Sevgili yoldaşlar,
Bu yıl 2 Eylül’de Hindistan’da emekçi kitlelerin mücadele iradesini gösteren 150 milyon kişinin – örgütlü olunan sanayideki, örgütlü olunmayan işkollarındaki ve tarımdaki işçilerin- katıldığı başka bir genel greve tanıklık ettik.
Bu grev 1991’de başlayan, en düşük aylık ücretin 15.000 Rs (250 dolar) olması, sağlık sigortası, emeklilik ve benzeri talepleri olan; sözleşmeli çalışma sistemine, özelleştirmeye ve iş kanununda kapitalistlerin lehine değişikliklere karşı olan genel grevlerin devamıydı.
Amerikalı işçiler saatlik ücretin 15 dolar olmasını talep ediyorlar. ABD ve Avrupa’daki işçiler iş kanunlarının geriletilmesine ve kemer sıkma adına sosyal güvenlikteki kısıtlamalara karşı çıkıyor. Sömürenlerin küresel gündemi, ilerleme ve yapısal uyum adına 85 kişinin dünya zenginliğinden, çokuluslu ortaklıkların elindeki üretim ve kapitalin üçte birinden yararlanmasıyla sonuçlanan akıl almaz bir eşitsizlik ortaya çıkardı.
Hindistan’dan bazılarımız İşçiler ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi’nin (ILC) Barselona, Paris, San Francisco, Madrid ve Berlin’de düzenlediği Açık Dünya Konferanslarına katılma fırsatına sahip olduk. ILC’nin de içinde yer aldığı “Savaşa ve Sömürüye karşı” gündemli son konferans 2010’da Cezayir’de gerçekleşti. Bu konferanslar işçileri bir araya getiriyor, deneyim alışverişleri yeni bir canlılık ve ilham sağlıyor. Bu konferansların amaçlarından biri de uluslararası işçi hareketinin, işçi sınıfının bütün politik eğilimlerini kucaklayan Uluslararası İşçi Birliği I. Enternasyonal çizgisinde inşası için çabalamak.
Yaşanan olaylar, Cezayir’de yapılan Açık Dünya Konferansı’nın ortaya koyduğu “Savaş ve Sömürü” gündeminin her zamankinden çok daha fazla yerinde olduğunu bizlere kanıtladı. Emperyalist askeri şiddetin katmerlenmesi Orta Doğu’da, Afrika’da ve Asya’daki halkların trajedisine yol açtı. Aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin kanlı politikaları Yunanistan’daki krizi ortaya çıkardı. Bütün kıtalar –Suriye’de, Brezilya’da, Ukrayna’da, Çin’de neler olduğuna bir bakın- bir dünya krizine sürüklendi.
- Savaş ve yıkım bütün dünyada sürüyor. Gerçek şu ki üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi insanlığı barbarlık felaketine doğru sürüklüyor.
- 25 yıl önce bizler birinci Irak savaşının arifesindeydik. O günden bugüne savaş hiç son bulmadı.
11 Eylül 2001’den sonra emperyalist politikalar bütün halklara karşı saldırıda bir adım daha ileri gitti; 11 Eylül sonrasında bunun Amerikan Başkanı Bush “askeri olduğu kadar ekonomik, sosyal ve politik anlamda bütünlüklü bir savaş” olacağını ilan ediyordu.
- 25 yıl önce Sovyetler Birliği rejimi çöktü –Dünya Konferansı çağrısının imzacılarının tabii ki bu durumun sebepleriyle ilgili çeşitli analizleri vardır. Yöneten sınıfın yanı sıra işçileri savunduğunu iddia eden birçok önderlik tarafından da kapitalist sistemin ve üretim araçlarının özel mülkiyetinin “aşılamaz bir ufuk” halini aldığını ve “tarihin sonuna” ulaştığımızı; işçi örgütlerinin biricik görevinin NGO’laşmak, sisteme “insani bir yüz” edindirebilmek için ona entegre olmak olduğunu söyleyen konuşmalar duyduk.
Kapitalist barbarlığa karşı “hiçbir alternatif gelecek” olmadığı gerekçesiyle, işçiler tarafından kendi çıkarlarını savunmak amaçlı inşa edilen örgütler, 150 yıllık demokratik ve işçi kazanımlarını parçalayan yapısal düzenleme planları ve karşı-reformlarda görev almak için her yerde göreve çağrıldı.
- Fakat olaylar 25 yıllık “tarihin sonu” iddialarını boşa çıkardı. Olaylar, sınıf mücadelesinin tarihin yürütücü dişlisi olmaya devam ettiğini gösterdi.
