emperyalist bir patlamadan saptırarak bir kardeş katli kavgasına yönlendirmenin en etkili yolu” olarak tanımlamıştı (Quatrième Internationale, Aralık 1947).

Bu süreklilik içerisinde OCRFI Filistin halkının kendi geleceğine özgürce karar verme hakkını ve Kudüs başkenti olacak şekilde tüm tarihi Filistin bölgesini kapsayacak, dini ve etnik kökenlerinden bağımsız olarak tüm vatandaşları için eşit hakları güvenceye alacak demokratik ve laik bir Filistin Cumhuriyetinin yolunu açacak bir Filistin Kurucu Meclisini savunduğunu duyurmaktadır.

8 Aralık 2017
OCRFI Uluslararası Komitesi

 

Haritalar sırasıyla 1946 yılındaki Filistin topraklarını ve Yahudi yerleşimlerini, 1947’deki BM bölünme planı sonrası durumu, 1949-1967 yılları arasında Filistin ve İsrail topraklarını ve 2000 yılındaki durumu gösteriyor.

Filistin’de tarih yeniden yazılıyor!

Üç koldan yürüyüşe geçen Filistinliler: “Biz varız ve tek bir halkız!”

Hem Batı Şeria, hem Gazze ve hem de 1948’den beri adına “İsrail” denilen işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinliler, 15-20 yaş grubu gençliğin öncülüğünde, FKÖ ve HAMAS önderliklerinin bayraklarını bir kenara atıp sadece geleneksel Filistin bayraklarıyla yürüyüşlere geçerek Siyonizme ve onun destekçisi emperyalizme karşı ayaklanmış durumdalar.

intifada 2015-1

Laik ve demokratik tek bir Filistin Devleti dışındaki her “çözüm” yalandır!

Filistin tarihinde bir ilk olan bu yeni durumun başını çeken kuşak, 1993 Oslo “Anlaşmaları” ile büyümüş bir kuşaktır. Emperyalizmin öncülüğünde gerçekleşen bu sözde barış “anlaşması”nın aradan geçen yıllar içinde aslında nasıl da İsrail devletinin saldırganlığına zemin hazırladığına tanık olmuş bir kuşaktır. İki devlet “çözümü”nün tarihsel Filistin’in daha da parçalanmasına sebebiyet verdiğini kendi canlı gözlemleriyle izlemiş bir kuşaktır. Barışın tek yolunun Siyonist İsrail devletinin yıkılıp, onun yerine tarihsel Filistin toprakları üzerinde bütün dinlerden insanların hep birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşayacakları demokratik ve laik tek bir Filistin devletinden geçebileceğini kavramış bir kuşaktır. Gerçekten de hem Müslümanların, hem Yahudilerin ve hem de Hristiyanların bir arada dostça yaşayabilecekleri tek devlet ancak laik ve demokratik bir Filistin olabilir.

Hem Batı Şeria, hem Gazze ve hem de işgal altındaki topraklarda aynı anda!

Kudüs’te İsrail güvenlik kuvvetlerine direnenler onlar. Batı Şeria’da kentlerde, köylerde, üniversitelerde eylemler örgütleyenler, Filistin’in içine birer kama gibi sokulmuş tepeden tırnağa silahlı İsrail karakollarına ellerine geçirdikleri taş ve bıçaklarla saldırı düzenleyen ve bu yolda hayatlarını yitirenler onlar. Gazze’de yüzlerce kişiden oluşan kortejlerle, oluşturulmaya çalışılan barbarlık timsali İsrail-Mısır ortak duvarlarına karşı kin ve öfkelerini haykıranlar onlar. Ve gene 1948 yılında İsrail devletinin kuruluşu sırasında işgal edilmiş olan Saknin, Nasıra ve Hayfa’nın yanı sıra birçok Arap köyünde sokaklara dökülerek Arap kitlelerinin öncülüğünü yapan ve onları “İşgale Hayır!”, “Kolonlara Hayır!” ve “Biz tek bir Filistin halkıyız!” sloganları altında peşlerinden sürükleyenler onlar. Bu durum geçmişteki bütün eylemlerden farklılık gösteriyor ve 22 yıllık Oslo sahtekârlığının artık herkesçe lanetlendiğinin, yılların kandırılmasının artık sona erdiğinin ilânı oluyor.