Sınıf mücadelesi, işçilerin kendilerini bir sınıf olarak bir araya getiren şeyleri; kazanımlarını ve işçi sınıfının en temel örgütü olan sendikalardan başlayarak örgütlerini savunmayı gerektirir. Sömürünün ihtiyacı, her yerde – rekabet adına – emek maliyetlerinin düşürülmesini zorunlu kılıyor. Diğer bir deyişle, toplu sözleşmelerin ve kolektif hakların temeli; güvencesiz işler, sözleşmeli çalışma ve iş hukukunun yıkımının yaygınlaştırılmasıyla tehdit ediliyor.
- Son on yıldır ILC konferansları ve diğer inisiyatifler üzerinden uluslararası düzlemde birlikte mücadele edenler olarak, bir kez daha savaşa karşı barış için mücadele etmenin işçi hareketinin görevi olduğunu iddia ediyoruz.
- 2015 yılı biterken ve Filistin halkı işgal ve baskıya maruz kalmaya devam ederken savaş dünyada, Libya’da, Irak’ta, işgal altındaki Afganistan’da, Suriye’de hâkimiyetini genişletiyor. Binlerce insan anayurtlarını terk etmeye zorlanıyor ve başka ülkelerde en kötü koşullarda göçmen haline geliyorlar.
Afrika genelinde ve bütün dünyada savaşlar ülkeleri parçalıyor. Savaş artık sivillerin zarar gördüğü bombalı saldırılarla emperyalist ülkelerin kendilerinin karşısına çıkıyor.
Bütün ülkelerde acımasız saldırılar kuralsız çalışmayı başlattı, işçi sınıfını kolektif haklarından yoksun bıraktı. İşsiz sayısı durmaksızın yükseliyor.
- Halklar bu saldırılara karşı ayağa kalkıyor:
– Yunanistan’da ve Avrupa’nın tamamında işçi kitleleri seferberlik halinde, Hindistan’da tarihsel büyüklükte genel grevler, Güney Afrika’da madenci ve gençlerin kitlesel seferberliği, Çin’de işçi grevleri…
– Her yerde gündemdeki mesele, sömürüye karşı savaşın bir ihtiyacı olarak işçi sınıfının örgütlerinin bağımsızlığı için mücadeledir.
– Savaşa karşı barış için ve ulusların savunulması için mücadele her zamankinden daha fazla işçi sınıfının elinde.
Yükselen barbarlık karşısında, işçi sınıfının tarihsel rol üstlenme ve gençlere, köylülere ve baskı altındaki halka liderlik etme görevi her zamankinden daha fazladır. Bu amaçla, gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde sınıfının devletlerden, yönetici sınıftan ve uluslararası kapitalist kurumlardan bağımsızlığını savunmak zorundadır.
Genel anlamda emeğe yönelik saldırı, sendikaların ve sendikal hakların marjinalleştirilmesi, büyüyen işsizlik ve güvencesiz çalıştırma, emek yanlısı yasaların yok edilmesi dünya çapında işçileri bir yanıt vermeye çağırıyor. Yakın zamanda Hindistan, emek maliyetinin düşürülmesi deneyinde ve sömürünün şiddetlendirilmesinde bir laboratuvar haline geldi.
Savaşa, Sömürüye ve Güvencesiz Çalıştırmaya karşı bir Uluslararası Konferansın Hindistan’da yapılmasının gerekliliğini fazlasıyla hissetmemizin nedeni bu. Böyle bir konferans işçi sınıfının gelişen uluslararası dayanışmasında, Hindistanlı kitlelerin mücadelesine muazzam bir ivme kazandıracaktır.
Konferans hazırlığında, bu göreve aday herkesin içinde olacağı bir hazırlık komitesi kurulması elzemdir.
Konferans tarihine ilişkin son karar, çağrımızın ulaştığı sendikalardan ve işçi militanlarından, işçi sınıfının politik örgütlerinden ve dünya çapında ilgili bireylerden gelecek imzalara bağlı olarak alınacaktır.
Sizleri çağrımızı imzalamaya ve aynı zamanda her nerde olursa olsun sendikal hareketteki arkadaşlarınızdan konferans için destek almaya ısrarla davet ediyoruz.
En iyi dileklerimizle,
Vasudevan/Franklyn D’Souza
Ortak Çağrıcılar, Dayanışma Komitesi Sendikası (TUSC)
Mumbai
A. Patil
Başkan-Sarva Shramik Sangh
Başkan-Yeni Sendika İnisiyatifi-Maharashtra State
Mumbai
Milind Ranade
Genel Sekreter-Kachra Vahatuk Shramik Sangh (KVSS)
Mumbai
Deepti Gopinath
Genel Sekreter- Hindistan Havayolu İşçileri Sendikası
Mumbai