Mahmud Abbas yönetimi ne yapıyor?

Batı Şeria’da ve işgal altındaki topraklarda ayaklanan kitleler FKÖ’nün Mahmud Abbas yönetimini İsrail ve ABD emperyalizmi işbirlikçisi olmakla suçluyorlar. Bunda da çok haklılar, çünkü Abbas yönetimi oluşturulmuş polis kuvvetleriyle aslında İsrail Devletinin güvenliğini sağlamanın yanı sıra, direnen Filistinlileri tutukluyor, gözaltına alıyor, hatta işkenceye bile tabi tutuyor.

Hamas yönetimi ne yapıyor?

Hamas yönetimi şimdilik Abbas yönetimi kadar kitle mücadelesi düşmanlığı yapmıyor, ama o da kendi kontrolü dışındaki gençliğin başlattığı eylemlerden büyük rahatsızlık duyuyor, taraftarlarının bu eylemlere katılmasını engellemeye çalışıyor.  Zaten Hamas da geçmişte FKÖ’nün savunduğu tek bir Filistin Devleti talebinden vazgeçtiğinden bu yana Filistinli kitlelerin desteğini giderek kaybetmeye başladı.

İsrail’de ne oluyor?

Filistin halkının 70 yılı aşkın süredir hem İsrail devletine, hem başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelere ve hem de bölgede statükonun korunmasını ve dolayısıyla İsrail ile işbirliğini savunan başta Suudi Arabistan, Katar ve Mısır olmak üzere bütün gerici Arap devletlerine (ki bunlara tabii ki Ürdün ve Suriye de dahildir) karşı sürdürdüğü kahramanca mücadele nihayetinde İsrail’de de sonuç vermeye başlamıştır. Nitekim geçenlerde İsrail’de Arap işçiler işten atılırken, aynı fabrikada çalışan ve toplam sayıları 300 civarında olan Yahudi işçiler de Arap kardeşlerine destek yoluna giderek İsrail hükümetinin politikalarına şiddetle karşı çıkmışlardır. Bu şimdilik küçük gibi gözüken örnek bile Yahudi kitlelerin Siyonizmden koptukları anda demokratik ve laik bir Filistin Devletinin yolunun nasıl sonuna kadar açılacağını ve bunun da emperyalizme nasıl büyük bir darbe vuracağının kanıtıdır.intifada 2015-3

İsrail’deki gelişmelerle ilgili son bir haber: İsrail İç Güvenlik Örgütünün yöneticisi İsrail’in Haaretz gazetesine verdiği demeçte, “Hayır, kimseyi kandırmaya gerek yok, Filistin’deki mevcut eylemler Filistin önderlikleri tarafından yönetilmiyor” diyor ve ekliyor: “Biz Filistin otoritesiyle tam bir işbirliği içindeyiz.”

 


(Bu yazı, Fransa’da yayınlanan “Informations Ouvrieres” adlı gazetenin 29 Ekim – 4 Kasım 2015 tarihli 375. sayısından derlenmiştir.)

İsrail’deki Filistinli işçilerin korunması için acil çağrı

 

איגוד העובדים הערבים Arap Iscileri Send

نقابة العمال العرب 

Arap İşçileri Sendikası

 

 

 İsrail’deki Filistinli işçilerin korunması için acil çağrı:

İsrail, ekim ayının başından beri 959 Filistinli işçiyi tutukladı

322 işçi saldırıya uğradı ve işyerinden kovuldu

İsrailli yerleşimcilerin İsrail şehirlerinde Filistinli işçilere yönelik tekrar eden saldırılarının ardından Nasıra şehrindeki Arap İşçileri Sendikası, uluslararası sendikaları ve insan hakları örgütlerini İsrail’deki Filistinli işçilerin korunması için ILO nezdinde girişimlerde bulunmaya çağırdı. Son saldırı, Umm al-Fahm şehrinden gelen 13 Filistinli işçiye çalıştıkları Kudüs yakınlarındaki Beit Shemesh şehrinde gerçekleşti.

Sendika, bugün Nasıra’da yayımlanan basın açıklamasında; İsrail’in ekim ayının başından bu yana Batı Şeria, Kudüs ve 48 bölgelerinden [1948’de İsrail’in kurulduğu bölge – çn.] 959 Filistinli işçiyi tutukladığını ve Kudüs ile 1948 bölgelerindeki 44 İsrail işyerinden 322 işçinin de “güvenlik” bahanesiyle işten çıkarıldığını söyledi. Çok sayıda işverenin “Artık Arap işçiler istemiyoruz” diye açık açık medya önünde söylediğini belirtti.

Açıklamada Arap İşçileri Sendikası, işçilere hukuki koruma sağlamak için yoğun bir şekilde delil ve ifade toplamaya başladığını belirtti. 48 bölgelerinde ve Kudüs’te işten çıkarılan 71 işçinin yasal şikâyetleri sürecinin başladığını söyledi ve azami sayıda işçiye ulaşarak İsrail iş mahkemelerinde hukuki destek vermek için faaliyetine devam edeceğini belirtti.

Arap işçilerine karşı ırkçı saldırıları durdurmak için kampanyaya destek verin

İşçileri korumak ve işyerlerine dönüşlerini sağlamak için hukuki kampanyaya destek verin ve bağışta bulunun

Yaşasın işçi sınıfı!

 


(الناصرة- ص.ب 2721- ميكود 16126 تلفاكس- 04-6001369 (972)- نقال 0507770134 (972)

Nazareth. P.o.Box- 2721. Zip 16126 – Telfax (972) 04 6565044. Cep (972) 0507770134

E-posta: arab.workers.union@gmail.com

Arap İşçileri Sendikası’ndan Çağrı

Sevgili Dostlar,

Aşağıda, bir Filistinli bebeğin geçtiğimiz günlerde hunharca katli sonrası, Filistin’deki durumla ilgili olarak Arap İşçileri Sendikası (Arab Workers Union) tarafından yayınlanan bildiriyi bulacaksınız.

Bu bildiriyi mümkün olan en geniş dolaşım ağına sokmakta tereddüt etmeyin.

Bildiri yazıldığı Arapça’nın dışında Fransızca, İngilizce ve İspanyolca’ya çevrilmiş durumda. Bu dillerde okumak isterseniz j-p-barrois@wanadoo.fr adresinden temin edebilirsiniz.

Filistin Yuruyusu

Arap İşçileri Sendikası’ndan Filistin Halkına Çağrı

Kolonlar tarafından işlenen cinayetlere karşı en geniş kitle seferberliği çağrısıdır.

Arap Iscileri Send

Arap İşçileri Sendikası, Filistin halkını ve Filistinli emekçileri, Batı Şeria’da kolonlar tarafından işlenmiş cinayetlere karşı protestolarını yükseltmeye çağırır.

En son cinayette Nablus’un güneyinde Doma köyünde oturan Filistinli bir aile katledildi. 18 aylık Ali Devabişe adlı bebek ailesiyle birlikte canlı olarak yakıldı.

Bu çağrıyı, 1948 yılından bu yana Filistin’de işgal altında olan topraklarda protesto gösterilerinin yoğunlaştığı sırada yapıyoruz.

Yüzlerce genç Filistinli Nasıra, Şafa Amer ve Hayfa’da sokaklara indiler ve Tel Aviv’e giden yolları kestiler.

İsrail polisiyle bu gençler arasında çatışmalar başladı.

1948’de işgal edilmiş topraklardaki Yafa şehri merkezinden komşu Tel Aviv’e yönelecek bir Filistinliler Yürüyüşünün çağrısı yapılmış durumda.

Nasıra, 2 Ağustos 2015


The Arab Workers Union

P.O. Box 2721, Nazareth 16126, Israel

Tel: +972 (0)4 6001369; mobile +972 (05) 7770134

E-mail: arab.workers.union48@gmail.com

İki Devletli Çözüm: Filistin’de Cinayete Devam

İsrail devletinin yaz aylarında Gazze’de yaptığı katliamın bilançosu şu oldu: 2150 ölü, birçoğu ölümcül durumda binlerce yaralı, 100 bin evsiz, yıkılan 26 okul, hastaneler, 350 adet çeşitli işyeri, bombardımanlar sonucu 17 bin hektar tarım alanının yakılması ve bundan böyle kullanılamaz hale gelmesi, 1 milyon insana hizmet veren su borularında sürekli sızıntılar ve toplam yerleşimlerin yüzde 15’inin yıkılması…

Avrupa parlamentoları Filistin devletini istiyor!!?

İsrail devletinin yaz aylarında Gazze’ye yaptığı yukarıda bilançosunu sunduğumuz katliamı “ama bu İsrail’in kendini savunma refleksidir” diye destekleyen Avrupa Birliği ülkelerinin halk tarafından “seçilmiş” parlamentoları birdenbire İsrail’den ayrı bir Filistin devletinin kurulması doğrultusunda tutumlar almaya başladılar. Sırasıyla İsveç, Büyük Britanya, İspanya ve Fransa parlamentoları bu yönde adımlar atıyorlar. Kuşkusuz, bu noktada bir Filistin devletinin adı bile geçmiyor, sorun esas olarak İsrail devletinin güvenliği çerçevesinde ele alınıyor ama iki devletli “çözüm”e de kapı aralanmış durumda. Artık kimse 1993 Oslo Anlaşması’nın iflâs etmiş olduğunu ifade etmekten çekinmiyor.

Eski Mossad Başkanı ne diyor?

İsrail’in Siyonist politikalarının yılmaz savunucularından Mossad eski başkanlarından Şabtay Şavit bakın özetle ne diyor:

Avrupalılar yıllardır bizim politikalarımızı savunmaktan artık yorgun düştüler, kriz nedeniyle ABD ile aramızda gerginlikler var, ABD üniversiteleri, yani ABD’nin gelecekteki yöneticilerinin yetiştiği üniversiteler Filistinliler için birer sera haline geldi, hepsinde Filistin yanlısı gelişmelere tanık oluyoruz. İsrail’deki kriz binlerce Yahudi’nin bir yabancı ülke pasaportu edinerek ülke dışına kaçmanın yollarını aradıklarını gösteriyor. Bizdeki dinci Siyonist paramiliter güçler güçlenmeye başladı. Filistinlilerin etnik temizliğine kadar uzanacak bir süreç başlayabilir. Bu yüzden ayrı bir Filistin devletinin kurulması İsrail’in güvenliği için hayati bir önem taşıyor. (İsrail’in Haaretz gazetesinden, 24 Kasım 2014)

Bir başka ifadeyle 2002 yılında Suudi Kralı Fahd’ın ABD’nin çıkarlarını savunmak adına ileri sürdüğü plana onay veriyor. O plana göre, bütün Arap ülkelerinin İsrail devletinin varlığını tanıması karşılığında İsrail de bağımsız bir Filistin devletinin kuruluşunu onaylamalıydı.

Peki, Mısır Devlet Başkanı Mareşal Sissi ne diyor?

O da aynen ABD Dışişleri Bakanı Kerry gibi İsrail’in güvenliğini ön planda tutan bir açıklama yapıyor, diyor ki:

Kurulacak bir Filistin devletinin içine askeri birlikler göndermeye hazırız. Yerel polise yardımcı oluruz ve böylelikle İsraillilere güvence sağlayan rolümüzü sürdürürüz. Tabii ilelebet değil. Güven telkin edecek zorunlu zamanın geçmesine kadar. Ama önce bir Filistin devletinin olması gerekir ki, oraya birliklerimizi gönderebilelim.  (Corriere Della Sera, 24 Kasım 2014)

İsrail devletinin yanı sıra bir Filistin devleti kurulursa ne olur?

Önce BM’nin denetimi altında yıllardır Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde mülteci kamplarında yaşayan 6 milyon kadar Filistinli bu statülerini de kaybederek, ya bulundukları ülkelerde zorunlu vatandaş haline getirilirler ya da kurulacak mini Filistin devletine dönerek bu kez Filistin Otoritesi ile uluslararası kurumların denetimi altında bir küçük açık hava hapishanesinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlar. Ayrıca herkes bu “devletin” diğer devletlere benzemeyeceğinin ve daha baştan esir olacağının farkındadır.

Filistin halkının mücadelesinin devrimci karakteri

Filistin halkı; 1947 bölüşümünün planından miras kalan yapay sınırlarla 1967’de işgal edilen topraklar arasındaki bağlantıyı kurmak için son otuz yıldır görülmemiş bir kitlesel seferberlik içinde. Filistinli kitleler bu birleşme mücadelesini kendi önderliklerine rağmen sürdürdükleri için de devrimci karaktere sahipler. İki devlet çözümünü kabul eden önderlikler Filistin halkının kendi birleşme arzusunun ve ulusu bir araya getirme eyleminin karşısında durarak karşı-devrimci bir rol oynamayı sürdürüyorlar.  Ama Filistin halkı kendi önderliklerini bile bir kalemde gözden çıkartmaya hazır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Filistin halkı kendi işbirlikçi önderliklerinden çok ama çok daha devrimci.

Filistin halkı niye dünya devriminin başını çekiyor?

İşte Filistin halkının 60 yıldır sönmeyen mücadelesinin önemi de burada yatıyor. Dünyanın bütün ülkelerinde işçi sınıfının iktidarı alamamasının temelinde işçi sınıfı önderliklerinin krizi yatıyor. Bugüne kadar işçi sınıfı önderliklerinin tarihsel ihanetleri söz konusu olmasaydı proletarya çoktan üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet rejiminin en kokuşmuş biçimi olan emperyalist kapitalizmi tarihin çöp sepetine atmış olurdu. Emperyalist kapitalizm hâlâ varlığını sürdürüyorsa, bunun nedeni kendine sosyalist, komünist ya da sosyal demokrat diyen işçi önderliklerinin dünya kapitalizmiyle yapmış oldukları ve yapmaya devam ettikleri işbirlikleri yüzündendir. Bu işbirliklerine işçi sınıfının sadece siyasal örgütleri değil, maalesef sendikal örgütleri de dahildir. Emperyalizm kendi varlığını, teslim aldığı ya da satın aldığı işçi örgütlerinin varlığına borçludur. İşte zavallı Filistin halkının kendi işbirlikçi örgütlerinin varlığına rağmen yürüttüğü mücadele, O’nu ister istemez dünya devrim mücadelesinin merkezine yerleştiriyor. İşte bu yüzden de emperyalistler ve onların işbirlikçileri Filistin halkının azılı düşmanlarıdır. Çünkü bu halkın yürüttüğü bağımsız, laik Filistin devleti mücadelesi dünyanın bütün işçi örgütlerine emperyalistlerden kopmak yönünde örnek oluyor. İşçi örgütlerinin ve ezilen halk önderliklerinin emperyalizmden kopuşu ise dünya devriminin dizginlerinden boşalması demektir. Emperyalistlerin Filistin halkının mücadelesinden korkuları bundandır. Yıllardır ilk kez ABD kamuoyunda bile İsrail’e karşı Filistin yanlısı eylemler patlak vermeye başladı. ABD işçi sendikalarının yönetim organları geleneksel olarak Siyonistlerin elindedir. İlk kez bu yaz, ABD işçi sendikalarından Filistin halkının mücadelesini destekleyen karar tasarıları çıkmaya başladı. Bu, ABD emperyalizminin geleneksel politikalarından çeşitli işçi örgütlerinin bağımsızlaşmaya başlaması demektir ki, bunu en iyi emperyalistler anlarlar. Bakmayın Filistin halkının yoksulluğuna ve çaresiz gözükmesine, emperyalizme şu an en büyük darbeyi O indiriyor.

Çözüm laik, demokratik ve bağımsız Filistin devletidir!

Filistin’de iki devletli çözüm Siyonist vahşetin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da katlanarak sürmesi demektir. Ortadoğu’da barışçı çözüm Siyonist devletin yıkılıp, onun yerine laik, demokratik ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından geçer. Bu devlette; Müslümanlara da, Yahudilere de, Hıristiyanlara da eşit hak ve kardeşlik hep olacaktır.